Demiryol’un görüşleri şöyle:

ABD başkanlık seçimlerinden Donald J. Trump’ın zaferle çıkması, küresel kamuoyunda olduğu gibi Türkiye’de de yoğun ilgi ve kısmen de endişe ile karşılandı. Söz konusu endişenin temelinde, Trump’ın kişisel siyaset üslubunun sertliğinin yanı sıra, ulusal güvenlik ve göçmenlik gibi alanlardaki tartışmalı politika önerileri yatıyor. Bu yazıda seçilmiş başkan (president-elect) Trump’ın enerji politikalarına yaklaşımını ana hatlarıyla ele alacağım. Her ne kadar seçim tartışmalarında Trump’ın enerji söylemleri diğer vaatleri kadar ön planda olmasa da, uzun vadeli etkileri açısından Trump’ın enerji politikası tüm dünya için hayati bir önem taşıyor.

Trump’ın seçim platformunda özetlediği ve seçim kampanyası boyunca muhtelif konuşmalarında değindiği “enerji planı”nın temelinde, Amerika’yı en kısa sürede tam enerji bağımsızlığına kavuşturmak amacı yatıyor. Kuşkusuz enerji güvenliği ve bağımsızlığı, en azından Nixon döneminden bugüne tüm Amerikan yönetimlerinin gündeminde yer alan bir madde. Ancak Trump kampanyasında “enerji alanında hâkimiyet sağlamayı Amerika’nın stratejik, ekonomik ve dış politikasının amacı” haline getirmeyi vaat ederek, bu konudaki iradesini kesin bir dille ortaya koymuş görünüyor.

Enerji politikasında Trump yönetiminin kullanacağı temel enstrümanlar arasında enerji sektöründeki yasal düzenlemelerin hafifletilmesi yoluyla fosil yakıt üretimlerinin teşvik edilmesi geliyor. Bu bağlamda Trump, öncelikle Obama yönetiminin petrol ve doğalgaz sektörlerine getirdiği düzenlemeleri tamamen yürürlükten kaldırmayı planlıyor. Söz konusu düzenlemeler arasında Beyaz Saray İklim Eylem Planı ve offshore petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerine getirilen kısıtlamalar yer alıyor. Trump, Obama’nın çevresel kaygılarla getirdiği bu yasal kısıtlamaları geri çevirerek milyonlarca Amerikalı için istihdam yaratılacağını iddia ediyor.

Trump benzer şekilde kömür ve konvansiyonel olmayan doğalgaz alanında üretimi ve istihdamı arttırıcı politikalar izlemeyi vaat ediyor. Bilindiği üzere özellikle kaya gazı (shale gas) üretim faaliyetleri çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkileri olduğu gerekçesiyle pek çok kesim tarafından eleştirilmekte. Trump yönetiminin bir diğer hedefi, Obama döneminde yine çevreye olumsuz etkileri başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle reddedilen Keystone XL boru hattını gerçekleştirmek olacak gibi görünüyor. Bu amaçla Trump TransCanada firmasını Keystone XL boru hattının inşası için yeniden başvuru yapmaya davet etti bile.

Trump döneminde Amerikan dış enerji politikasının esaslarına dair de önemli belirsizlikler söz konusu. Bunların başında Aralık 2015 tarihli BM Paris İklim Anlaşmasının akıbeti geliyor. Pek çok Cumhuriyetçi siyasetçi gibi, insan kaynaklı iklim değişikliği tezini reddeden ve hatta iklim değişikliğinin Amerikan ekonomisinin rekabet gücünü azaltmak için “Çinliler tarafından icat edildiğini”  savunan Trump, seçildiğinde ülkesini İklim Anlaşmaması kapsamından çıkarma vaadinde bulunmuştu. Başkan Trump’ın bu vaadi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği merakla beklenen hususlardan biri.

Dış enerji politikasında öne çıkan bir diğer husus da, Trump’ın enerji bağımsızlığına yönelik politikalarının ABD’nin Ortadoğu ve OPEC üyelerine yönelik yaklaşımına etkileri olacak. Trump’ın “OPEC ya da çıkarlarımıza düşman olan hiçbir ulustan enerji ithal etmek zorunda olmayacağımız bir enerji bağımsızlığına erişeceğiz” söylemi, özellikle ABD-Körfez ülkeleri ilişkilerinde gergin bir dönem yaşanabileceğinin sinyallerini veriyor.

Trump’ın enerji politikaları gündeminin bir diğer unsuru da Rusya ile ilişkiler olacak. Putin yönetimi ile uzlaşma arzusunu sıklıkla tekrarlayan Trump’ın Rus enerji sektörüne Amerikan yatırımlarını teşvik etmeyi amaçladığı ve bu yolda Kremlin’e yönelik yaptırımları kaldırabileceği konuşuluyor. Bu durumun ise Türkiye dahil olmak üzere tüm bölge ülkeleri için dikkate değer sonuçları olacağını değerlendirmek mümkün.

Trump döneminde dikkatle izlenmesi gereken bir diğer konu da İran olacak. Seçim kampanyası sırasında Trump İran nükleer anlaşmasını “tarih boyunca bir ülkenin yaptığı en kötü anlaşmalardan biri” olarak nitelendirerek bu konudaki tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu. Ancak başkanlık koltuğuna oturduktan sonra Trump’ın İran anlaşmasını yeniden tartışmaya açıp açmayacağını kestirmek henüz mümkün değil. Trump’ın savunduğu yeni izolasyonist dış politika bağlamında İran ile yeni bir anlaşma yoluna gitmesi de seçenekler dâhilinde yer alıyor.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın