İklim değişikliğinde 2016’nın en önemli olayları

Aralık 2015 tarihi iklim değişikliği konusunda önemli bir dönüm noktası oldu. Paris’te toplanan 21. Taraflar Konferansı’nda 2020 sonrasında sera gazı salımlarının azaltılmasını ve iklim değişikliği ile mücadele konusunda yapılacakları içeren Paris Anlaşması oybirliğiyle kabul edildi. Anlaşmayla 1750 yılından sonra yaklaşık olarak 1 °C artan sıcaklıkların 2 °C’nin altında, mümkünse 1,5 °C civarında tutulması konusunda görüş birliğine varıldı. Anlaşmadaki diğer bir husus da. “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluklar” adı altında gelişmiş ülkelerin daha fazla sera gazı azaltımı yapmalarının, gelişmekte olan ülkelerin ise mevcut durumlarına göre azaltımlarda bulunmasının gerektiğinin ifade edilmesiydi.

Daha önce de gündeme gelen Yeşil İklim Fonu mekanizması Paris Anlaşması’nda da yer aldı. İklim değişikliğinden etkilenen ülkelere mali destek sağlanmasını hedefleyen bu mekanizmayla, gelişmiş ülkeler 2025 yılına kadar fona her yıl en az 100 milyar dolar destek sağlayacak. Diğer yandan, başta ABD ve Çin olmak üzere birçok ülkenin sera gazı salımlarını azaltmayı hedeflediklerini açıklamaları kamuoyunda olumlu karşılandı. ABD 2025 yılına kadar sera gazı salımlarını 2005 yılına göre yüzde 26 ila 28 oranında, Çin ise 2030 yılına kadar birim GSMH başına sera gazı salımlarını 2005 yılına göre yüzde 60-65 oranında azaltacağını açıkladı.

Ancak kamuoyunda oluşan olumlu hava emisyon azaltım katkı planlarının değerlendirilmesi sonrasında yavaş yavaş dağılmaya başladı. 2010 yılında 49 milyar ton olan küresel ölçekteki sera gazı salımlarının emisyon azaltım katkı planlarına göre 2030 yılında 55 milyar tona çıkabileceği ortaya çıktı. Halbuki hiçbir önlem alınmadan günümüzdeki emisyon artış hızının aynen devam etmesi durumunda 2030 yılında yıllık sera gazı salımlarının 60 milyar tonun biraz üzerinde olabileceği öngörülüyordu. Yıllık 55 milyar ton civarındaki sera gazı salımlarının sıcaklığın 2 °C’nin üzerine çıkmasıyla sonuçlanacağı, bu hedefin tutturulabilmesi için yıllık sera gazı salımlarının 40 milyar tonun altına inmesi gerektiği Paris Anlaşması’nda yer aldı.

2016 en sıcak yıl oldu: 2016 başlarında Paris Anlaşması tartışılırken ve anlaşılmaya çalışılırken, atmosferdeki CO2 konsantrasyonu tarihte ilk defa 400 ppm’i geçerek 401,85 ppm’e ulaştı. CO2 konsantrasyonu 2016 yılı ortalaması ise 404,48 ppm oldu. 2016’nın ilk aylarında ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) 2015 yılının 1880 yılından sonraki en sıcak yıl olduğunu ve 2015 yılında sıcaklıkların 20. yüzyıl ortalama sıcaklığı olan 13,9 °C’yi 0,9 °C aştığı açıklandı. Daha önceki en sıcak yıl 2014’tü. 2016 yılı ise 2015’ten daha sıcak bir yıl olarak kayıtlara geçti.

Bazı ülkeler kömürden vazgeçti: 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılan Paris Anlaşması yıl sonunda 197 taraf ülkeden 125’inin anlaşmayı kendi iç hukuk sistemlerinden geçirerek kabul etmesinin ardından resmen yürürlüğe girdi. Anlaşmanın ilk olumlu sonuçları çeşitli ülkelerin fosil yakıtlara dayanan enerji üretiminden vazgeçmeye ya da azaltmaya yönelik kararlar alması ile kendini gösterdi. Belçika, İngiltere, Portekiz, Kanada, Finlandiya, Avusturya 2025 ya da 2030 yıllarına kadar elektrik üretiminde kömür kullanmaktan vazgeçeceklerini açıklayan ülkelerden bazıları. Çin ve Hindistan gibi oldukça yüksek miktarda kömür kullanan ülkeler de yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımlarını arttıracaklarını duyurdular. Bunlar haricinde önemli bazı finans kuruluşları fosil yakıt şirketlerine yatırım yapmayacaklarını duyurdu.

Kentler de sera gazı salımlarının azaltılması için daha fazla öncelik almaya başladı. Sera gazı salımlarını azaltmaya yönelik olarak hazırlanan Avrupa Birliği Belediye Başkanları Sözleşmesi’ne imza atan belediye sayısı 7194’e ulaştı. Bu belediyelerin 11’i Türkiye’den. Belediyeler öncelikle 2020 yılına kadar sera gazı salımlarını yüzde 20, 2030’da ise yüzde 40 azaltmayı taahhüt etti.

Güneş enerjisinde rekor kırıldı: Ağustos ve eylül aylarında güneş enerjisinden elektrik üretimde üst üste düşük fiyat rekorları geldi. Güneş santralları için önce Şili’de kWs saat başına 2,91 ABD doları sent, ardından Abu Dabi’de 2,42 ABD doları sent fiyat teklifleri geldi. Hatta Abu Dabi’deki güneş santralı projesinin kurulu gücünün 1170 MW çıkarılması halinde 2,30 ABD doları sent/kWs fiyat verebileceğini açıklayan bir firma oldu. Böylece yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin pahalı, fosil yakıtlardan üretilenin ise ucuz olduğunu öne sürenlerin savları çürütülmüş oldu.

Trump’ın seçilmesi endişeleri arttırdı: 2016’da sera gazı salımlarının azaltılması ve yenilenebilir enerji alanında olumlu gelişmeler yaşanırken, ABD seçimlerinde fosil yakıt taraftarı olduğunu açıklayan Trump’ın başkan seçilmesiyle iklim değişikliği ile mücadelenin geleceği hakkında soru işaretleri artmaya başladı. Obama döneminde kabul edilen İklim Eylem Planı ve Temiz Enerji Planı, Trump’ın başkan olduğu gün Beyaz Saray’ın internet sitesinden kaldırılması, kabinesine iklim değişikliği inkarcılarını alması çevre örgütlerince tepkiyle karşılandı. Trump’ın başkanlığı süresince iklim değişikliği konusunda takınacağı tavır endişe konusu.

2016’da iklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleşen sel, taşkın, kuraklık, orman yangını gibi afetler yaşanmaya devam etti. Münich RE reasürans şirketinin verilerine göre, 2016’da iklimsel afetler nedeniyle 8000 kadar insan hayatını kaybetti. Bu afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp 140 milyar ABD doları civarında.

İklim Değişikliği ve Türkiye

Türkiye için 2016 zor bir yıl oldu. 15 Temmuz darbe girişimi, terör olayları, hükümet değişikliği, döviz kurlarındaki artış, Anayasa değişiklik paketinin tartışmaya açılması, Rusya ve Avrupa Birliği ile yaşanan sorunlar gibi nedenlerle iklim değişikliği konusu gündemin üst sıralarında yer alamadı. Türkiye, Paris Anlaşması’na imza atmasına rağmen, anlaşma henüz TBMM’de onaylanmadığı için resmen taraf olmadı. G20 ülkelerinden sadece Rusya ve Türkiye anlaşmaya taraf değil.

Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na sunduğu sera gazları emisyon azaltım katkı planına (INDC) göre sera gazı salımlarını 2030 yılında referans senaryo (business as usual) değeri olarak öngörülen 1,18 milyar tondan yüzde 21 azaltarak 929 milyon tona düşüreceğini beyan etti. Aslında bu durum günümüzde 468 milyon ton olan sera gazı salımlarımızı 2030’da iki katına çıkarmayı taahhüt ettiğimiz anlamına geliyor. Türkiye, öngörülen miktarda sera gazı salımı gerçekleştirmesi durumunda 2030 itibarıyla en fazla emisyon yapan 8. ülke konumuna yükselebilir, şu anda 6 ton kadar olan kişi başı CO2 miktarı 10 tonun üzerine çıkabilir.

Kömürlü termik santral yatırımları: Türkiye’nin enerji politikalarında 2012’den beri yerli kömürden elektrik üretilmesi ön planda, halen linyit kaynaklarının tamamının kullanılması öncelikli hedef. Nitekim 2016’nın ilk aylarında yayınlanan Başbakanlık Genelgesi ile yerli kömür kaynaklarından elektrik üretiminin arttırılması, Afşin Elbistan, Konya Karapınar ve Trakya linyit havzalarında termik santral kurulması çalışmalarının başlanması kararları alındı. Amasra ve Çanakkale’de kurulacak termik santrallerin ÇED süreci başladı. Yıl sonunda da İstanbul ve Trakya Çevre Düzeni Planları’nda değişiklik yapılarak Vize (Kırklareli) ve Çerkezköy (Tekirdağ) ile Silivri (İstanbul) ilçelerinde iki kömürlü termik santral projesinin yolu açıldı. Kasımda Fas’ta toplanan 22. Taraflar Konferansı’nda Türkiye’nin tezi, 2030’a kadar sera gazı salımlarında yüzde 21 azaltım taahhüdümüz olduğu, iklim değişikliği ile mücadelede üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkeler arasında bulunduğu için yardımlardan yararlanması gerektiği yönündeydi. Ancak bu talep, Türkiye’nin sera gazları emisyon azaltım katkı planında aslında sera gazı salımlarını arttıracağını beyan etmesi ve karbon yoğun enerji politikaları nedeniyle kabul görmedi. 

İklim mücadelesinde gerilerdeyiz: 2016’da daha önceki yıllarda olduğu gibi ülkenin çoğu yerinden iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan dolu, don, sağanak yağışlar, aşırı sıcaklar ve kuraklıklar, seller nedeniyle zarar gören tarım ürünleri haberleri geldi. Yıl sonunda yaşanan aşırı soğuklar ve kar nedeniyle gıda fiyatlarında artış yaşandı. İzmir, Çanakkale, Mersin gibi illerde yağış rekorları kırıldı, seller can ve mal kayıplarına yol açtı. Türkiye’de iklimle ilgili bu olaylar gerçekleşirken Climate Transparency tarafından hazırlanan ve 58 ülkenin değerlendirildiği iklim değişikliği performans indeksinde Türkiye çok zayıf olarak nitelendirildi ve 46. sırada yer aldı.

Sıcaklıklarda yükselme beklentisi: 2016’da İklim Değişikliği 6. Bildirimi yayınlandı. Bildirimde Türkiye’de yüzyıl sonuna kadar, sıcaklıkların 2-3 ºC kadar artabileceği yağışlarda yüzde 40’lara varan azalmalar olabileceği, kuraklıklar yaşanabileceği ortaya kondu. Yağış ve sıcaklıklarda beklenen bu değişimlere bağlı olarak Türkiye’de 2030 itibarıyla yüzde 20-40 civarında su stresi yaşanacağı, tarımsal üretimde azalmalar yaşanacağı, bu durumun tarım ürünleri ihracatını azaltırken, ithalatı arttıracağı, gıda fiyatlarının yükselmesine neden olacağı, ürün deseninin değişmesine yol açacağı, dolayısıyla toplum refahını azaltacağı yer aldı. Buna karşılık sel, taşkın, dolu, kuraklık, hortum, fırtına, yıldırım, aşırı sıcak hava, orman yangınları gibi afetlerde artışlar beklendiği ifade edildi. Ayrıca, iklim değişikliğine bağlı olarak ölümler, bulaşıcı ve alerjik hastalıklar ile cilt kanseri vakalarında artış beklendiği kaydedildi.

Farkındalıkta artış var: Bütün bu olumsuzluklara rağmen yapılan çeşitli araştırmalarda Türkiye’de iklim değişikliği konusunda farkındalıkların arttığı ortaya kondu. Su Politikaları Derneği’nin “Çiftçilerde İklim Değişimi Farkındalığı Anketi” sonuçlarına göre, çiftçilerin iklim değişiminin etkilerinin genel olarak farkında oldukları, bölgelerinde hava sıcaklıklarıyla zararlıların arttığı ve yağışların ise azaldığını gözlemledikleri belirtildi. Raporda çiftçilerin aynı zamanda iklim değişimine uyum için alınacak önlemler konusunda bilgilerinin yetersiz olduğunu ifade ettikleri ve bu konuda bilgilendirilmek istedikleri de yer aldı.

Ülke olarak sera gazı salımlarının azaltılması konusunda hedefi olmamasına ve iklim değişikliğinin gündem dışı kalmaya devam etmesine rağmen, özellikle şirketler iklim değişikliği konusunda daha fazla öncelik almaya başladı. Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından yürütülen CDP Türkiye 2016 İklim Değişikliği Programı raporuna göre emisyon azaltım hedefi belirleyen, enerji verimliliği çalışmaları yapan şirketlerin sayısı her geçen yıl artıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleşen, kuraklıklar, sağanak yağışlar şirketler tarafından artık risk unsuru olarak değerlendirilmeye başlandı.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın