DEİK ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) iş birliğinde, KPMG Türkiye tarafından hazırlanan “Ambargo Sonrası İran Ekonomik ve Ticari Etki Analizi” başlıklı rapor, Vardan, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, DEİK Yönetim Kurulu Üyesi ve Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, Türkiye-İran İş Konseyi Başkanı Bilgin Aygül, KPMG Türkiye Başkanı Ferruh Tunç ve KPMG Yönetim Danışmanlığı Şirket Ortağı Kaveh Taghizadeh ev sahipliğinde düzenlenen toplantı ile açıklandı.

Vardan, toplantıda yaptığı konuşmada, İran ile dünya sistemi arasındaki normalleşmenin ortak coğrafyadaki bir kısım daimi, bir kısım konjonktürel sorunların çözülmesine olumlu katkılar vereceğini kaydetti.

Yeni süreçte İran’ın güvenlik kaygıları ile hareket eden bir bölge ülkesi olmaktan çıkarak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı ön plana çıkaracağını aktaran Vardan, İran’a yönelik ambargoların kalkmasının sıradan bir olay olmadığını vurguladı.

Vardan, bu gelişmeyi “Soğuk Savaşın bitmesiyle Doğu Blok’unun küresel ekonomiye entegre olması sonrasında en büyük küresel ekonomik entegrasyon ile karşı karşıyayız.” şeklinde değerlendirdiğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

“Yaptırımların kalkması ile umuyoruz ki, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmayan en büyük ekonomi, yani komşu ülke İran, yeniden küresel pazardaki yerini alacak. Yeni dönemde İran’ın üç stratejik önceliği olacağını öngörüyoruz: Bir petrol ve doğal gaz üretimini artırmak, iki ithal ikameci kurguya göre tasarlanmış sanayi alt yapısını modernize ederek dünya pazarları için üretim yapmak, üçüncü olarak da komşu coğrafyalardaki iktisadi imkanları değerlendirmek.

Şunu unutmayalım; bu açılım fırsatlarla birlikte riskleri de beraberinde getiriyor. 250 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı bir fırsat; artan rekabet ise şirketlerimiz için bir risk. Özellikle enerji yoğun sektörlerde İran’ın rekabet gücü artacak, İran bizim rakibimiz olabilecek. Bu kapsamda, çimento, demir çelik ve seramik sektörlerini örnek verebiliriz. Irak, Afganistan ve Tacikistan gibi pazarlarda İran bizim çok önemli bir rakibimiz olabilir. Dolayısıyla fırsatları değerlendirirken, riskleri de yönetebilmemiz gerekiyor.”

İran’ın küresel ekonomiye entegrasyonu Türkiye üzerinden olacak

Vardan, İran’ın küresel ekonomiye, özellikle Batı pazarlarına entegrasyonunun Türkiye üzerinden olacağını söyledi.

Bölgede ticareti ve yatırımları etkileyecek büyük çapta bir jeopolitik risk oluşmadığı sürece Türkiye’nin bu sürecin en önemli oyuncusu olacağını belirten Vardan, Türk şirketlerinin ticaret, yatırımlar ve hizmetler kanalıyla İran’ın sunduğu iş potansiyelini kârlı yatırımlara dönüştürebileceğini kaydetti.

Vardan, “Yaptırımlar sonrası böylesine bir varlık gösteren ülke olan Türkiye’nin eski iş ilişkileri, coğrafi yakınlık ile Türkiye’nin komşu ülke İran’a ihracatı yeni dönemde çift haneli artış gösterecek ve kısa bir sürede 30 milyar dolar ticaret hedefine daha fazla yaklaşacağız.” şeklinde konuştu.

İran’ın ekonomik büyüme ve teknoloji transferi anlamında başarıya ulaşabilmek için mutlaka desteğe ihtiyacı olduğuna dikkati çeken Vardan, yaklaşık 250 milyar dolarlık yabancı yatırım ihtiyacının birçok iş imkanını beraberinde getirdiğini dile getirdi.

Vardan, DEİK olarak şirketlere bu yeni iş fırsatlarını değerlendirebilmeleri ve riskleri yönetebilmeleri için her türlü desteği vermeye hazır olduklarına işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti:

“DEİK olarak İran pazarında 4 temel önceliğimiz var: Birincisi mevcut gümrük ve lojistik alt yapısının modernize edilmesi, ikincisi Türkiye ve İran arasındaki Tercihli Ticaret Anlaşmasının genişletilmesi ve serbest ticaret anlaşmasına dönüştürülmesi, üçüncüsü iki ülke arasındaki bankacılık ilişkilerinin normalleştirilmesi ve Eximbank kredi hatlarının genişletilmesi, dördüncüsü de İran pazarındaki siyasi, idari ve düzenleyici riskleri yönetmek. Geçmiş dönemlerde İran pazarında yaşanan kötü tecrübeleri tekrar yaşamak istemiyoruz.

Bu amaçlara ulaşmak için DEİK olarak 4 alana öncelik vereceğiz; İran pazarına yatırımı teşvik etmek, şirketlerimiz ile uluslararası finans kuruluşları arasında irtibatları güçlendirmek, İran pazarında iş yapmak isteyen Avrupa şirketleri ile Türk şirketleri arasında işbirliği için mekanizmalar kurmak ve şirketlerimizin karşılaşabileceği riskleri yönetmek için gerek kendi kamu otoritemiz gerekse İran kamu otoriteleri ile temaslarımızı güçlendirmek. Önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinin rekabetçi olacağı sektörlerde İran’ın önemli ekonomik merkezlerine yönelik ticaret ve yatırım heyeti organizasyonlarına hız vereceğiz. Komşumuz İran’ın normalleşmesi, Türkiye’nin orta ve uzun vadeli büyüme ve ihracat hedeflerini daha da yakınlaştıracaktır.”

Vardan, İran’da enerji ağırlıklı sektörlerde Türk şirketlerinin rekabet şansının çok zayıf olduğunu kaydetti.

Bugün İran’da birçok yerde arsaların metrekaresinin 15 bin doları geçtiği bilgisini veren Vardan, burada inşaat alanında ciddi bir potansiyel göründüğünü, sadece yapılacak binlerce konuttan bahsedildiğini dile getirdi.

Vardan, “Bizim kendi kabiliyetimiz olan, yapmakta olduğumuz ürünlerle ilgili, orada imalat, yatırım yapma ve o piyasadan istifade etme şansımız var.” dedi.

“İran, ihracatçılarımızın hedef ülke sıralamasında ABD’den sonra ikinci sırada”

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise ambargonun kaldırılmasıyla İran ile ticaret yapan firmalar ve ülkeler üzerindeki yasağın da kalktığını anımsatarak, “Uluslararası enerji şirketleri İran’da yeni yatırımlar yapmak için Tahran’ın kapısını çalmaya başladı.” dedi.

Komşu ülkede yaşanan bu ekonomik dalgalanmalardan kendilerinin de oldukça etkilendiğini belirten Büyükekşi, İran’ın ambargo öncesinde Türkiye’nin ihracatında önemli bir ülke olduğunu anımsatarak, “Bakın, 2012 yılında en çok ihracat yaptığımız ülkeler arasında 3. sırada yer alıyordu. İhracatımızın yüzde 6’sını İran ile gerçekleştiriyorduk. Ambargolarla birlikte, İran’a ihracatımızda ciddi düşüşler oldu. İran’la toplam ticaretimiz yüzde 55,4 oranında azaldı. Bütün zorlukların ortasında, fırsatlar yatar. Biz de buradan yola çıkarak fırsatları nasıl değerlendirebiliriz, neler yapmamız lazım, bunun takipçisi oluyoruz.” şeklinde konuştu.

Büyükekşi, TİM olarak ambargonun kalkmasının ardından İran’da Türkiye Ticaret Merkezi açtıklarını, başkent Tahran’daki 4 bin metrekarelik ticaret merkezinde farklı sektörlerden 60 firmanın ürünlerini sergileyebileceğini dile getirdi.

İran’ın ihracatçılar için tam bir hedef ülke olduğunun altını çizen Büyükekşi, şunları da söyledi:

“2013 yılında Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde İran’a Batılı ülkeler tarafından ambargo uygulanma kararı alındı. 2002 yılından, ambargo yılına kadar İran’a ihracatımız ortalama yüzde 26,1 artmaktaydı. Ki bu çok büyük bir artış. Bugün yüzde 3-5’lerin peşinde koşuyoruz. İhracatımız ambargodan olumsuz etkilendi. 2012 yılından (ambargo öncesi) 2015 yılına kadar İran’a ihracatımız yüzde 63 düştü. 2015 yılına kadarki ihracat kaybımız 5,72 milyar dolar. Ambargoların geçtiğimiz ocak ayından itibaren kalkmasıyla, İran’a ihracatımızı ilk dört ayda yüzde 25 oranında arttırdık. Ayrıca İhracatçı Eğilim Anketimizin sonuçlarına göre İran; ihracatçılarımızın hedef ülke sıralamasında ABD’den sonra ikinci sırada. İran ile ilişkilerin sadece dış ticaret ile sınırlı kalmayacağını düşünüyoruz. Özellikle ortak yatırım yapma konusunda da büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz. İran dünyanın ikinci büyük doğalgaz rezervlerine, dünyanın dördüncü büyük petrol rezervlerine ve Orta Doğu’nun en büyük otomotiv endüstrisine sahip. İran elektrik üretiminde de büyüme trendinde ve net ihracatçı.”

İran’a uygulanan ambargonun kalkmasının bütün sektörlere etkisi farklı olacak

Büyükekşi, her krizin kendi içinde bir fırsat barındırdığını belirterek, “Önemli olan bu fırsatı değişim için kullanabilmektir.” dedi.

Eğer doğru karar verilebilirse başta ucuz enerji kaynakları, madencilikte vergi muafiyeti ve yoğun makine ihracatından dolayı İran’ın Türkiye’nin hem üretimi, hem de ihracatı için büyük bir fırsat barındırdığını vurgulayan Büyükekşi, ambargo ile nelerin değiştiği hakkında da konuştu.

Büyükekşi, yapılan çalışmanın sonuçlarının kendilerine neler gösterdiği ile ilgili ise şunları kaydetti:

“İran’a uygulanan ambargonun kalkmasının bütün sektörlere etkisi farklı olacak. Bazılarına olumlu etki edecek, bazılarına ise olumsuz… Mesela şu sektörler olumsuz etkilenecek: İnşaat malzemeleri, sağlık ve petrokimya gibi… Enerji, otomotiv ve makine sektörlerinde ise olumlu etkilenecek.”

İran’da her sektöre yer var

Türkiye-İran İş Konseyi Başkanı Bilgin Aygül de İran’ın cazip ama zor bir pazar olduğunu söyledi.

“2012 yılında 22 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, ambargoların ağırlaştırılması, doğalgaz petrol ve maden fiyatlarının düşmesi ve altın ihracatının azalmasıyla bu hale geldi.” diyen Aygül, Türkiye’nin özellikle sanayi ürünleri ihracatını artırması durumunda 2-3 sene içerisinde iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 30 milyar dolara gelebileceğini ifade etti.

Aygül, İran’da her sektöre yer olduğunu, Türkiye’de şube açmak için BDDK’ya başvuru yapan 2 İran bankası olduğunu dile getirdi.

Kendisinin gelecek dönemde Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret hacminin 30 milyar doları aşacağına inananlardan olduğunu vurgulayan Aygül, şunları da kaydetti:

“Biz her sektörde çok başarılı işler yaparız diye düşünüyoruz. Bana eskiden, ‘Türkiye İran’da hangi sektörlerde çalışamaz?’ diye sorsaydınız, hemen petro-kimya ve enerji derdim. Ama en önemli yatırımları bu alanda bizler yapıyoruz, ki her konuda çalışabiliriz. TAV konusu; ambargonun en önemli dönemleri idi. Çok farklı nedenlerle o işler iptal edildi. Ama o ihaleyi iptal eden yönetim, tekrar TAV’ı kazanmak için bizim üst düzey yetkililerimizden ricada bulundular. Şimdi de Fransızlarla konuşuyorlar. Büyük ihtimalle o havalimanının TAV’ın yapacağı kısmını Fransızlarla gerçekleştirecekler. Bine yakın bir özelleştirme listesi var. Bu çok önemli. Türkiye bu konuda gerçekten çok birikimli. Avrupalılar, Türk firmalar ile birlikte girmek istiyorlar. Onun için Türkiye bu şansları değerlendirirse, 30 milyar dolar 2-3 yıl içinde aşılmayacak bir hedef değil.”

ABD ve AB yaptırımları İran’da 2012-2014 arasında 17,1 milyar dolarlık bir kayıp oluşturdu

“Ambargo Sonrası İran Ekonomik ve Ticari Etki Analizi” başlıklı rapora göre İran’a yönelik yaptırımların kalkmasından sonra düşen petrol fiyatları ülkenin büyümesinde zayıflama beklentisi oluştursa da, İran ekonomisinin 2016-2017 döneminde yüzde 4 ile 5,5 aralığında büyümesi öngörülüyor.

Gelecek 5 yılda ise İran’ın ithalatının yüzde 9,3-11,6 aralığında artış göstermesi beklenirken, rapora göre Türkiye’nin de bu ülkeye ihracatının aynı dönemde yıllık yüzde 13,7 oranında büyüyebileceğine dikkat çekiliyor.

Rapora göre İran ekonomisi devrimden sonra geçen 37 yıl boyunca uluslararası toplumdan gördüğü baskı ve yaptırımlar yüzünden gerçek potansiyelinin çok altında bir performans sergiledi.

İran üzerinde bugüne kadar; İran’dan yapılacak ürün ithalatının sınırlandırılması, şirketlerin İran petrol ve doğalgaz sektörüne yatırım yapmalarının engellenmesi, İran’ın uluslararası ticari ortaklarla iş yapmasının kısıtlanması ve İran bankalarının kara listeye alınması şeklinde yaptırımlar uygulandı.

Bu yaptırımlara rağmen İran, sahip olduğu doğal kaynakları, eğitimli nüfusu ve avantajlı jeopolitik konumu sayesinde Orta Doğu’nun hala kilit ekonomilerinden birisi olmayı başardı.

Yaptırımların İran’ın büyüme performansı üzerindeki etkisi, 2010’da yaptırımların sıkılaştırılmasından sonra görülmeye başlandı. Dünya Bankası’na göre, ABD ve AB yaptırımları İran’da 2012-2014 arası dönemde toplam ihracat gelirinin yüzde 13,5’ine denk gelen 17,1 milyar dolarlık bir kayıp oluşturdu.

Reel GSYİH artışının 2016/17 yılında yüzde 4,2-5 aralığında gerçekleşebileceği tahmin ediliyor

Rapora göre yaptırımların kaldırılmasının ekonomi üzerinde “petrol üretimindeki artışla birlikte ülke gelirlerini ve petrol dışı sektörlerin gelişimini olumlu etkilemesi, uluslararası ticari maliyetlerde azalma ve yabancı yatırımlarla birlikte ticarette liberalleşme” gibi üç etkisinin olması, bunların da İran ekonomisini önemli ölçüde iyileştirmesi bekleniyor.

Buna karşın düşen petrol fiyatları nedeniyle, reel GSYİH artışının 2016/17 yılında yüzde 4,2-5 aralığında gerçekleşebileceği tahmin ediliyor.

Ancak İran’ın ekonomik büyümesinin ağırlıklı olarak petrol üretimi ve ihracatına bağlı olması nedeniyle,petrol fiyatlarındaki düşük seyir, büyümenin önündeki en önemli risklerden birisi olarak görülüyor.

Yeni ılımlı kabine ve politikalardaki kademeli iyileşmelerin, İran için daha iyi bir ekonomik ortamın temellerini atması bekleniyor. Buna göre, 2015/16 ile 2020/21 arasında İran için ithalat büyümesi oranının yüzde 9,3 ila yüzde 11,6 arasında olması öngörülüyor.

Türkiye’nin İran’a yaptığı ihracatın 2020/21 itibariyle 5,1 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor

Rapora göre geleceğe bakıldığında, en iyi senaryoda Türkiye’nin İran’a olan ihracatındaki artışın gelecek 5 yılda (2016/17 – 2020/21) yüzde 13,7 seviyesinde gerçekleşebileceği öngörülüyor.

Buna paralel olarak da Türkiye’nin İran’a yaptığı ihracatın 2020/21 itibariyle 5,1 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Ayrıca metal ve ulaştırma sektörlerindeki büyümenin, Türkiye’den İran’a olan ortalama ihracat büyümesinin üzerinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Öneriler

Raporda yatırımcılar için bazı öneriler de paylaşıldı. İran’ın yaptırımlar nedeniyle, ticari işlemlerle ilgili finansal anlaşmalar konusunda hala kendine özgü yapısını koruduğu belirtilen raporda, ihracatın en önemli unsurlarından biri ödemeyi zamanında ve tam alabilmek olduğundan, hem alıcının finansal ihtiyaçlarına uygun hem de ödememe riskini en aza indirecek uygun bir ödeme yönteminin seçilmesinin faydalı olacağı dile getirildi.

İran pazarındaki müşterilerin karşısına daha rekabetçi koşullarla çıkabilmek için bazı risk azaltıcı tedbirlere başvurmanın gerekebileceği aktarılan raporda, şunlar da kaydedildi:

“Bu tedbirler, daha cazip finansal koşullar içeren ihracat işletme sermayesi finansmanı temin etmek için de gerekli olabilir. Kamu kuruluşları, İran’a yapılacak ihracat hacmini artırmak amacıyla ihracat işletme sermayesi finansmanını destekleyebilirler. Böylece, ihracat faaliyetlerinden elde edilen finansal alacakların teminat altına alınması kolaylaşacak ve ihracat riski azalacaktır. Öte yandan, finansal ve politik riskleri uygun politikalarla azaltmak da Türk yatırımcıların başarısında katalizör görevi görebilir.

Kamu otoriteleri, ihracat faaliyetlerinden elde edilen finansal alacakları teminat altına almak için, şirketlerin ihracat işletme sermayesi fonlarını destekleyebilirler. Kamu kuruluşlarının, Türk yatırımcıları ve ihracatçıları desteklemek için finansal ve politik riskleri MIGA, Türk Exim Bankası, ve İslam Kalkınma Bankası gibi çeşitli kurumların enstrümanları ve ürünleri aracılığıyla azaltmak için girişimde bulunması önerilebilir. Türk hükümeti; yatırımcıların vergi, gümrük veya mevzuatla ilgili sorunları aşmalarına yardımcı olmak amacıyla İran ile yeni kapsamlı anlaşmalar imzalayabilir veya mevcut anlaşmaların kapsamını genişletebilir. Transit ticaret hacminin artması için, Türkiye’nin genel lojistik politikalarını yeniden değerlendirmesi ve bu noktada İran’ı da önemli bir bölgesel oyuncu olarak kapsama dahil etmesi tavsiye edilebilir.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın