Getirdiği yeni bakış açısı, yaptığı yatırımlar ve markalaşma hamlesiyle büyük bir başarı hikayesi yazan ve ülkemizdeki Tarım Kooperatifçiliğine kazandırdığı ivme ile yurt içinde ve yurt dışında model alınan Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 67. Olağan Mali Genel Kurulu Konya Şeker Fabrikasında yapıldı. Binlerce üretici, çok sayıda belediye başkanı ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin katıldığı Genel Kurul, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Gündem ve divanın teşekkülü ile devam eden programda gündem maddelerinin tümü oy birliği ile kabul edildi.

Binlerce çiftçinin coşkulu desteği ile kürsüye çıkan ve konuşmasına bir gün önce yıl dönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramını tebrik ederek başlayan 25. ve 26. Dönem AK Parti Karaman Milletvekili, PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, tırmıkla, çapayla, kağnı ile önce cephede savaşan, zaferi kazanan Türk çiftçisinin, istiklalin kazanılmasından hemen sonra savaşta silah olarak kullandığı tırmıkla, çapa ile tarlada tapanda ekonomik istiklal için işine dört elle sarıldığını ve sermayesi, sanayisi olamayan Genç Cumhuriyetimizin ekonomisini tarladan ürettikleriyle inşa ettiğini, ülke ekonomisine ilk can suyunu Türk çiftçisinin verdiğini hatırlatarak, ”Türk çiftçisi 97 yıl önce düşman çizmesine çiğnetmediği toprakları, şimdi de yabancı menşeli ürünlere ezdirmemekte kararlıdır. Üreticiler olarak biz, sofralardaki yerimizin tamamını, raflardaki, pazar tezgâhlarındaki, fabrika üretim bantlarındaki bu ülkenin üreticilerine tahsisli her yerin tamamını geri istiyoruz. Rafların, pazar tezgahlarının, mutfakların, üretim bantlarının yabancı menşeli ürünleriyle, yani ithal tarım ürünleriyle dolması ile vatan topraklarının askeri işgale uğraması arasında fark yoktur. Şükür rafların, pazar tezgahlarının, mutfakların tamamını kaybetmedik, işgal yok ama kabul etmeliyiz ki sızmalar var. Biz Türk çiftçisi olarak hepsini püskürtüp bizim olanın tamamını geri almakta kararlıyız.” dedi.

ÇİFTÇİ, TARIM SEKTÖRÜNDE YENİ ZAFERLER İSTİYOR

Çiftçinin tarım sektöründe yeni zaferler istediğini, ülke topraklarının ve çiftçisinin bu tarımsal zafer için yeterli potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Başkan Konuk, “Bunun için bizim yapabileceklerimiz var. Yapıyoruz da. Ancak biz ne kadar çok çalışırsak çalışalım, ne kadar gayret gösterirsek gösterelim bizim aşamayacağımız tümsekler, üreticinin önüne çekilmiş setler var. Bizim bu setleri aşmamız için merdiven gerekli, o merdiveni de bize devlet inşa edecek, üniversiteler, Bakanlıklar, ilk can suyunu bizim verdiğimiz finans kuruluşları el birliği edecek o merdivenin birer basamağını yapacaklar. Ülkede her üreticinin kendi tohumunu geliştirmesinin imkânı yok, onu yapacak olan üniversite. Çiftçi sulanabilecek tarlasını sulayamıyor ve arazisinde 1’e 20 alacağına 1’e 10 alıyorsa yıllarca, buradaki çiftçi o kanalı tek başına tarlasına çekecek değil, DSİ o barajı yapacak, o kanalı açacak üreticinin 1’e 10 yerine 1’e 20 almasını sağlayacak. Bankalar, tüketmek için kredi çekenle, üretmek için finansmana ihtiyaç duyanı birbirinden ayıracak ki, bu topraklar daha çok üretecek. Mazotun, gübrenin, yemin ve ilacın üzerindeki vergi yükü kalkacak ki, Türk çiftçisi benzerleriyle sırtında yükler olmadan yarışabilecek. Türk çiftçisinin ürettiği ürünleri fiyat üzerinden eleştirenler şunu bilsin sırtınızda yük varken güreş tutulmuyor. Alın sırtımızdan yükleri, biz de rahat güreşelim. Can suyunu bizim verdiğimiz finans kuruluşlarına sesleniyorum, üniversitelere, bürokrasiye sesleniyorum, üretenle tüketene aynı muamele yapılmayacak ki bu salondaki ve bu salonun dışındaki milyonlarca üretici bu ülkenin sofralarındaki, raflarındaki, pazar tezgâhlarındaki, fabrika bantlarındaki yabancı menşeli ürünlerin işgal girişimini önleyebilsin” şeklinde konuştu.

BU SEKTÖRÜN ÖNÜNÜ AÇACAKLARIN DA EN AZ ÇİFTÇİ KADAR ÇALIŞMASI GEREKİYOR

Hollanda, Japonya ve Türkiye’nin arazi büyüklüğü, coğrafi yapısı ve iklim özelliklerini karşılaştıran Başkan Recep Konuk, “mevcut durumu bilmeyen bir uzaylı değerlendirme yapsa deniz seviyesinin altında, topraklarından aralıksız su boşaltmak zorunda olan, sürekli yağış alan, yazların kısa kışların uzun olduğu Hollanda ve Türkiye’nin dörtte biri tarım arazisine sahip, yüksek nemle boğuşan, arazisi engebeli, tarımsal üretime elverişli gün sayısı 80-90 gün olan Japonya’nın açlıkla boğuştuğunu, iklimi dengeli, bahar, yaz ve güzleri uzun, 230-240 gün güneşlenme süresi olan, rakımı ve geniş arazileri ile tarımsal üretime elverişli Türkiye’nin ise kendine yetip dünyayı da beslediğini düşünürdü” diye sürdürdüğü konuşmasında “maalesef bizin uzaylı yanıldı. Açlıkla boğuşuyor sandığı Hollanda ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük gıda ürünleri ihracatçısı. Gıda ve tarım ürünleri ihracatı 107 Milyar Doları buldu. Yani bizim ülkemizin toplam ihracatının 3’te ikisini sadece tarım ve gıda sektöründen gerçekleştiriyorlar. Ne kadarcık alanda? Konya’dan küçük, deniz seviyesinin altında bir coğrafyada. Bizim uzaylı Japonya’da da yanıldı. Tarım arazisi bizim ülkemizin 4’te biri kadar olan yüksek nem nedeniyle vejetasyon süresi, yani bitkinin tarlada gelişim süresi bizim ülkemizin yarısından az hatta bazı bölgelerinde üçte biri kadar olan Japonya’nın ürettiği tarımsal ürünlerin toplam parasal karşılığı 60 Milyar Dolar’ın üstünde. En büyük tarım ekonomileri arasında bizim üstümüzde. Bizim uzaylının bu sefer, insanoğlu doğanın çıkardığı zorlukları yenmiş, doğayla boğuşmadan üreten bu Türkler kim bilir ne kadar çok üretiyordur diye düşünmesi kadar doğal bir şey yoktur herhalde. Bizim uzaylı, herhalde bolluk içinde yaşıyorlar diye iklimine, toprağına güneşine imrendiği Türkiye’nin buğday, pamuk, besi, ayçiçeği, yağlı tohum, çiçek, böcek onlarca kalem ürün ithal ettiğini, dünyayı doyuruyordur diye tahmin ettiği toprakların ithalatı ile ihracatının kafa kafaya olduğunu görüp hayal kırıklığı yaşayınca ne düşünürdü? Herhalde tembelliklerinden üretmiyorlar derdi. Öyle mi peki? Bilmez ki, bu memleketin çiftçisi sabah ezanıyla ahıra girer, gün ağarmadan tarlaya koşar. Ayazda da güneşin altında da işinin başındadır. Tırnaklarıyla toprağı eşeler, ürünü tek tek okşar. Sonuç, biz uğraşarak, çabalayarak kaybediyoruz, başkaları keyif çatarak kazanıyor” dedi.

ŞEKER FİYATLARI DÜŞTÜ, HAMMADDESİ ŞEKER OLANLARIN FİYATLARI YÜKSELDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a NBŞ kotalarını %10’dan %2,5’a düşürmesi, Kooperatifler Kanununda yapılan değişiklikle kooperatif mağazalarının ortak dışı satış yapmasına imkan tanıyan düzenleme nedeniyle teşekkür eden Başkan Konuk, Cumhurbaşkanına bir de maruzatlarının olduğunu belirterek şeker fiyatları ve şekerli mamuller deki fiyat değişimlerini anlatarak şunları söyledi;

Geçtiğimiz sene Türkiye’de fiyatı düşen tek ürün neydi biliyor musunuz? Şeker. Neden? Türkiye’deki şeker fabrikaları pancarı aldı, tam işlemeye başladı. Ürün piyasaya çıkacak, hop depolardaki stoklar piyasaya çıktı. Hem de % 20 ıskonto ile. Ürettiğimiz şekerin gramına alıcı çıkmadı. Önceki yıllarda kapıda sıraya girenler birden yok oldu. Çiftçinin pancar parası ödenecek, avansı ödenecek, işçinin maaşı ödenecek ben satmak zorundayım. Benim gibi bütün şeker fabrikaları satmak zorunda. Haziran 2019’a kadar şeker 2018 fiyatlarının altında satıldı. Fabrikalarda şeker bitti, şeker fiyatlarına % 16 zam geldi.

Peki, şekerin ana girdi olduğu, en yüksek maliyet kalemi ya da maliyet kalemlerinden biri olduğu ürünlerde ne oldu?

Şu olmuş; değişik markaların kola fiyatları %9,5 ile %18 arasında artmış. Bildiğiniz şeker, su, aroma ve karbondioksit ile üretilen gazoz fiyatlarında artış oranı %33,9’a kadar ulaşmış. Soğuk çayda fiyatını %33 arttıran da var %41 attıran da. Dondurma neyle yapılıyor? Süt ve şeker… Bir de neyli ise onun aroması. Az miktarda kakao, vanilya, çilek, fıstık vesaire. Ana girdi ne? Süt ve şeker. Çeşitlere göre artış %23,5 ile %45 arasında olmuş. Ağırlıklı olarak %35 arasında yığılmış fiyat artışı. Kuruvasan fiyatları %31, reçel fiyatları %27,7 artmış. Enerji içeceklerinde fiyat artışı %99,1. Şeker fiyatları artmamasına rağmen, şekerin ana girdi olarak kullanıldığı ürünlerde ben fiyatı düşen ürün göremedim. Ben buradan soruyorum, buradaki çiftçinin de sormak hakkı, enflasyonu düşürmek sadece çiftçinin ve çiftçi kuruluşlarının mesuliyetinde mi? Patates pahalı parmaklar çiftçiyi gösteriyor. Soğan pahalı kaşlar çiftçiye çatılıyor. Hayat pahalı, şekere yükleniliyor. Enflasyonla topyekûn mücadele diyoruz. Bu topyekûn sadece çiftçiden, çiftçi kuruluşlarından mı ibaret? Gübre sanayicisi, petrol sanayicisi, bankalar, çitçinin ürününden üretilen ürünü işleyen sanayici bu topyekûna dâhil değil mi? Biraz önce rakamları verdim, onlar dâhil olmamış. Bunu bir mazeret olarak söylemiyorum. Allah’a şükür biz sizi yine namerde muhtaç etmedik. Ürününüzü yere düşürmedik. Avanssız, desteksiz bırakmadık. Bunu bilin diye söylüyorum. Bizim sadece fabrikaların daha verimli çalışması ile uğraşmadığımızı, onlarca mesele ile uğraştığımızı, surda delik açılmasın diye onlarca yerden yapılan onlarca hücuma karşı verdiğimiz mücadelenin asıl işimizden daha çok zaman aldığını bilin diye söylüyorum.

Şikâyet ettiğimi, yakındığımı da düşünmeyin sakın. Bizim vazifemiz sizin üretiminize, gelirinize kim göz dikerse diksin onunla mücadele etmek. Bizim vazifemiz ülke tarımını korumak için surda muhafızlık yapmak. Surda gedik açtırmamak. Ama şunu da bilin, surda gedik açmaya çalışanları zaten biliyoruz, onlarla mücadele etmek en kolayı, zor olan bizden görünüp zaaf oluşturanlar, enerjimizi tüketenler. Yıllarca yaşadık. Biliyorsunuz bize en çok zararı kişisel öfkelerini, heveslerini, husumetlerini, hırslarını dizginleyemeyenler verdi.

Burası, Türk tarımının Antakya kalesidir. Burası düşerse, ülke tarımı teslim olur. O nedenle, hem kendimiz zaafa düşmeyeceğiz, hem de içimizde dışımızda zaafa düşenlere karşı da uyanık olacağız. Kimsenin kişisel hesabını bu kurum üzerinden görmesine müsaade etmeyeceğiz. Sebep ne olursa olsun birliğimizi muhafaza edeceğiz. Çünkü biz birlikte güçlüyüz, çünkü biz birlikte olunca aşamayacağımız güçlük yok.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın