Dünyada ve ülkemizde en sık görülen kanser türlerinin başında gelen ve her geçen gün daha da yaygınlaşan akciğer kanseri, diğer kanser türlerine göre çok daha fazla ölüme sebep oluyor. Academic Hospital İç Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Torasik Onkoloji Uzmanı Prof.Dr. Turgay Çelikel, erken dönemde hiç uyarı vermeyen bu hastalığın en önemli belirtilerini, Türkiye’deki vaka sayılarını ve tedavideki yenilikleri anlattı.
Erkeklerde prostat kanserinden kadınlarda da meme kanserinden sonra en sık görülen kanser türü olan Akciğer kanseri, tüm dünyada ve Türkiye’de hızla artmaya devam ediyor. Kansere bağlı ölümler yüzde 25’lik bir oranla en çok akciğer kanseri nedeniyle yaşanıyor. İlerleme veya yayılma olmadan kolay kolay belirti vermeyen akciğer kanseri konusunda her yılın kasım ayı farkındalık ayı olarak kabul ediliyor.
Türkiye’de yılda 60.000 civarı yeni akciğer kanseri vakası oluştuğunu söyleyen Academic Hospital İç Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Torasik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Turgay Çelikel, hastalıkla ilgili şunları söylüyor: “Her yıl meme, prostat ve kolon kanseri sebebiyle yaşanan ölümlerden daha fazlası akciğer kanserine bağlı oluşuyor. Ülkemizde akciğer kanseri yüzünden yılda 30.000 kişi hayatını kaybediyor. Akciğer kanserine yakalanan hastaların yüzde 60’ında, tanı koyulduğu anda, uzak metastazları yani kanserin çoktan başka organlara yayıldığı görülüyor. Bir erkeğin hayatı boyunca akciğer kanserine yakalanma riskinin 15’te birken bir kadının 17’de bir olduğunu söyleyebilirim. Bu oranlar sigara içenlerde çok daha fazla ve içmeyenlerde çok daha az seyrediyor. Akciğer kanserinin yüzde 85-90 oranında sigaraya bağlı yaşandığının altını çizmeliyim. Örneğin son yıllarda sigara içmeyi azaltabilen batı ülkelerinde akciğer kanseri görülme sıklığı da azalıyor. Ayrıca erken tanı yöntemlerinin gelişmesi ve tedavideki yenilikler de akciğer kanserine bağlı ölümlerin sayısının düşmesini sağlıyor.”
Akciğer kanserinin belirtileri nelerdir?
Akciğer kanserlerinin çoğu yayılma ya da ilerleme olmadan belirti vermiyor. Ama geçmeyen ya da kötüleşen öksürük, kanlı balgam ya da pas rengi balgam, öksürme ve nefes almayla birlikte artan göğüs ağrısı, ses kısıklığı, iştahsızlık, açıklanamayan kilo kaybı, yorgunluk ve halsizlik, bronşit, geçmeyen ya da tekrarlayan zatürre, yeni oluşan hırıltılı solunum gibi durumlar yaşanıyorsa en kısa sürede bir doktora danışılmalıdır. Eğer akciğer kanseri başka organlara da yayıldıysa, kemik ağrılarına, baş ağrısına, felce, havaleye ve sarılık gibi bulgulara da neden olabilir.
Hastalığın teşhisi nasıl konur?
Sadece akciğer grafisi ile erken tanı mümkündür. Yapılan çok sayıda bilimsel çalışmada, yüksek riskli grupların yılda bir kez düşük doz bilgisayarlı tomografi çektirmesiyle ölüm riskinin yüzde 20 oranında azaldığı gözlemlenmiştir. 20-30 yıl boyunca günde bir paket sigara içmiş 50 yaş üzeri kişiler, özellikle KOAH ve Fibrosis gibi başka akciğer hastalıkları varsa ya da yakın ailelerinde kanser vakaları bulunuyorsa bu risk grubuna girerler. Bilgisayarlı tomografide akciğer kanseri düşünülüyorsa hemen PET-CT tetkiki istenir. Bu işlemle vücudun hangi bölgesinde kanser olduğu tespit edilir. Bundan sonraki süreçte mutlaka kanserli dokudan parça (Biopsi) alınır.
Tedavideki yenilikler nelerdir?
Son 10 yıllık süreçte akciğer kanserinde moleküler düzeyde tetkiklerin yapılabilmesi hastalığın tedavisiyle ilgili umut vadediyor. Bu sayede genetik yapıdaki değişimler belirleniyor ve hastaya buna göre tedaviler uygulanıyor. Örneğin son büyük yenilik olan “Immüno” tedaviden hastanın fayda görüp göremeyeceğini belirlemek için PD-L1 denen bir boyama testi yapılıyor. Boyama yüksek oranda olduğunda hastanın Immüno tedaviden fayda görebileceği belirleniyor. Bu tedavi vücudun doğal bağışıklık hücreleri ile kanser hücreleri arasında oluşan perdenin kaldırılmasına yardımcı oluyor. Böylece bağışıklık hücreleri kanser hücreleriyle savaşabiliyor. Akciğer kanserinde cerrahi alanda da büyük yenilikler bulunuyor. Video-torokoskopi denen yöntemle bir veya bir kaç delikle göğüs kafesine girilip kanserli dokular çıkarılabiliyor. Bu da hastanın daha az yıpranmasını sağlıyor. Cerrahi uygulanamayan, kanseri yayılmış hastalarda kemoterapiyle birlikte ışın tedavisi veriliyor. Siber-Knife, noktasal yüksek dozlu ışınlama gibi yöntemler de cerrahiyi kaldıramayacak erken dönem hastalarına uygulanıyor. Beyin ve kemik yayılmalarının tedavisi de ışın tedavisi ile gerçekleştiriliyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.