Türkiye pazarlama ve iletişim endüstrisini, dünyanın en yaratıcı zihinleri ve işleriyle buluşturmayı hedefleyen Brand Week Istanbul, ikinci gününde pek çok değerli konu ve konuşmacıyı ağırlamaya devam ediyor.

Geçtiğimiz hafta yayınlanan ilk bölümüyle büyük ses getiren ve üç farklı kadının hikayesini konu alan “Alev Alev” dizisinin başarılı oyuncuları Demet Evgar, Hazar Ergüçlü ve Dilan Çiçek Deniz’i sahnesinde,Show TV Ana Haber sunucusu Ece Üner moderatörlüğünde ağırlayan Brand Week Istanbul’da Acun Ilıcalı, Zeynep Bastık, Duygu Özaslan ve rating rekorları kıran Kırmızı Oda dizisine ilham veren Gülseren Budayıcıoğlu diğer konuklar arasındaydı.

İletişim ve pazarlama dünyasının, kreatif zihinlerini ve ses getiren işlerini buluşturan Brand Week Istanbul farklı konu ve konuklarıyla ikinci günde de ilham vermeye devam ediyor.

“Korkuya rağmen devam etmektir, cesaret”

Geçtiğimiz günlerde Show TV’de yayın hayatına başlayan Alev Alev dizisindeki sahnesi ile çok konuşulan ve aslında Türkiye’deki pek çok kadının da sesi olan Demet Evgar, “Benim için çok sarsıcı bir sahneydi.Okurken de aynı şekilde çok etkilenmiştim. Ne yazık ki toplumumuzda kadınlara kadının istediğini seçme ya da yapmama hakkı tanınmıyor.Bu anlamda sadece Türkiye değil, dünyaca çok ilkel bir yerdeyiz. Ama hiç birimizin korkmaması gerekiyor. Korku ürkütücü geliyor belki ama aslında çok da öğretici bir kavram. Bir insan korkusunu eğer aşabilirse bu onun en büyük özgürlüğü oluyor.Korkuya rağmen devam etmektir, cesaret.“ dedi. Özellikle bu yıl Türk televizyonlarında bir milad yaşandığını ve dizilerde kadının sadece bir erkeğin etrafında dönen hikayelerinden ziyade, başlı başına kadın hikayelerine yer veren yapımların artmasının çok mutluluk verici olduğunu dile getirdi.

Hazar Ergüçlü ise, son günlerde kendisi ile ilgili çıkan haberler için “Kadın olmak zor, magazin dünyasında kadın olmak daha da zor. Her gün her yerde bir şekilde şiddete maruz kaldığımız bir dünyada magazinin baskısı da cabası. Olmadığımız insanlar gibi gösterilmek ve bizleri sosyal medya kullanıcılarının önüne atmaya çalışmalarına pek anlam veremiyorum. Bu sadece benim için değil, tüm kadın oyuncular için çok yorucu. Umarım bunu da öğreneceğiz.” dedi.

Aynı oturumda Dilan Çiçek Deniz ise, 9-11 yaşlarında uyku ile ilgili sorun yaşadığını ve şiirle de bu vesileyle tanıştığını aktarırken, “öyle uykusuzluk yaşıyordum ki, annemi ‘şiirim geldi’ diye gece yarısı uyandırıp, şiir yazıyordum.Bu tutkum hala devam ediyor, hala şiir yazıyorum.” dedi.

“Youtube’u ilk keşfedenlerden biriyim”

Youtube oturumuna konuk olan Acun Ilıcalı “Neredeyse her şeyimi herkes biliyor. Bilmediğiniz kadar işi yaşayan bir insanım 24 saatimin 18 saatini işle yaşayan bir insanım bu biraz beni zorluyor. Youtube Türkiye de ilk keşfedenlerden biriyim. Hiç kimse bilmiyorken ekşi sözlükte Boca Junıors taraftar grubunun videosunu görmekle keşfettim.Artık bir çok amatör göz Youtube da kendine bir yer bulabiliyor. Bu da çok önemli fırsat. Youtube sayesinde yetenek keşfi eskiye göre 1000 kat daha kolay oluyor artık. Biz de birçok yeteneği buradan keşfediyoruz diyebilirim. Aynı oturumda konuşan Zeynep Bastık ise, “2018 Aralık ayında 25 video çekip, Youtube’da yayın yapmaya başladık. Kimse izlemezse, ben izlerim diyerek giriş yaptığımız bu dünyada kanal açıldıktan 12 ay sonra Avrupa turnesine çıktık. Bu hayalimizin çok ötesindeydi. Şimdi ise kanalım benim evim oldu. Müziğin sadece dinlenen değil, aynı zamanda izlenebilen bir şey olduğunu da göstermiş olduk. Bu gurur verici! “açıklamalarında bulundu.

“Unutmayın mutluluk bir karardır”

Arthur’un Kurucu Ortaklarından Can Faga’nın moderatörlüğünde gerçekleşen Kırmızı Oturum’da Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu ve Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkanı Hasan Süel, Türkiye’de kader ve iç görü üzerinden kadının toplumdaki yeri üzerine bir panel gerçekleştirdiler. Gülseren Budayıcıoğlu konuşmasında Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Kırmızı Oda dizisi ile ilgili şunları söyledi; “Kırmızı Oda benim hayalimdi. Hayatım boyunca insanlara bireysel olarak fayda sağlamaya çalıştım. Meslek hayatım bana insanları uzun uzun dinleme fırsatı verdi ve böylelikle toplumda gördüğümüz insanların bizim gördüğümüz yüzleri ile gerçek kendileri arasındaki farkı ve kaderlerimiz arasındaki tuhaf benzerlikleri fark etmemi sağladı. Bu farkındalığı insanlara yayarak, onlarında bilmesini istedim. Yazar olmamama rağmen öncelikle insanlara ulaşmaya çalıştım. İnsanlar kitaplarımı okudular, etrafındaki insanlarla paylaşmaya başladılar. Çünkü ben onlara yeni şeyler söyledim, bugüne kadar hiç duymadıkları, bilmedikleri şeyler buldular kitaplarımda ve bana ulaşmaya çalıştılar.Kırmızı Oda dizisi ile insanların evlerinin içine girdik ve terapistler ile tanışmalarını sağladık. İnsanlar en gizli sırlarını anlatırken şunun görülmesini istedim; bu insanlar nereden gelmişler, hangi yollardan geçmişler, bize hiç benzemeyen, bize yabancı gelen farklı hayatlar ile bir bağ ve empati kuruldu. Sizin de bildiğiniz gibi toplumların üzerinde kalınca bir örtü var. Biz Kırmızı Oda ile bu örtüyü kaldırarak, örtünün altındaki gerçek hayatları, gerçek duyguları gösteriyoruz. En önemli hedeflerimizden biri de şiddetin önlenmesini sağlamak.Görüyoruz ki cezalar şiddeti önleme noktasında yeterli değil. Şiddetin kökenlerine inmek, kötüyü anlamak, anlamadan bilmeden kötüyü nasıl yarattığımızı görerek şiddete engel olabiliriz. İzlediklerimiz ve okuduklarımız üzerinden, hayatın içerisinden gerçek örnekler ile insanlara daha kolay ulaşabileceğimize inanıyorum. Başarabiliyorsak ne mutlu.”

Gülseren Budayıcıoğlu konuşmasının devamında kader kavramını ele alarak; “Ben doğduğumuz evlerin kaderimiz üzerinde çok etkin olabildiğini düşünüyorum. Tabii ki kaderi etkileyen pek çok etmen de var. Ancak kaderi değiştirmenin mutlu olmaktan geçtiğini unutmamalıyız. Sürekli olarak bulunduğumuz yerden ve sahip olduğumuz imkanlardan kaynaklı mutsuzluk yaşamak, koşulları değiştirmek için çabalamamak bizi mutsuzluğa iter. Unutmayın mutluluk bir karardır. Kaderiniz ile ilgili kararı vermek için kendinizin farkında olmalı ve harekete geçmelisiniz.

“Erkekler Neden Makyaj Yapmaz”

Youtuber Duygu Özaslan’ın sorularını yanıtlayan War Paint for Men Markasının Kurucusu Daniel Gray, bu yola çocukluğundaki mental hastalığının sonucunda çıkmaya karar verdiğini aktardı.Body Dysmorphia, yani kendi görüntüsüne karşı takıntılı olmaya dair bir hastalığı olan Daniel Gray, ilk başta kepçe kulak takıntısına,büyüdükçe farklı takıntılar eklenince, makyajla bu durumu geçiştirmeye çalıştığını fakat o dönemlerde erkeklere özel bir makyaj markası bulamamanın kendisi için çok büyük bir sorun olduğunu paylaştı. Bir süre ablasının yardımı ve malzemeleriyle makyaj yapsa da yine de tam anlamıyla tatmin olamayınca, 2018 yılında kendi markasını yaratmaya karar verdiğini izleyenlerle paylaştı.En büyük hayalinin dünyanın en iyi fondötenini oluşturmak değil, kendi kullanabileceği kalitede bir fondöten oluşturmak olduğunu paylaşan Gray, “Erkeklerin cildinde örneğin yağ gibi daha farklı bileşenler mevcut. Ama yine de ürünlerimin “Sadece erkeklere özel” olarak algılanmasını istemiyorum. Benim istediğim şey “benim kullanmak isteyeceğim bir ürün” üretebilmekti. dedi.

“Klişeler peşinde savruluyoruz”

Brand Week Istanbul’un ikinci günününde KONDA Araştırma ve Danışmanlık, Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır ve pazarlama ve reklamcılığın Türkiye’deki duayen isimlerinden Levent Erden “Sürtünmesiz Hayat, Akışkan Yönetim” başlıklı oturumda bir araya geldi. İçinden geçtiğimiz sürecin yanı sıra ileriye dönük tespitlerini paylaşan Ağırdır ve Erden; şu anda yaşadığımız belirsiz süreç içerisinde klişeler peşinden savrulduğumuz bir dönemden geçtiğimizi vurguladı. Yeni dönemin belirleyici faktörünün hız olduğunu ifade eden Erden, artık zamana dayanıklı değil hıza dayanıklı olmak gerektiğini ifade etti. İçinde bulunduğumuz ve geleceğin de belirleyicisi olan bu hız karşısında belirli yaşın üzerinde bulunan yönetici ve onların konfor alanlarını kaybetme korkusunun büyük bir engel oluşturduğunun da altını çizen Erden, sürekli bir karşı durma, bir eskiye dönüş ve her zamanki gibi devam ederiz beklentisinin bir sürtünme yarattığını ifade etti.

Yeni mezun gençlerin İnsan Kaynaklarının karşısına gittiği zaman hala “Beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?” sorusuyla karşılaştığını vurgulayan Erden ise, “Sen neredesin şirketin nerede dünya nerede hayat aynı mı, yani bu soruyu sorma cesaretinin aslında bundan sonrasını tanımlayacak insanlara bir hediye olarak verilmiş olduğunu zannetmeleri belki de sürtünmenin başlangıcı.” İfadeleriyle konuşmasını sürdürdü. Yaşanan pandemi süreci içerisinde sıklıkla gündeme gelen şirketlerin işten çıkarma konusuna da değinen Erden, “Halbuki bu sefer gördük ki kriz anında işten çıkartılması gereken insanlar değil çünkü insanlar değişken maliyettir. Değişken maliyeti alıp çıkartmak çok kolay ama gördük ki, milyar dolarlık koca koca plazalar aylarca boş kaldı. Ve buralar kocaman şirketlerdi, bankalardı hepsi tıkır tıkır çalıştılar. Asıl şimdi kriz anında işten insan çıkartmaktansa belki de sabit maliyet çıkartmayı düşünmek lazım. Sabit maliyet çıkartmak bugüne kadar akıl almayacak bir şeydi. Koca koca binalar dursun ama içini boşaltabiliriz.”İfadeleriyle şirketlerin süreç içerisindeki tutumun yanlışlığına ve bakış açısının değiştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın