Teknoloji ekonominin temel taşlarını sürekli değiştiriyor. Teknoloji şirketleri tek tek eski dönemin milyar dolarlık şirketlerinin önüne geçiyor.

Bu hızlı değişimi idrak edemeyen, değişen sistemin sosyal ve siyasi sonuçlarına ayak uyduramayan birey ve kurumlar yarının dünyasında yer bulamayacak. Kişilerin, şirketlerin ve ülkelerin geleceğini bu trendleri ne derecede anlayıp, hazırlıklı olacakları belirleyecek.

Son beş senedir Türkiye`nin tüm enerjisini siyasetin yarattığı çatışma ortamı tüketiyor.

Beceriksiz idare ve kötü niyetli siyasetin bileşimi on sene önce gelişmekte olan ülkeler arasında parlayan bir yıldız olan Türkiye’yi sadece krizlerle anılan bir Orta Doğu ülkesi haline getirdi.

Son günlerde iyice artan terör, ülkeyi tek-adam rejimine çevirecek anayasa değişiklik önerileri ve yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz gelecek adına planlar yapmayı ve gelecekten umutlu olmayı zorlaştırıyor. Sistemin mevcut haliyle sürdürülebilir olmadığı ortada.

Ülke ayakta kalma mücadelesi verirken Endüstri 4.0`den, yeni ekonomiden bahsetmek, ülkenin yirmi sene sonraki durumuna yönelik bir tahlil yapmak anlamsız gözükebilir. Ama bunu tartışmazsak ve gerekli hazırlıkları yapmazsak yeni ekonominin dışında kalacağız. Bu durumda telafisi mümkün olmayan problemlerle yüzleşeceğiz.

Buna rağmen biz gelecek odaklı bir analiz yapmaya çalışalım:

Ekonomik sistem yapay zeka (AI), büyük veri analitiği (data analytics), bulut (cloud) ve artan bağlılıkla (connectivity) temelinden değişirken Türkiye bu değişimin içerisinde değil.

Bu değişim daha önce kaçırdığımız sanayi devrimleri gibi on yıllar almıyor. Değişim oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Bu değişimin sonucunda düşük nitelikli işgücü anlamsız hale geliyor. Keza yapay zekanın uygulamalarının artan bağlılık ve hızlı işlemcilerle artması otomasyonu ön plana çıkarıyor. Yeni ekonomide sadece niteliği ve katma değeri yüksek kişi ve şirketler kalacak.

Mehmet Şimşek`in çabaları

Bu değişimlere karşı durmak mümkün değil. Hazırlıklı olmak gerekiyor. Türkiye`nin bu yeni sistemde küresel değer üretecek ve ülkenin ihracatını artıracak yeni ekonomik girişimlere ihtiyaç var. Bu doğrultuda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bazı reformlar açıkladı.

Bu reformların başında kitle fonlaması, girişim sermayesi fonlarına devlet katkısı, mevzuat düzenlemeleri gibi önemli adımlar geliyor. Mehmet Şimşek`in çabaları takdir edilmeli. Fakat yeni ekonomiye uygun bir finansal iklim yaratmaya çalışırken akıntının tersine ve boşa kürek çektiğinin kendisi de farkında olmalı. Yeni ekonominin temelinde “güven” bulunuyor. Güven sadece özgürlükçü, açık ve demokratik ekonomilerde bulunur.

Neredeyse her gün terör saldırılarının olduğu, devlet kurumlarının tam çöküş yaşadığı, hukuka ve devlete güvenin tükendiği ve çatışmacı dilin baskın olduğu bir sistemde girişim de olmaz. Çünkü güven kalmamıştır.

Kitle fonlamasının önemi

Vatandaşın dijital pazaryerlerini (marketplace) kullanarak kafasına yatan bir şirketin kurulumuna yahut gelişimine ortaklıkla katılımı üzerine kurulu sistem sayesinde gelişmiş ülkelerde birçok teknoloji girişimi yahut sosyal proje faaliyete geçebiliyor.

Kickstarter bu alanda ABD`deki en başarılı örnek diyebiliriz. Türkiye`de de sosyal projelere benzeri finansman Fongogo gibi platformlarla sağlanabiliyor. Hem banka kredisi gibi geleneksel finansman kaynaklarından daha az masraflı hem de daha kolay elde edilebiliyor. Yani Mehmet Şimşek`in öncülüğünde kitle fonlamasının yasalaşması ve faaliyete geçmesi Türkiye için oldukça doğru bir karar.

Fakat bir sorun var: Bu finansman platformlarından bir fikre yatırım yapmak için yatırım yapacağınız şirkete, platforma ve tüm ekosisteme güvenmeniz gerekiyor.

Güven yeni ekonominin merkezinde

Türkiye toplumu siyasetin çatışmacı diliyle ciddi seviyede kutuplaşmış durumda. Komşunun komşuya güvenmediği bir sistemde kim kimi fonlar emin değilim. Örneğin yatırım yaptığınız bir firmanın yarın devlet tarafından el konulmayacağına emin olmalısınız. Yahut finanse ettiğiniz girişimcinin yazacağı bir “tweet” yüzünden hapse girmeyeceğinden!

Yeni ekonomide öncü ülke olabilmenin temel gerekliliği yeni nesil şirketleri yaratacak nitelikli, yaratıcı ve dışa açık bir girişimci zümrenin etkin olması.

Girişimciler tabiatı gereği özgürlükçü, biraz kafasına buyruk biraz da muhalif kişilerdir. Eğer muhalifler üzerinde baskı uygular, özgürlükçü iklimi kısıtlarsanız bu zümreyi kaçırırsınız.

Sistemin herkese kucak açan ve kapsayıcı bir ruhu olmalı. Bu yüzden dünyanın teknoloji/yeni ekonomi/inovasyon merkezleri San Francisco, Londra ve Berlin gibi şehirler.

Ekosistem Türkiye`de girişimcilere ne sunuyor?

İslamcı otoriter söylemin kuvvetlendiği bir ülkede Musevi yahut Hristiyan vatandaşımız bu ülkede şirket kurmaz. Sistematik olarak yandaş basın ve hükümet tarafından Batı karşıtlığının pompaladığı sistemde girişimci Türkiye`den küresel açılım yapamayacağını düşünür.

Yahut teknolojik gelişiminin temelindeki inovasyon unsurunu besleyecek akademik çevreleri sadece muhalif olduğu için KHK`larla görevden alırsanız; üniversite-özel sektör ilişkisinin kökünü kazımış olursunuz. Türkiye`de durum aynen bu! Bu yüzden girişimci olabilecek onlarca nitelikli birey ve inovasyon yaratacak akademisyen ülkeyi terk ediyor.

Kendinizi 25 yaşında çok iyi bir teknoloji fikri olan, finansmanı da bulmuş bir girişimcinin yerine koyun. Hukukun olmadığı, şirketlere el konulduğu Türkiye’de mi bir şirket kurmak istersiniz, yoksa hakların güvence altında olduğu, genel hukuk sisteminin tıkır tıkır işlediği bir Batı ülkesinde mi? AirBNB ve Uber Türkiye’den çıkabilir miydi?

İnsan kaynağı tarafı oldukça karamsar. Hadi bireyler ülkeyi terk etmedi diyelim. İşin teknik yönü de hiç olumlu değil.

Yeni nesil şirketleri bu altyapı ve yasaklarla kurmak mümkün mü?

Yazılımcıların ürün geliştirirken birbirleriyle işbirliği yaptığı ve geçmiş know-how`a ulaşmak amacıyla kullandığı Github sitesine erişim kısıtlandı. Dijital platformlarda ödeme yöntemi olarak kullanılan Paypal Türkiye`de hala yasak. Örneğin hayatınızı evinizden yurtdışına yazılım geliştirerek sağlayan bir mühendisseniz artık çalışma bedelinizi Paypal ile alamıyorsunuz. Iş yaptığınız şirket de büyük ihtimalle daha kolay işlem yapabileceği başka ülkeden birini tercih edecektir.

Diyelim ki girişimci Türkiye`de kaldı, şirketi de bir şekilde kurdu. Keza Türkiye`de oldukça kaliteli internet girişimleri var. Batılı bir girişim sermayesi olarak ülke riskini göze alıp, bu girişimlere yatırım yapar mısınız? Son dönemde maalesef birçok başarılı girişim (start-up) ülke riski nedeniyle yabancı kaynaklardan yatırım alamıyor ve yurtdışına gitmenin yollarını arıyor. Girişimi bu aşamada kaybetmek en acısı.

Risk rekabette geri kalmak Değil, Ayakta Kalamamak!

Durum tahmininizden daha tehlikeli. Yeni ekonomiye hazır olamamak salt küresel rekabette geride kalma riskini getirmiyor. Bu değişim o kadar hızlı gerçekleşiyor ki hazır olmayanlar yarın ayakta bile kalamayacak.

Çünkü kaybetmenin bedeli çok büyük. Düşük nitelikli bütün işlerin otomasyona tabi olacağı geleceğin ekonomisinde siz ülke olarak bu şirketleri ortaya koyamaz, vatandaşlarınızı bu büyük değişime hazırlayamazsınız milyonlarca insanınız işsiz olarak sosyal yardım desteğine muhtaç olacaktır.

İvedi olarak yeni ekonomiye elverişli demokratik, özgürlükçü ve açık bir sistem kurmamız gerekiyor. Vatandaşımızı geleceğin ekonomisine uygun niteliklerle donatmazsak yirmi sene sonra milyonlarca insanın ekonominin dışına itildiği bir sistemi idare etmek imkansız hale gelecek. Bugün ülkenin mahkum olduğu siyasi zihniyet bizi geleceği planlamaktan alıkoymamalı.

Türkiye`nin tüm enerjisini siyasetin yarattığı çatışma ortamı tüketirken küresel ekonomi yeni bir devrim sürecinden geçiyor. Yapay zeka, büyük veri analitigi, bulut teknolojileri yeni bir ekonomi ve sistem yaratıyor.

Türkiye her geçen gün bu treni kaçırıyor ve geleceğini riske atıyor. Risk sadece rekabette geri kalmak değil, ayakta kalamamak diyen Cenk Sidar’ın makalesi Yeni Arayış`ta yayınlandı.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın