Toplantıya Ömer Cihad Vardan’ın yanı sıra aşağıdaki üyeler katıldı:Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Bodur Okyay, Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mehmet Nuri Görenoğlu, Yürütme Kurulu Üyesi Yavuz Canevi, Yürütme Kurulu Üyesi Hikmet Tanrıverdi, Yürütme Kurulu Üyesi Baha Telli, Yönetim Kurulu Üyeleri Atilla Menevşe, İlhan Soylu, Işınsu Kestelli, Münir Üstün, İlyas Gençoğlu, Ahmet Sayar, Denetim Kurulu Üyeleri Kenan Atalay ve Hasan Hüseyin Coşkun.
Basın toplantısında bir konuşma yapan İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan yönetim kurulunu tanıttı. Türkiye’nin AB sürecindeki gelişmelere değinen Vardan, yurtiçi ve yurtdışındaki önemli gelişmeleri özetledi. Vardan, Türkiye’nin yakın çevresindeki karışıklıkları ve gelişmeleri yorumladı ve bu gelişmelerin Türkiye’nin AB’ye, AB’nin de Türkiye’ye olan ihtiyacını gösterdiğini ve Türkiye’nin çevresinde bir kutup yıldızı olmaya devam ettiğini belirtti. Vardan siyasi ve ekonomik reformlar için bir model ve itici güç olarak AB’nin önemini vurguladı. Vardan konuşmasının sonunda İKV yönetim kurulunun hedef ve önceliklerini ele aldı ve 2015’te İKV’nin 50. Kuruluş yıldönümünü kutlayacağını açıkladı.
Vardan konuşmasında, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecine özellikle iş dünyası açısından ciddi ve olumlu katkılar yapacağımıza inandıklarını, AB ile ilişkilerimizin hız kazandığı bu kritik dönemde büyük bir şevk ile göreve başladıklarını; bu kapsamda, Cumhurbaşkanı, TBMM, AB Bakanı ve diğer yetkililerle görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.
Ayrıca İKV Başkanı olarak 21 Ocak, 24 ve 25 Şubat tarihlerinde Brüksel’e ziyaretler gerçekleştirdiklerini belirten Vardan, Avrupa Komisyonu’nda Türkiye ile ilişkileri yürüten Sannino, Danielsson ve Flori gibi yetkililer ve Türkiye’nin AB nezdindeki daimi temsilcisi ile görüştüklerini de açıkladı.
Gerek yurtiçinde gerekse dışında yoğun ve hatta sıcak bir gündem içinde olduklarını vurgulayan Vardan, “Bilindiği üzere çözüm süreci, yargı ve demokratikleşme paketleriyle gerçekleştirilen siyasi reformlar, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporunda olumlu bir şekilde yer almıştı. Akabinde de bölgesel kalkınma alanında yapılan diğer olumlu çalışmalarla birlikte ve Fransa’nın vetosunu kaldırmasıyla 22 nolu faslın açılması sağlandı. Bununla beraber, sınırlarımızın ötesindeki olaylar, bizleri ciddi bir şekilde meşgul etmekte. Hepimizin bildiği üzere “Bölgesel Arap Uyanışı” sonrasında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu saran hareketlilik, özellikle Suriye’deki iç savaş ile ciddi boyutlara ulaştı. Gerek bölgedeki barışı ve sınır komşumuz Suriye ile olan ilişkilerimizi etkilemesi, gerekse yol açtığı insani trajedi, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
İran ve ABD arasındaki yakınlaşma ve İran’ın nükleer programı ile ilgili olarak başlatılan diplomatik süreç olumlu bir gelişme olarak nitelendirilse de, bu sürecin izlenmesi ve İran’ın uranyum zenginleştirme programının bölge barışı için ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin de yakından takip edilmesi gerekiyor.
Bunlara ilaveten, küresel ısınma tehdidi altında dünyadaki iklim değişikliği ve neticesindeyeni suyollarının ortaya çıkması, kaya gazının önemli bir enerji kaynağı olarak keşfi ve bunun dünya enerji dengelerini bozma ihtimali, Kuzey Irak ile merkezi hükümetin Kuzey Irak’taki petrol ve doğal gaz üretimi ve iletimi ile ilgili sorunları, İsrail bünyesinde doğal gaz bulunması, Kıbrıs açıklarındaki doğal gaz rezervleri gibi gelişmeler jeopolitik manzarayı değiştirmekte. Türkiye olarak bizim de bu gelişmeleri dikkate alarak dış politikamızı şekillendirmemiz gerekiyor. Ukrayna’da yaşanan kriz sonrasında Rusya’nın Kırım’a müdahalesi ve bunun uluslararası ortamda ve özellikle Rusya ve ABD ve AB arasında ortaya çıkardığı gerginlik. Yeni bir soğuk savaş olarak adlandırılmaya çalışılan bu durum,bölgede yol açabileceği karışıklık ve göç akınları sebebiyle büyük bir hassasiyet taşıyor.
Bize göre, Ukrayna üzerindeki mücadele, büyük ölçüde yeni Avrupa düzeninin şekillenmesi ile ilişkilidir. Rusya AB’yi dengelemek için Rus nüfuzunun etkili olduğu bölgelerde bir Avrasya bloku oluşturmayı hedeflemekte ve yayılmacı bir politika izlemektedir.”dedi.
Türkiye’nin, bu krizden en fazla etkilenecek ülkelerin başında geldiğinin altını çizen Başkan Vardan, “Karadeniz’e kıyısı bulunan bir ülke olması, Karadeniz’den Akdeniz’e çıkış yolunu kontrol etmesi, 62 yıldır NATO üyesi olması, AB’ne aday ülke olması, Rusya ile kapsamlı ekonomik ilişkilerinin bulunması ve Kırım Türkleri ile de tarihi ve etnik bağları Türkiye’yi kriz ile birinci derecede ilgili bir ülke konumuna taşımaktadır. Yeni Avrupa düzeninin şekillenmesinde önemli rol oynayan Rusya ve AB (ve özellikle Almanya) Türkiye’nin yakın ticari ve ekonomik ilişkiler içinde bulunduğu partnerlerdir. Türkiye için vazgeçilmez önemde olan bu ülkelerle olan ilişkilerimiz,böylesi bir gerginlikten zarar görecektir. Bizce Türkiye bu noktada uzlaştırıcı bir rol oynamalı ve kendi iç demokratikleşmesine ve istikrarına önem vererek, bu yeni düzende etkili bir oyuncu olma fırsatını kaçırmamalıdır.
Avrupa’da oluşabilecek yeni sınırlar ve fay hatları tüm ilgili ülkeleri olumsuz etkileyebilir. Kırım’daki Rus varlığının yanında, Ukrayna’da yeni yönetimin özellikle Rus nüfusun çoğunlukta olduğu doğu bölgelerince tanınmaması, Ukrayna’nın geleceği açısından önemli sorunlara işaret ediyor. Bu bağlamda 16 Mart’ta yapılması planlanan referandum da bölgenin geleceği açısından kritik önem taşıyor. Burada AB, diplomasi yoluyla, bölücü değil birleştirici ve entegre edici bir güç olduğunu gösterebilmeli ve bu normatif de denilen dönüştürücü gücünü Güney Kafkaslar gibi yakın coğrafyada da barış ve istikrar için kullanabilmeli diye düşünüyoruz” dedi.
AB çıpasının önemini koruduğunu düşündüklerini ve Türkiye’de devam ettirilmesi gereken siyasi ve ekonomik reformlar için AB’nin önemli bir model ve itici güç olmaya devam ettiğini söyleyen Vardan, “Bu noktada Başbakanımızın 2014’ü AB sürecindeki yeni bir milat olarak tanımlaması önemli bir iradeyi de belirtiyor. Bunu çok önemsiyoruz. Öte yandan Avrupa Parlamentosunun bugünlerde yayınlanacak olan Türkiye raporu da AB Müzakere sürecinin devam etmesi gerektiğine ve bu bağlamda Türkiye’nin önemine bir kez daha işaret ediyor. Raporda ortaya konan bir başka husus da, henüz tamamlanamamış yeni Anayasa sürecinin taraflar arasında diyalog ve uzlaşma yoluyla bir an önce bitirilmesine yönelik tavsiyeleri. Doğal olarak bu da hem hükümet kanadına hem de muhalefete görev yüklüyor” şeklinde konuştu.
İKV’nin bugüne kadar yapmakta olduğu artık klasikleşmiş olan AB’deki gelişmelerle ilgili görüş hazırlama, rapor çıkarma, yayın oluşturma, bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerine devam edeceklerini ancak bunun yanı sıra ilaveten yapacaklarını da 4 ana gruba ayırdıklarını söyleyen Vardan, “Her bir çalışma grubundan da Yönetim Kurulu üyelerini sorumlu tuttuk” dedi. Vardan gruplar hakkında da şu açıklamalarda bulundu:
1. Türkiye-AB Müzakere sürecini izleme grubu
Bilindiği üzere Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde 50 yılı aşkın sürenin son 9 yılındaAB ile katılım müzakerelerisürmekte. Bu süreçte 35 faslın sadece 14’ü müzakereye açılabildi. Şimdi ise son gelişmeler çerçevesinde birçok yetkili ağızdan 23 ve 24üncü fasılların açılmasına yönelik olumlu demeçler verildi.
Ancak ilgili fasıllarda GKRY’nin tek taraflı vetosu devam ediyor. Fransa’nın vetoları ve ayrıca AB Konseyi’nin 2006 yılında aldığı kararla gümrük birliği ile ilişkili fasıllar da açılamıyor. İşte bu noktada Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik BM nezdinde iki tarafın görüşmeye başlaması bizlere ümit veriyor.
Bizler, vetoların kök sebeplerinden olan Kıbrıs sorununun bir an önce halledilip, müzakerelerin önündeki tüm engellerin kalkmasını istiyoruz, öyle ki, bu sorunun arkasına saklanıp Türkiye’nin tam üyeliği yerine imtiyazlı ortaklık gibi Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmeyecek alternatifleri dile getiren üye devletlerin de artık bahaneleri kalmasın.
Bu bağlamda gerek Türkiye, gerekse AB, müzakerelerin makul bir süre içinde tamamlanmasına yönelik, güçlü bir irade ortaya koymalı. Bu doğrultuda biz 2018’e kadar müzakerelerin tamamlanmasınıve en geç Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye’nin bir AB üyesi olmasını arzuluyoruz.
Bu safhada İKV’nin süreci yakından takip etmesi ve mümkün olduğunca katkı sağlaması büyük önem taşıyor. İşte bu çalışma grubumuz bu süreci takip edecek ve yapılacak çalışmaları planlayacak. Grubun başında da Sayın Canevi bulunuyor.
2. Vize muafiyeti sürecini izleme grubu
Türkiye-AB ilişkilerinin çok önemli bir diğer boyutunu da vize sorunu oluşturuyor. Bu sorun belki en çok biz, iş dünyasını ilgilendiriyor. Gümrük birliği ile malların serbest dolaşımı sağlanırken bu malları üreten, ihraç veya ithal eden insanlarımızın vize engeline takılması kabul edilebilir bir durum değil.Şimdi isegeri kabul anlaşmasının imzalanması ile birlikte vize konusunda yeni ve önemli bir süreç başlatılmıştır.Bu süreç, Türkiye’ye önemli yükümlülükler getirmektedir. Dolayısıyla bu konuda AB ile dirsek teması ve diyalog içinde olunması gerekmektedir. Aynı zamanda AB,bu süreçte adil davranmalı ve siyasi baskılarla süreci geciktirmemelidir.
Bu çalışma grubumuz, vize serbestisine giden süreci hızlandırmaya yardımcı olacaktır. Bu grubun da başkanlığını Sayın Haluk Hocamız yürütecektir.
3. Serbest ticaret anlaşmaları ve TTIP müzakereleri grubu
Bilindiği üzere AB gibi ticari aktörler, ticaret ağlarını gerek coğrafi, gerekse içerik olarak genişletmek için diğer ülkelerle STA’lar imzalamak yoluna gitmiştir. Gümrük birliği nedeniyle AB’nin ortak ticaret politikasına uyum sağlamak durumunda olan Türkiye,maalesef bu anlaşmaların karar ve müzakere sürecinde yer alamamaktadır. Bizler İKV olarak, AB üçüncü ülkeler ile ticaret anlaşmalarını müzakere ederken, paralel müzakerelerin Türkiye ile de sürdürülmesi ve iki anlaşmanın aynı zamanda yürürlüğe girmesini savunmaktayız.
Tabi bu anlaşmalar içinde belki bizim için en önemlisi; AB ile ABD arasında müzakerelerine 2013’te başlanan Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) sürecidir. Uygulama başladığında, dünya GSMH’sının yaklaşık yarısını, ticaretinin ise 1/3’ünü içinde barındıracak bir serbest ticaret ve yatırım alanı dışında kalmayı aklımızın ucuna dahi getirmek istemiyoruz.
İKV olarak bu bağlamda tüm yeni nesil STA’lar ve bilhassa TTIP bağlamında bir “STA bilgi ve kapasite merkezi” oluşturmayı planladık. Bu vesileyle süreci yakından izlemeyi düşünüyor, olumlu olumsuz etkilerini ölçebilmeyi ve böylece özel sektörümüze katkı sağlamayı amaçlıyoruz.
İşte bu çalışma grubumuz, başta gümrük birliği olmak üzere, daha önce imzaladığımız STA’lar, imzalanacak yeni nesil STA’lar ve TTIP bağlamındaki tüm bu gelişmeleri izleyecek, konuyla ilgili İKV katkısını oluşturacaktır. Grubun başında da Sayın Tanrıverdi bulunmaktadır.
4. İKV’nin 50. yıl etkinlikleri çalışma grubu
Önümüzdeki 2015 yılı, 1965’de kurulan İKV’nin 50nci kuruluş yıldönümü. Türkiye’de bir STK’nın 50 yıldır verimli bir şekilde ayakta olması başlı başına kutlanması gereken bir olaydır. Öte yandan, bunca sene içinde Türkiye’nin Ankara Anlaşması’nda dahi belirtilmiş olmasına rağmen (28. Madde), nihai hedef olan tam üyeliğe ulaşamaması ise düşündürücüdür. Bundan sonra bize düşen, bu nihai hedefeulaşmak için, kamu, sivil toplum ve özel sektör olarak hep birlikte çaba göstermek ve o kritik eşiği atlamak olacaktır.
Bizler Vakfımızın 50. Yılı münasebetiyle önümüzdeki yıl AB-Türkiye ilişkilerini güçlendirici yurtiçi ve dışında bir takım özel etkinlikler yapmayı planlıyoruz. Bu vesileylekamuoyunun dikkatini, hem Vakfımızın faaliyetlerine, hem de Türkiye-AB sürecine çekmeyi hedefliyoruz. Grubumuzun başında da Sayın Soylu yer almaktadır.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.