Denetim, vergi, yönetim danışmanlığı, kurumsal risk ve finansal danışmanlık hizmetlerinde dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Deloitte’un‘Risk Algısı Araştırma Raporu’ yayınlandı. Forbes Insight işbirliğiyle yapılan araştırmada, çeşitli coğrafya ve sektörlerdeki, cirosu 1 milyar dolar ve üzerindeki kurumlardan 155 C-level yöneticiyle yapılan görüşmelerle, kurumların riskleri hissetme ve öngörme yetkinlikleri masaya yatırıldı.

Araştırmaya göre ekonomik çalkantılar, pazardaki gelişmeler, yasal düzenlemelerle ilgili artan beklentiler ile dijitalleşme iş yapış şekillerini ve endüstrileri derinden etkilemeye devam ediyor. Kurumlar, bu değişimlere cevap verebilmek için riskleri öngörebilecekleri çeşitli yetkinlikler geliştiriyor. Kurumların bu yetkinlikleri nasıl tanımladıkları, tasarladıkları ve uyguladıkları ise ‘riski öngörme programları’nın başarısını ve sürdürülebilirliğini belirliyor.

Üst düzey yöneticileri en çok düşündüren riskler değişiyor

Kurumlar, 2012 yılında işleri üzerinde en büyük etkiye sahip olabilecek risklerini; marka (%44), itibar (%41) ve yasal düzenlemelere ilişkin riskler (%32) olarak tanımlarken; bu sıralama 2015 yılında yasal düzenlemelere ilişkin riskler (%35), itibar (%32) ve inovasyon hızı (%29) olarak değişmiş görünüyor. Araştırmaya göre 2018’e gelindiğinde ise, iş stratejilerini etkileyecek en önemli riskler; teknolojik dönüşümün bir yansıması olarak inovasyon hızı (%30) ile yasal düzenlemelere ilişkin riskler (%30) başta olmak üzere yetenek (%25) ve itibar (%24) kaynaklı riskler olacak.

Deloitte Türkiye Kurumsal Risk Hizmetleri Direktörlerinden Itır Soğancılar, rapora ilişkin açıklamasında, “Kurumların risk yetkinlikleri farklılık göstermekle birlikte, hemen her organizasyonda bir risk algısı mevcut. Bu yetkinliklerin geliştirilerek risk algısının artırılması, kurumların risklerini yalnızca önlemelerini veya azaltmalarını değil; aynı zamanda pazardaki değişimleri, müşteri beklentilerini ve değişen teknolojileri daha erken fark etmelerini sağlayacak ve doğru aksiyonları almalarıyla kendilerini rakiplerinden en az bir adım öne çıkarmalarını destekleyecek.” Risk yönetimi için harcanan kaynakların kurumlar için bir maliyet unsuru da yarattığını belirten Soğancılar, sözlerine şöyle devam etti: “Stratejik risk yönetimi ile en yüksek riske (fırsat/tehdit) sahip olunan alanların ortaya çıkarılması, kurum kaynaklarının doğru alana odaklanması konusunda yol gösterici olacaktır. Bu nedenle, risk yönetiminin iş yapış şekillerinden ve stratejiden bağımsız bir unsur olması yerine üst yönetimin karar alma süreçlerinin içine entegre edilmesi önem taşıyor.”

10 kurumdan 8’i riskleri öngörmek için belirli araçlar kullanıyor

Araştırmaya göre kurumların %80’i, riskleri öngörmek için çeşitli araçlar kullansa da, bu araçlar stratejik risklerin öngörülmesinde daha sınırlı kullanılıyor. Bu araçların büyük çoğunluğu finansal riskleri (%70), uyum risklerini (%66), operasyonel riskleri (%65) öngörmek için kullanılırken, sadece %57’si stratejik riskleri öngörmede kullanılıyor.

Kurumların üçte ikisi risk öngörüsü için takip ve analiz yetkinliği olan çalışanlara sahip olduğunu düşünürken; üçte biri bu iş için doğru yetkinliğe sahip çalışanları olduğundan şüphe duyuyor.

Raporda, doğru bir risk öngörü programı geliştirmek için izlenmesi gereken 4 adım şöyle sıralanıyor:

  1. İzlenecek stratejik risklerin belirlenmesi: Üst yönetim ve ana paydaşlarla çalışma yapılarak sektörde dönüşüme yol açacak ve takip edilmesi gereken faktörlerin ve stratejik risklerin belirlenmesi ve önceliklendirilmesi gerekiyor. Sonrasında, stratejik risk indikatörleriyle ölçütlerin belirlenmesi ve bu ölçütler için kritik eşik değerlerinin tanımlanması gerekiyor.
  2. Stratejik risk takibi için gerekli unsurların tanımlanması: Öncelikle stratejik risklerin analiz edilmesi sürecinin, kullanılacak insan kaynağının, veri kaynaklarının belirlenmesi gerekiyor. Aynı zamanda, yapılacak analizler ile ortaya konacak çıktıların, bu çıktılara kimlerin erişimi olacağının ve alınması gereken aksiyonların çıkarılması önem taşıyor.
  3. Stratejik risklerin taranması, analizi ve izlenmesi için uygun bir platformun oluşturulması: Gerekli bilgilerin toplanarak analizinin yapılması, taslak içgörüler oluşturulması, sektör trendleri ile bu içgörülerin zenginleştirilmesi ve ortaya çıkan sonuçların sektör uzmanları gibi dış uzmanlarla gözden geçirilmesi gerekiyor.
  4. Veri kaynaklarının sürekli izlenmesi ve içgörüler ortaya konması: Düzenli olarak içgörüler üretilmesi ve bu içgörülerin işletmeyi ve iş birimlerini etkileyen stratejik konularla ilişkilendirilmesi önem taşıyor. Elde edilen içgörülerin stratejik planlarda, iş planlarında ve kurumun stratejik kararlarında (ör: ürün geliştirme, ürün portföy kararları, bilgi teknolojileri, satın alma, finansman, dış kaynak kullanımı, birleşme ve satın almalar) kullanılması gerekiyor. Son olarak da, yapılan tüm tarama ve analizlerin kapsamının, sıklığının, raporlama yapısının ve geliştirilen modellerin ise belirli aralıklarla gözden geçirilerek geliştirilmesi kritik önem taşıyor.

sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın