CHP’li Umut Oran, Cumhuriyet Halk Partisi’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’nin 100. Yıldönümünde “4 Eylül ruhuna inanan parti neferleri adına” tarihi bir çağrıda bulunarak “Cumhuriyet Halk Partisinin 100. doğum gününde, Cumhuriyet çocuklarına açık çağrımdır: Yok olmamak için birleşmek zorundayız” dedi. CHP’nin 100.yılında, 4 Eylül 1919 ruhuyla hayata ve siyasete bakan Cumhuriyet Halk Partililer olarak ‘Gelecek 100 yılda da Türk Milletinin Öncüsü’ olma misyonlarının farkında olduklarını vurgulayan Umut Oran, parti yönetiminin dile getirdiği “uzmanlar” aracılığıyla programın güncelleneceği açıklamasını eleştirdi. Umut Oran, “Altı Ok, CHP’dir. Değiştirilemez; tarihsel köklerinden koparılarak atanmış birkaç ‘uzman’ eliyle yoruma tabi tutulamaz. Altı Ok’un sahibi Türk milletinin tamamıdır. Bundan tam 100 yıl önce Sivas’ta Kongre toplayarak kararları ‘ortak akılla’ alan bir gelenek, aradan geçen 100 yılın sonunda ‘her şeyi birkaç kişinin iki dudağının arasına’ teslim edemez” dedi.
“Gelecek 100 Yılda da Türk Milletinin Öncüsü Olacağız!” başlıklı bir broşür hazırlayarak bugün tüm CHP örgütlerine gönderen Umut Oran, bu çalışmasını kişisel web sitesi olan umutoran.com üzerinden de yayınladı.
Söz konusu çalışmasına “Cumhuriyet Halk Partisinin 100. doğum gününde, Cumhuriyet çocuklarına açık çağrımdır: Yok olmamak için birleşmek zorundayız!” mesajıyla başlayan Umut Oran, “4 Eylül 1919’da Sivas’ta icra edilen kongre, aynı zamanda CHP’nin 1.Kurultayı olarak tarihe geçmiştir. Ancak aradan geçen 100 yıl içinde Atatürk Cumhuriyeti’nden geriye sadece anılar kalmıştır. ‘Karşı devrimci odaklar’ 1950’den itibaren güç kazanmış ve 2002’de ‘tek başına iktidar olmuştur” dedi.
Her partide ‘tek adamlık’ geçerli
Tek adam rejimine geçilerek, tüm sistemin tek adama göre şekillendirilmesinden sonra siyaset adına yapılan şeylerin neredeyse tamamının anlam yitirdiğini, hiçbir seçimin, rejimin değiştiği ve tek adamın her şey demek olduğu gerçeğini değiştiremediğini vurgulayan Umut Oran, “Hâlâ farklı adlarda siyasi partiler vardır, ancak isimleri ne kadar farklı olursa olsun hemen her partide az ya da çok ‘tek adamlık sistemi geçerlidir’ ve geniş toplum kesimleri hiçbir suretle siyasi partilerin söz ve karar mekanizmalarında yer bulamamaktadır” dedi.
“4 Eylül ruhuna inanan parti neferleri adına”
4 Eylül ruhuna inanan parti neferleri adına bu çalışmayı yaptığını belirten Umut Oran, broşüründe özetle şunları kaydetti:
Öyleyse 4 Eylül ruhuna sahip Cumhuriyet çocukları için “kırmızı çizgiler” bellidir:
- Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi aynıdır! Biri zayıflarken diğerinin güçlenmesi mümkün değildir. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti’ni de Cumhuriyet Halk Partisini de aynı kararlılıkla savunmak boynumuzun borcudur.
- Altı Ok, değiştirilebilir “ilkelerden” değildir. Altı Ok, Cumhuriyet Halk Partisi’nin “ruhudur”; değiştirilemez! Yorumlama adı altında “özünden ve kökünden” kopartılamaz. (…) Altı Ok, CHP’dir, değiştirilemez; tarihsel köklerinden koparılarak atanmış birkaç “uzman” eliyle “yoruma tabi tutulamaz.” Altı Ok’un sahibi Türk milletinin tamamıdır.
- Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Misak-ı Milli sınırları içinde “bölünmez bir bütündür.” Hangi ad altında olursa olsun ülkeyi ve milleti ayırma, ötekileştirme, azınlıklaştırma amacı güden her türlü faaliyete ve söyleme karşı mücadele etme zorunluluğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin omuzlarındadır.
- Türkiye sınırları içinde veya etrafında farklı adlar altında “devletçikler” kurulamaz, kurulmasına göz yumulamaz, atılan hiçbir adım kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nden “toprak” almayı hedefleyen her oluşuma karşı her türlü vasıtayla mücadele etmek temel vazifemizdir. Kimler tarafından desteklenirse desteklensin vatan toprağından ya da mavi vatandan pay almak isteyen her oluşum sonsuza kadar Cumhuriyet çocuklarını karşısında bulacaktır.
- Tam Bağımsızlık, Cumhuriyet Halk Partisi’nin vazgeçilmez ilkesidir. Adı ne olursa olsun egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı kısıtlayacak her türlü talep, kategorik olarak reddedilmelidir. Bu anlamda vazgeçilmez olan hiçbir uluslararası örgüt yoktur. Hiçbir ulus üstü oluşuma “tam bağımsızlık ülkümüzden taviz verilerek” girilemez!
- Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin ötesine taşıma kararlılığının ilk ve vazgeçilmez kuralı “aklın ve bilimin” tartışmasız rehberliğini kabul etmektir. Cumhuriyet çocukları, bilim neredeyse oraya ulaşmayı ve insanlığa hizmet etmek için bilimin öncüsü olmayı vazgeçilmez bir hedef olarak görür.
4 Eylül Ruhu ve Ne Mutlu Türküm Diyene İttifakı!
Ancak 4 Eylül Ruhu sadece “kırmızı çizgiler” demek değildir. 4 Eylül Ruhu: Türk Milletini birleştirmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini planlamak, Türk yurduna sahip çıkmak ve “Ne mutlu Türküm diyene!” ittifakını oluşturmak da demektir.
Bu noktada görüşlerimiz nettir:
1) Oy vermeyenlere açılma: Son günlerde dillendirilen ve CHP’yi başka partilere benzetmeyi amaçlayan “CHP’ye oy vermeyen kesimlere açılma planı” hem bilimsel hem ideolojik hem de siyasi olarak yanlıştır. Dünyanın hiçbir yerinde “oy vermeyenlere açılma” diye başat bir strateji yoktur. Her siyasi partinin olduğu gibi CHP’nin de amacı “CHP’ye oy veren kesimlerin arttırılmasına” çalışmak olmalıdır. Zira ilk durumda ilkesizlik, popülizm ve lümpenlik öne çıkarken ikinci durumda örgütlenme, iddia ortaya koyma ve sürekli büyüme esastır. CHP’nin oy tabanını genişletmesini amaçlamak doğrudur ancak partinin başkalarına benzetilerek oy alacağını varsaymak yanlıştır.
2) İl-ilçede tek aday istemek tek adamcılıktır: Cumhuriyet Halk Partisi, özgürlük, demokrasi ve adalet anlayışını önce kendi içinde ve uygulamalarında göstermek zorunda olan bir partidir. Her il ve ilçede ‘tek adayla’ seçime girme tezi, tipik bir düzene uyma eğilimidir. Demokrasiye inanan hiçbir partide, il/ilçe başkanlığı seçimlerine “tek adayla” gidilmesi amaçlanmaz! Tek aday baskısıyla girilen seçimler “demokratik olarak da nitelendirilemez.” O halde başta tüzük ve yönetmelikler olmak üzere tüm anti demokratik uygulamalar değiştirilmelidir. Ancak en az bunun kadar önemli olmak üzere “tek adam zihniyetinin” yansıması olan “tek adaylı seçim” propagandasından derhal dönülmeli ve tam aksine her görev için “daha fazla adayın/fikrin çıkması teşvik edilmelidir. 4 Eylül Ruhuna inanan CHP’lilerin “talimatla adaylıktan çekilmesi” söz konusu bile olmayacaktır.
3) Liyakat sadece CV değildir: Liyakat, Cumhuriyetimizin temel prensiplerindendir. Ancak liyakat sadece “kâğıt üzerinde değerlendirme” yapmak demek de değildir. Zira böyle bir bakış açısı, ülkede yaklaşık 20 yıldır hüküm süren adaletsizlikleri, adam kayırmacılığı ve yandaşlığı görmezlikten gelmek demek olacaktır. Hiçbir CHP’li belediye başkanı, 20 yıllık çürümeyi, yandaşların sınırsızca kollanmasını ve yandaş olmayan herkesin uğradığı sayısız haksızlığı göz ardı ederek liyakati ve adaleti tesis edemez. (…) CHP’li belediyelerin “liyakat söylemi” tek boyutlu ve CV merkezli değil süreç ve adalet merkezli olmak zorundadır. Haksızlığa uğrayanların gasp edilmiş haklarının iadesine uğraşılmalı ve 17 yıl boyunca eziyet çektirilen, mağdur edilen insanlar arasında bir “değerlendirme” mekanizması oluşturulmalıdır.
4) Bir kişi veya grup değil CHP üyeleri bilir: Tek bir kişinin” ya da “tek bir grubun” her şeye karar vermesi, alınan kararlar ne olursa olsun, yöntem yanlışına işaret etmektedir. CHP, birkaç kişinin hazırlayacağı programları da birkaç kişinin belirleyeceği milletvekili, belediye başkanı listelerini de kabul etmemelidir. CHP’de program yazımını da tüzük ve yönetmelik maddelerini de kimin nereye seçileceğini de en iyi seçmenler/üyeler bilir. Her aşamada en geniş katılımı sağlamak CHP ruhuna uyan yaklaşımdır. Zira CHP, “kongrecilik ve ortak aklı kullanmak” demektir. Bundan tam 100 yıl önce Sivas’ta Kongre toplayarak kararları “ortak akılla” alan bir gelenek, aradan geçen 100 yılın sonunda “her şeyi birkaç kişinin iki dudağının arasına” teslim edemez. 4 Eylül Ruhu’nun anlamını kavrayanlar doğal olarak bu mücadelede de en ön saflarda yer alacaklardır.
5) Hazırlıksız açılım olmaz: CHP’nin görevi iktidarın terk ettiği politikaları “gündemine almak” değildir. Bu itibarla “hiçbir hazırlık yapmadan açılım yapmaya soyunmak da ‘Kürt sorununa çözüm’ adı altında faaliyet yürütmek de doğru değildir. Zira herhangi bir konudaki çözümün ilk koşulu “sorunu doğru tespit edebilmektir.” Oysa Türkiye’de son 40 yıldır sadece “çözüm tartışılmakta ancak “sorunun ne olduğu” tanımlanmamaktadır.” Türkiye’de, sadece Türkiye’nin dinamikleriyle çözülebilecek bir “Kürt Sorunu” yoktur. Zira geçmiş iktidarların ve AKP’nin yanlış politikaları sayesinde Irak’ın Kuzeyinde ve şimdi de tarihin her döneminde Arap ve Türkmen yoğunluğu olan Suriye’nin Kuzeyinde değişik adlarla “özerk birimler” kurulmuştur. Türkiye’de yapılacak bir “açılımın” Irak’ın ya da Suriye’nin Kuzeyini etkileyemeyeceği ortadadır. Halk düşmanı PKK’yla organik bağı olan, Suriye’nin kuzeyinde işkence, adam öldürme, etnik temizlik, gözaltında kaybetme, yerleşim yerlerini ve ekili alanları bilerek yok etme, çocukları zorla silah altına alma gibi savaş ve insanlık suçu işlediği kesinleşmiş olan PKK/PYD/YPG/SDG’nin emperyalist devletlerden gördüğü destek, herhangi bir “açılımın” mevcut şartlar altında başarılı olamayacağının ispatıdır. Türkiye’nin gerçek anlamda açılım yapmasının ya da herhangi bir sorunu çözüme kavuşturmasının ilk koşulu, bölgesel ve küresel güç odaklarının “etki alanını daraltmak” ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede ve kürede etki alanını arttırmaktır. Aksi her durumda yeni yanlışların önü açılmış olacaktır.
6) NATO mu Avrasya mı: Türkiye 1950’lerden beri Batı Bloğunun ve Batı emperyalizminin “jeostratejik” hesaplarında kendisine biçilen rolü oynamıştır. Soğuk Savaş’ın bitimine kadar çok tartışılmayan bu birliktelik “yeni durumların ortaya çıkmasıyla beraber tartışılır hale gelmiştir.” Ancak ABD ve NATO destekli Batı bloğundan uzaklaşmak demek “kategorik bir bağımsızlaşma” anlamına gelmemektedir. Son dönemlerde güçlü bir alternatif olarak sunulan Avrasya, her anlamda “fırsatlar sunsa da” 1950’lerde Batı’ya dahil olmak için tercih edilen “teslimiyetçi politikaların” benzerleri “Rusya ve Çin” için de kabul edilirse Türkiye’nin kaderi yine değişmeyecektir. Mesele sadece “kutup değiştirmek” değildir. Mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi özgün “yol haritasının” oluşturulup oluşturulamamasıdır. Ne yazık ki 1950’lerden beri Türkiye’nin hiçbir “stratejik planı” yoktur. Bu yüzden sürekli taktik seviyede “zaman kaybetmektedir.” 4 Eylül Ruhunun sahipleri mutlak suretle Türkiye’nin bölgesel ve küresel çıkarlarını ortaya koyacak çalışmaların içinde olacaktır.
Sonuç Olarak: CHP’nin 100.yılında, 4 Eylül 1919 ruhuyla hayata ve siyasete bakan Cumhuriyet Halk Partililer olarak “Gelecek 100 yılda da Türk Milletinin Öncüsü” olma misyonumuzun farkındayız. Cumhuriyetimizi yeniden Atatürk’ün rotasına sokacak olan gücün, Cumhuriyet çocuklarında olduğunu biliyoruz. Birliğimizi bozacak ve CHP’yi tarihi köklerinden koparacak her adıma karşı büyük bir kararlılıkla ‘hayır’ diyeceğimizi ve partinin öz evlatlarıyla beraber CHP’yi yeniden “umut” haline getirme azmimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. Türkiye’yi “başkalarının hakimiyet teorilerine göre değil” ulusal çıkarlarımıza göre değerlendirip, kendi özgün yol haritamızı çıkarabileceğimize inanıyoruz. Bu kutlu yolda yürüyecek her bir vatan evladını 100.yılın coşkusuyla selamlıyor, CHP’nin 100.yaşının Türk Milletine hayırlı olmasını temenni ediyoruz.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.