Sedat YILMAZ, Analiz Gazetesi
Uluslararası Operasyonel Değirmenciler Birliği (IAOM) Avrasya Direktörlüğü’nün Türkiye’ye geçmesi dolayısıyla buğdayda stratejik kazanım elde eden Türkiye, enerji koridoruna sahip olmanın yanında tahılda küresel lojistik hattını oluşturma adına önemli bir adım attı.
Halen dünyanın un ihtiyacının yüzde 30’unu karşılayan ve 164 ülkeye un ihracatı gerçekleştiren Türkiye, uluslararası un sanayicilerini gelecek yıl ve 2021 yılı başında IAOM Başkanlığı’nda İstanbul’da bir araya getirecek. Gelecek yıllarla ilgili Avrasya Bölgesi tahıl stratejileri belirlenecek.
Söz konusu önemli gelişmeyi değerlendirmek üzere IAOM Direktörü ve Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı Eren Günhan Ulusoy ile bir araya geldik.
Türkiye’nin tahıl gibi önemli bir alanda uluslar arası bir kuruluşun üst yönetimine getirilmesinin ülkenin küresel anlamda önünü açacağını ve önemli bir hattın bir parçası olarak küresel gıda lojistiğine yön verebileceğini belirten Eren Günhan Ulusoy, Türkiye’nin halen bir enerji köprüsü olduğunu ve söz konusu yakalanan fırsatlarla küresel gıda ambarı haline gelebileceğini kaydetti.
7 trilyon dolarlık dev pazar
Türkiye’nin IAOM Bölgesel Direktörlüğü’nü üstlendiği Avrasya bölgesinin, 2 milyarı aşan nüfusu ve toplam 7,1 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü bulunan 32 ülkeden oluştuğunu hatırlatan Ulusoy, Avrasya bölgesinin aynı zamanda dünya buğday üretiminin ve un ihracatının en büyük oyuncularına ev sahipliği yaptığını söyledi. Ulusoy, “6 yıldır dünyanın un ihracat şampiyonu olan Türkiye, 730 milyon tonluk dünya buğday üretiminin yüzde 30’unu ve 12 milyon ton dünya un ihracatının yüzde 55’ini gerçekleştiren 32 ülkeden oluşan Avrasya bölgesini yönetiyor. Yine 180 milyar dolarlık buğday piyasasının 55 milyar dolarını Türkiye kontrol ediyor” diye konuştu.
IAOM’un Avrasya Direktörlüğü’nü geçen yıl devraldıklarını ve bölgedeki değirmencileri buluşturmada ciddi bir adım attıklarını belirten Eren Günhan Ulusoy, IAOM yönetim kuruluyla İstanbul’da gerçekleştirdikleri toplantıyla 2020 ve 2021 yıllarına ait planlamaları belirlediklerini, bölgesel ve küresel olarak sektörel gelişmeleri ele aldıklarını belirtti.
Türkiye’nin IAOM ile birlikte hem sektörde bilinirlik hem de uluslar arası gıda hatlarındaki önemi konusunda önemli bir seviye yakaladığını dile getiren Ulusoy, IAOM’un Türkiye’nin gıda ve özellikle buğday politikalarında önemli bir açılım olabileceğini söyledi.
Dünya sürekli değişim içinde
1990’lı yılların sonunda internetin ve teknoloji endüstrisinin ortaya çıkmasıyla 2000’li yıllarda bir borsa balonu olarak ortaya çıkan Dotcom’u hatırlatan Ulusoy, dünyanın her an yeni bir değişimle karşı karşıya kalabileceğini, e-ticaret, gıda ve herhangi bir alanda değişim ve inovasyon dönemine girebileceğini kaydetti.
Uluslar arası birçok start-up firmalarıyla tanıştığını ve gördüğü projelerin dudak uçuklatan cinsten olduğuna vurgu yapan Ulusoy, “Gelecek kuşak gıdayı artık bir ihtiyaç olarak görmüyor, karnını doyurmak için yemiyor, sosyal paylaşım için yiyor. Deneyimi yaşamak için ürüne para veriyor” dedi.
Dünyanın şu andaki gibi et yemeye devam edemeyeceğini, çünkü dünyada arz tarafının sürekli gerilediğine dikkat çeken Ulusoy, “Böyle et tüketmeye devam edersek 2050 yılına gelindiğinde birileri tahıl bulamayacak ve aç kalacak. Düşünün bir kere masamıza gelen bir kilo et için büyük baş bir hayvan 20 kilodan fazla tahıl yiyor, 900 litre su içiyor. Bunun sürdürülebilirliği yok. Dolayısıyla şimdi bitkisel ürün üzerinden inovasyonla ete benzer protein üretme konusunda çalışmalar yapılıyor. Kırmızı et giderek yiyeceklerimiz arasından çıkıyorsa o zaman protein boşluğunu doldurmak için yenilik şart” diye konuştu.
Boğazlarımız küresel gıda hattı
Gelecek dönemde Türk yerli tohumunun küresel gıda hattında yer bulabilmesi için etkileşimin güçlendirilmesi gerektiğini belirten Ulusoy, “Türkiye’de çok yüksek bio çeşitliliğimiz var. IAOM gibi örgütler dünyaya açılma yolunda önemli kanallar. Muhatap olduğumuz yerler sıradan değil. Bu ülkeler dünya buğday üretiminin liderleri. Bu gelişmeleri fırsat olarak görmek lazım” dedi.
Türkiye’nin lojistik anlamda bir tahıl ambarı olarak görülebileceğini dile getiren Ulusoy, “Mavi Akım, Türk Akımı, TANAP gibi petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla ülkemiz enerjinin merkezi ve köprüsü olmuş durumda. Aynı zamanda Türkiye tahılda üretici, tedarikçi satan ve alan ülkelere de yan yana. Bölgemizde kuzey – güney aksında ve Karadeniz etrafındaki ülkeler buğday üreticisi. Sahra Altı, Güney Afrika, Doğu ve Batı Afrika hepsi buğday, un ithalatçısı ülkeler. Bu ülkelerin sadece 8 yıl sonra 70 milyon don civarında buğday ithal etmeleri bekleniyor. Rusya, Ukrayna ve çevre ülkelerden yüklenen buğdaylar boğazlarımızdan geçiyor. Sektörün lojistik merkezi burası. Yani gıda hattı boğaz köprülerimizin altından geçiyor. ABD eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’in dediği gibi, petrolü elinde tutan devletleri, buğdayı elinde tutan milletleri kontrol eder. Ortadaki vakıa ve trend gerçek. Bu da bizim elimizde. Dolayısıyla boru hatlarıyla bir enerji köprüsü olan Türkiye, küresel gıda ambarı olmaya aday. Ülkemiz kuracağı modern silolar ve lojistik imkanlarıyla dünya buğday borsalarını rahatlıkla kontrol edebilir” dedi.
Bu yıl buğdayda rekolte artacak
Türkiye’nin buğdayı stratejik ürün kabul edip ekim alanlarının genişletilmesine yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini dile getiren Ulusoy, 2007 yılında 9 milyon hektar olan buğday ekim alanlarının 7 milyon hektara düştüğünü, Türkiye’nin sadece kendine yetecek 19 milyon ton buğday ürettiğini hatırlattı. Stratejik ürün buğdayın daha fazla ekilmesi ve üretiminin artırılması gerektiğini belirten Ulusoy, “25 milyon ton, 27 milyon ton üretsek keşke. Türk buğdayı uluslar arası pazarlara girer. Daha fazla un ihracatı yapma imkanına da kavuşuruz” şeklinde konuştu.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) buğdaya verdiği yüksek fiyat sebebiyle ekimden kaçan üreticiyi yeniden buğdaya döndürdüğünü belirten Ulusoy, rekoltenin bu yıl daha fazla olacağını tahmin ettiklerini kaydetti. Fiyatların daha da aşağı inmesini beklediklerini ifade eden Ulusoy, “Uluslar arası pazarda buğdayın tonu 200 dolardan gidiyor. Bizde ise 240 dolar seviyesinde. Fiyatların dünyada 200 doların altına düşmesi zor. Aksi halde küresel üretici buğdayı bırakır. Bu defa fiyatlar düşmek yerine yükselir” diye konuştu.
Geçmişte üretim ve tüketimdeki dengesizlikler nedeniyle buğday fiyatlarının yüksek derecede dalgalandığını hatırlatan ve bu dalgalanmalardan Türkiye’nin ciddi zararlar ettiğini dile getiren Ulusoy, “Buğday fiyatları 2011 yılına kadar dalgalandı. 2008 yılında trajik rakamlar var. 2008 yılında 500 dolara alıp 2009 yılında 150-160 dolara satmışlığımız var” ifadelerini kullandı.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.