9 Mayıs Avrupa’nın Kaderini Değiştirdi!
“Bundan 64 yıl önce 9 Mayıs günü, Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Avrupa’nın kaderini değiştirecek bir bildiriyi kamuoyuna açıkladı. Bu bildiri ile Schuman Batı Avrupa ülkelerine ve özellikle Batı Almanya’ya bir teklif götürüyordu: Stratejik öneme sahip kömür ve çelik sektörlerini ortak bir idare altında birleştirmek. Fransa ve Almanya’nın yanısıra, İtalya ve Benelüks ülkeleri tarafından da kabul edilen bu teklif, bugünkü Avrupa Birliği’nin ilk adımını oluşturmuştu. İşte bu nedenle 9 Mayıs, AB günü olarak kutlanmaktadır.
Bu bildiri, kömür ve çeliğin ötesinde ülkelerin belirlenmiş alanlarda münhasır egemenliklerini bir üst otoriteye devrederek ortak hareket etmeleri ve kaderlerini birbirlerine bağlamaları anlamına geliyordu. Bugün itibariyle Avrupa Birliği denince, artık, ekonomik ve parasal birliğini oluşturmuş, dış ve güvenlik politikası alanında önemli adımlar atmış ve sınırların olmadığı bir serbest dolaşım alanından bahsediyoruz.”
Türkiye’nin AB vizyonu
“Türkiye’nin AB vizyonu, Birliğin temellerinin atıldığı yıllara dayanmaktadır. 50 yılı aşkın süredir devam eden bu süreçte Türkiye, 1999’dan bu yana aday ülke konumunda olup 2005’ten beri katılım müzakerelerini yürütmektedir. Bu husus, AB ve Türkiye açısından önemli olduğu kadar, dünya için de hem sembolik hem de somut olarak büyük anlam taşımaktadır. Türkiye gibi bölgesel etkinliğini artıran, kültürel açıdan iki farklı bölgeye hitap edebilen ve sosyal ve ekonomik gelişme yönünde önemli bir mesafe kat etmiş olan bir ülkenin AB’ye üye olması, tüm dünya ülkeleri açısından esin kaynağı olabilecek bir başarı öyküsü olarak nitelendirilebilir. Bu başarı, hem AB’nin vizyon sahibi olmasına, hem de Türkiye’nin kararlılığını koruyarak, demokrasi, hukuk devleti ve çağdaş ekonomik yönetişim yönünde ilerlemesine bağlıdır.”
AB müzakere süreci ve Kıbrıs Meselesi
“Õzellikle AB ile müzakere süreci başladıktan sonra, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’tan gelen taşıtlara liman ve havalimanlarını açmaması gerekçe gösterilerek, 8 faslın açılmama ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmaması kararının alınması, iki önemli AB üyesi ülkede, Fransa ve Almanya’da Türkiye’nin üyeliğine karşı olan iktidarların olumsuz tavırları ve Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı vetolarla süreci tıkamaları halkın AB hevesini kaçırmıştı. Türkiye ise gerek Ortadoğu’daki hızlı gelişmeler, gerekse yurt içindeki bazı krizler sebebiyle AB reform sürecine yeterince eğilemedi. Õzellikle 2008’de başlayan küresel ekonomik kriz nedeniyle AB’nin kendi içindeki sorunlara odaklanmasının da etkisiyle, Türkiye’nin üyelik müzakereleri derin dondurucuya koyulmuştu.
Geçtiğimiz Kasım ayında 22inci faslın müzakerelere açılması, AB ile hassas bir mesele olan geri kabul anlaşmasının Aralık ayında imzalanması ve vize muafiyeti sürecinin de başlatılması ve son olarak Avrupa Komisyonu’nun Dünya Bankası’na hazırlattığı gümrük birliği ile ilgili çalışmanın açıklanması ile gümrük birliğinin güncellenmesi konusunun gündeme gelmesi süreçte hareketlenmeye vesile oldu. Õnümüzdeki günlerde müzakere sürecinde olduğu kadar gümrük birliği ile geri kabul ve vize konularında da önemli gelişmeler olacağını öngörmek mümkün ise de Kıbrıs gibi tıkanıklığa yol açan konularda hala somut bir çözüme ulaşılamamıştır. Bunun yanında BM nezdine başlayan görüşmeler ileriye dönük olarak ümit vericidir.
Diğer bir önemli sorun ise, açılan hiçbir faslın geçici olarak kapatılamamasıdır. Bu durum müzakerelerde gerçek anlamda ilerlemeyi engellemektedir. Sürecin tam hızla ilerleyebilmesi ve Türkiye’de üyeliğe hazırlık için gerekli dönüşümlerin yapılabilmesi için AB Konseyi’nin 2006 kararının kaldırılması ve tek taraflı blokajların geri çekilmesi gerekmektedir.”
Yenilenmiş bir kararlılıkla AB sürecini hızlandırma zamanı
“Dokuz buçuk yıldır devam eden AB katılım müzakerelerinin artık kritik bir noktaya yaklaştığı görülmektedir. Müzakerelerin yakın bir zamanda tamamlanmaması ne yazık ki sürecin yavaş yavaş terk edilmesi anlamına gelebilir. Õzellikle Türkiye’nin günümüzde yaşadığı sorunlara da cevap niteliği taşıyan Yargı ve Temel Haklar (23. Fasıl) ile Adalet, Õzgürlük ve Güvenlik (24. Fasıl) başlıklarının müzakerelere açılması, sürecin devamlılığı açısından bir çıkış yolu sunabilir. Stefan Füle, François Hollande ve Angela Merkel gibi AB ve üye devlet yetkililerinden gelen açıklamalar da, 23 ve 24. Fasılların açılmasını desteklemektedir. Muhakkak ki Kıbrıs müzakerelerindeki olumlu gelişmeler, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından bloke edilmiş olan bu fasılların açılmasını hızlandıracaktır.”
Ukrayna Krizi ve Enerji Başlığı’nın açılması
“Son aylarda ortaya çıkan Ukrayna krizi, AB’nin enerji arz güvenliğini tekrar tartışmaya açmış, Türkiye’nin de bu konuda öneminin altını çizmiştir. Bunun yanında, İsrail ve Kıbrıs açıklarında doğal gaz kaynaklarının keşfi ile bunların tüketim noktalarına iletimi ve Kuzey Irak’taki petrol ve doğal gaz kaynaklarının transferi AB açısından Türkiye’nin önemini daha da arttırmıştır. Bütün bu gelişmeler, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından bloke edilen 15 nolu enerji faslının açılmasını da gündeme taşımıştır. 23 ve 24 nolu fasılların yanında bu faslın açılması da hiç şüphesiz Türkiye’nin müzakere sürecine ivme kazandıracak ve AB ile soğuyan ilişkileri yeniden canlandıracaktır.”
Avrupa ve Türkiye değişiyor
“Türkiye’nin AB hedefi bir çırpıda vazgeçilebilecek, ya da zamana bırakılabilecek bir konu değildir. Tüm bu süreç içinde AB de hızla değişmekte ve yeni hedeflere doğru ilerlemektedir. Bu yıl ilk kez olarak Avrupa Komisyonu Başkan adayları çokuluslu Avrupa parti grupları tarafından aday gösterilmiştir. Bu durum AB’nin daha derin ve sıkı bir bütünleşme modeline doğru ilerlediğini ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler, müzakere sürecinin ivme kazanması gerektiğinin göstergeleridir. Türkiye’nin AB müzakere sürecindeki tıkanıklığın önümüzdeki yıllarda da devam etmesi halinde, ilişkilerin farklı bir yönde evrileceği ve Türkiye’nin farklı sulara doğru yüzeceği bir durumla karşı karşıya gelinebilir.
Türkiye’nin AB sürecinde elde ettiği kazanımları feda etmeden, hedefleri doğrultusunda kararlılıkla sürece odaklanması ve AB masasında hak ettiği yeri alması gerekir. Arzumuz, AB üyeliğinin gerçekleşmesiyle birlikte Avrupa yönetişiminde söz sahibi olan, dünya ekonomisi ve siyasetinde daha etkili bir konuma ulaşan ve her şeyden önemlisi Avrupa demokrasiler ailesinin bir ferdi olan Türkiye’dir.”
“Bundan sonraki 9 Mayıs’ları, AB’nin geleceğini şekillendiren, bunu hisseden ve hissettiren bir ülke olarak kutlamayı diliyoruz.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.