Borçlanmadaki temel politika hakkında bilgi veren Canovate Group CFO’su Zafer Akay, uzun vadede daha güvende olabilmek için TL bazlı borçlanmanın tercih edilmesi gerektiğini anlatarak, şunları söyledi:

“Merkez bankası faiz arttıran ülkenin, para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak gerekir. Ülkemiz gelişmekte olan bir ekonomiye sahip olduğundan, ithalatın ihracattan daha yüksek olması ve dış ticaret açığı vermemiz gerçekleşiyor. Kişilerin veya şirketlerin kendilerini uzun vadede daha güvende hissetmeleri ve kur riskinden korunmak için TL bazlı borçlanmaları tercih etmeleri, döviz ile borçlanmaktan daha akılcı olacaktır. Bu durum ihracatçı olmanız ve döviz bazında geliriniz olsa dahi geçerlidir” dedi.

Faiz arttıran ülkenin para birimi, diğer ülkelerin para birimi karşısında değer kazanıyor

Dünyada ekonomiye yön veren temel 2 baz para birimi olduğunu anlatarak konuşmasını sürdüren Zafer Akay, şunları kaydetti:

“Dünyada, Amerikan Doları ve Avrupa para birimi Euro, ekonomiye yön veriyor. Bu para birimlerinin yönetilip yönlendirilmesi de, Amerikan Merkez Bankası (FED) ile Avrupa Merkez Bankası (ECB) tarafından yapılıyor. Her iki merkez bankasından birisi ve/veya her ikisi, faiz arttırıyorsa, o ülkenin veya topluluğun para birimi, diğer ülkenin para birimi karşısında değer kazanır. Dış piyasada meydana gelen faiz artışı, ülkenizde bulunan yabancı sermayeyi de faiz arttıran ülkeye doğru çeker. Faizi artan para kıymetlenir değeri artar, aynı zamanda iç piyasanızda kurlar ve faiz üzerinde yukarı yönlü baskı yapar. Ayrıca, dış ticaret açığı veriyorsanız, bu açıktan doğan döviz azlığından dolayı artan döviz talebini de başka türlü de yeterince karşılayamıyorsanız (borçlanma) kurların ve faizlerin yukarı yönlü hareketi, dış piyasadaki her faiz artırımından sonra iç piyasanızda yaşanacaktır. Tıpkı 2012 yılından başlayarak günümüze kadar gelen FED’in kademeli faiz artışından sonra olduğu gibi. Bu iki yabancı merkez bankasının faiz arttırmalarındaki genel amaç, ülkelerinde ekonomiyi soğutma amaçlıdır ve bir başka deyişle ülkelerindeki talebi kısmak ve/veya enflasyonu indirme (ekonomiyi soğutma) amacı güder. Tersine durumda faiz indiriliyorsa, talebi arttırma ve (ekonomiyi canlandırma) amacı gütmektedir” diye konuştu.

2012 itibariyle artan ABD faiz artırımı, ucuz sermayenin çıkmasına neden oldu

2002 yılından 2012 yılına kadar, ABD merkez bankası gösterge faizinin neredeyse sıfır olduğunu hatırlatan Zafer Akay, konuşmasına şöyle devam etti:

“ABD merkez bankası gösterge faizi 2002 ile 2012 yılları arasında neredeyse sıfır olduğundan, ABD’de bulunan fazla para, daha yüksek faiz ve getiri oranına sahip bizim gibi gelişmekte olan piyasalara (emerging markets) gelerek, bizim dış ticaret açıklarımızı kolaylıkla kapatmamıza yaradı. Ayrıca, kredi taleplerimizi ucuz yoldan karşıladı. Bu da büyümemizde rol oynayan ekonomik faktörlerden birisi oldu. Bu süreç, 2012 yılında ABD Merkez Bankası FED faiz artırımına kadar sürdü. 2012’den itibaren kademeli olarak artan ABD faizleri, ucuz sermayenin ülkemizden çıkmasına sebep olmuştur. Ülkeden çıkan sermayenin bize faturası, iç piyasada hem kurları, hem de faizlerin yukarı çekti. Euro/Dolar paritesi 1,5 seviyelerinden 1,13 seviyelerine kadar düşmüş, Dolar/TL paritesi 1.2 seviyelerinden 5,3 seviyelerine kadar çıkmıştır. Görünen o ki, bu durum 2019 yılında da devam edecek. 2019 yılı içerisinde Amerikan Merkez bakası FED’in faizlerini en az 2 en çok 3 kez daha arttıracağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, Amerikan Dolarının değeri daha da artacağından daha pahalı hale gelecektir (Kurlara yukarı yönlü baskısı devam edecektir). Bazen faizler artmasa bile “faizlerin artma beklentisi” bile bu işlevi görmektedir. FED bunu geçmiş yıllarda, faiz arttırmadan sadece beklenti ile bile yapmıştır. Dolayısıyla, doların bu yılda gücünü arttırarak koruyacağını, bizimde (hane halkı, şirket, kurum) dolar bazlı borçlanmaktan kaçınmamıza işaret ediyor” şeklinde konuştu.

2020’ye kadar mevcut durumu iyi yönetmek gerekiyor

FED’in faiz arttırma sürecini değerlendiren Zafer Akay, şunları söyledi: 

“FED’in faiz arttırma politikası, Amerika’da enflasyonu dizginlemek için faizleri yeterince arttırdığı döneme kadar devam edecektir ki, bu politikalarının sonlarına yavaş yavaş geldiklerini ve hızının kesilerek devam edeceğini söyleyebilirim. Çünkü Amerika’da enflasyon rakamları beklenenin altında çıktığı için, soğutulacak bir ekonomi de bulunmamaktadır ve dolayısıyla faizleri arttırma çok da mantıklı olmayacaktır. Faiz hadleri mevcut ekonomileri için maksimum seviyeye ulaşmıştır. 2020’nin başlarından başlayarak faiz indirimine bile gidebileceği ve bunun da fiyatlamasının piyasalar tarafından 2019’un son çeyreğinde yapılmaya başlayacağını öngörebiliriz. Bunun da etkisi, bizim gibi piyasalara olumlu yansıyacaktır ki, bu noktada 2020’ye kadar mevcut durumu iyi yönetmek önemlidir. Yukarıdaki değerlendirmelerin neticesinde diyebilirim ki, dış ticaret açığı verdiğimiz sürece ve güçlü baz paraya sahip (ABD ve Avrupa Birliği) ülkelerin Merkez bankaları faiz arttırdıkça; dövizle borçlanmak, TL ile borçlanmaya göre daha maliyetli olmaktadır. Eğer bunların her ikisinden birisi faizi arttırıyorsa, faiz arttırılan ülkenin para birimi değer kazanacağından, o para birimi ile borçlanmaktan kaçınılması gereklidir. Tersi durumda, yani iki büyük baz paraya sahip ülke merkez bankalarından biri veya her ikisi de faiz indirimine gidiyorsa, yabancı ülkelerden ülkemize ucuz ve bol sermaye hareketi olup, döviz bollaşacağından dövizle borçlanma TL ile borçlanmaya göre daha akılcı olacaktır. Özetle, borçlanmadaki temel politika,  merkez bankası faiz arttıran ülkenin para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak olmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın