Elazığ’da yaşanan depremin ardından TMMOB Şehir Plancılar Odası, “Depremler afete dönüşmeden önlemler alınmalı, sorumsuz yönetim anlayışı terkedilmelidir” diye uyarılarda bulundu. TMMOB Şehir Plancılar Odası’nın açıklaması şöyle:

Elazığ`ın Sivrice ilçesinde 24 Ocak 2020`de gerçekleşen 6.8 şiddetindeki deprem ile  ülkemiz bir kez daha bir doğa olayının  afete dönüşmesi gerçeği ile karşılaşmıştır. Yaşanan deprem, Elazığ ve Malatya illerinde yurttaşlarımızın can ve mal kayıplarına neden olmuş; diğer taraftan çevre illerde de fiziksel hasara sebep olmuştur. 

Yaşanan süreç bizlere göstermişti ki; yaşanan depremler ve afet sonrası yaşanan felaketlerden ders çıkarılmamakta ve yöneticiler afet yönetimine karşı etkin, kesin sonuçlar içeren, çözüm odaklı uygulamalardan uzak ve eksik politikalarla süreci yürütmeye devam etmektedirler. Geçmişte yaşanan  depremler sonrası yasal düzenlemelerle denetimin arttırılacağı mesajları her defasında verilmesine rağmen, tam aksi şekilde denetimler özelleştirilmiş, kamu otoritesi, önceliği olması gereken bu konudan uzaklaştırılmıştır. Ayrıca adına imar barışı denilen uygulama ile binlerce kaçak ve imar problemi olan yapı affedilerek  henüz yaşadığımız ve yaşayacağımız depremlerin afete dönüşmelerinin temeli atılmıştır. 

Doğal olaylar afet olarak  nitelendirilip, doğanın ve ekolojik sistemin işleyişi tam k anlaşılmadan deprem güvenli  yerleşimler oluşturulamayacağı gibi, sermayenin yönettiği politikaların afetlere, felaketlere yol açacağı açıktır. Bilimden ve tarihsel analizlerden uzak her türlü uygulama yaşanacak felaketlerin ana nedeni olmaya devam edecektir. Sorumsuz ve anı kurtarmaya yönelik yönetim anlayışı, uzun vadeli programlar ve kalıcı önlemler geliştirememekte, afet sonrasında yaşanan felaketler ile maddi ve manevi kayıplar; kader, fıtrat olarak sunulmakta ve sonuçlarına yönetenler değil toplum katlanmak  zorunda kalmaktadır.

Her ne kadar yaşam alanlarımız idari sınırlarla belirlenmiş olsa da Sivrice Depreminin gösterdiği üzere felaketler sadece çizilen sınırlar içerisinde kısıtlı kalmamaktadır. Bu deprem, Karadeniz`den Akdeniz`e kadar bir kara parçasını etkilemiştir. Dolayısıyla, deprem sorununun sadece yapı ölçeğinde ele alınmaması gerekmekte, bölgesel ölçekte ve kapsamlı biçimde bir planlama ve denetim sürecini zorunlu kılmaktadır. Oysa ülkemizde yaşanan pratikler, altı çizilen tüm bu gerekliliğin tam aksi şekilde yürütülmektedir. Ülkedeki tüm yatırımlar metropol alanlarda yoğunlaşırken, metropol alanlar dışında ülkenin oldukça büyük bir bölümünü oluşturan diğer bölgeler, kentsel ve kırsal yerleşimler göz ardı edilmektedir. 

Planlama, kentsel tasarım ve mimari ölçekte, “deprem sonrası iş ve işlem odaklı politikalar” yerini biran önce “sağlam, sağlıklı, yaşanabilir yerleşimler için deprem politikasına” bırakmalıdır. Doğal kaynak yönetimi, afet korunumu ve sakınım planları detaylı olarak yapılmalı; afet öncesi, afet anı ve afet sonrası müdahale planları her düzeyde zorunlu kılınmalıdır.

Sadece gelir elde etme amacı ve mal sahibinin beyanına dayanılarak uygulanan imar barışı gibi popülist uygulamaların planlama mesleğine ve bilimsel birikime tamamen aykırı olduğu, deprem ve diğer doğal afetlere yönelik çözüm üretmediği görülmektedir. İmar affına belirli bir ücret karşılığı başvuru yapanların sayısı ve konumu mesleki ve bilimsel çevrelerle paylaşılmamış olup imar affı ile oluşacak riskler tespit edilememektedir. Bir program dâhilinde yürütülmeyen bu tip popülist uygulamalar riskli yapı stoğunu korumakta, kaçak yapı yapma konusunda geniş kesimleri cesaretlendirmektedir.  Af yasası ve yeni yasa tasarısındaki yapı odaklı uygulamalar ile plan bütünlüğü ve katılımdan uzak, sadece sermaye akışını hızlandıran, rant paylaşımı öncelikli uygulamaların, gerçekçi olmadığı ve geleceğe katkı sağlamadığı açık olup; bu tip uygulamalar yaşadığımız  ve gelecekte yaşayacağımız afetlerin altlığını oluşturmaktadır. 

Kentleşme ve yapılaşma politikaları, yaşadığımız coğrafyanın deprem bölgesi olduğu gerçekliği göz önüne alınmadan ve bilimsel bulgulardan uzak oluşturulmaktadır. Depremin önlenemeyeceği, tarih ve konumunun tahmin edilemeyeceği ancak, bütüncül, şehircilik bilimi dâhilinde yapılacak sakınım planlaması ve afet yönetim planları ile risklerin ve kayıpların azaltılabileceği, afet sırasında oluşacak hasarların minimize edileceği bilimsel bir gerçekliktir. 

Bu bilimsel gerçeklikler ve tespitler doğrultusunda Şehir Plancılar Odası olarak, mesleki bilgimizi kamu yararı amacıyla sunmaya hazır olduğumuzu belirtiriz. Deprem ülkesi olduğumuz ve aktif faylar üzerinde yaşadığımız gerçeği ile anlık ve geçici çözümler üreten uygulamalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizerken başta Elazığ ve Malatya`da yakınlarını kaybedenler olmak üzere tüm yurttaşlarımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın