İSO Başkanı Bahçıvan’ın konuşmasından satır başları:
Uluslararası arenada ülke imajımızın olumsuz etkileneceği, kredi notumuzun düşebileceği, yabancı sermayenin yatırım yapmaktan kaçabileceği gerçeğiyle karşı karşıya kalabiliriz. Böylesi bir gelişmenin herkes için telafisi zor ekonomik kayıplar doğuracağını burada özellikle ifade etmek istiyorum.
Millet olarak sakin ve sabırlı olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
Sanayi üretiminin GSMH’deki payının yüzde 25’lerden yüzde 15’e düşmesinden kaygım duyuyoruz. Üretim olmadan gerçek ve güçlü bir ekonomi olamaz. Sanayi, ekonomi gündeminde her zaman yerini korumalıdır.
“Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ilkesine, vicdan ve sorumluluk sahibi herkesin yürekten inandığından asla kuşku duymuyoruz. Bu noktada karşımıza çok önemli bir soru çıkıyor. Bu soru: “Toplanan vergilerin nasıl harcandığı?” sorusudur. Vergilerin toplanmasında ve harcanmasında; hakkaniyet, şeffaflık, denetim ve halka hesap verebilirlik vazgeçilmez ilkelerdir.
İşveren, çalışma yasalarından kaynaklanan bir mağduriyet yaşıyor. Mevcut yasaların yorumu genel olarak işverenin aleyhine cereyan etmektedir. Bu konuda hakkaniyete dayalı bir hassasiyetin sergilenmemesi suiistimallere kapı aralamaktadır. Bu suiistimaller, işverenlerde hep ben cezalandırılıyorum duygusunun oluşmasına neden olmaktadır.
Bahçıvan’ın meclis toplantısı konuşma metni ise şöyle:
Son beş yıldır dünya ekonomisinin üzerinde varlığını sürdüren karamsarlık bulutu, olumlu bazı gelişmeler eşliğinde dağılmaya başlıyor.Yılın sonuna doğru ABD ekonomisinden daha umut verici veriler geliyor. Dünya ekonomisinin dinamosu durumunda olan Amerikan ekonomisi, beklenenden hızlı bir şekilde toparlanma sürecine girmiş durumda.
Bu ülkede, Kasım ayında işsizlik oranı yüzde 7 ile son beş yılın en düşük seviyesine inerken büyüme rakamı da yukarıya doğru revize edildi. Tahvil alım programında gelecek aydan itibaren azaltmaya gidilecek olması hiç kuşkusuz ülke ekonomisine duyulan güvenin bir sonucu olarak gerçekleştirilecek.
Avrupa Birliği’nde de ekonomik açıdan bir toparlanma olmakla birlikte bunun yavaş bir tempoda seyrediyor olması dikkat çekici. ABD’ye ilaveten özellikle Avrupa Birliği’nin dinamosu Almanya ve İngiltere’de konjonktürün güçlenmesi, bu ülkelerle ticaret yapan ülkeler için de bir umut ışığı sağlayacaktır.
Ülke ekonomileri için büyüme imkânından söz ederken çok önemli bir noktayı göz önünde bulundurmamız gerektiğine inanıyorum. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin, geçmiş dönemde olduğu gibi yüksek büyüme başarıları sergilemeyeceği bir gerçek. Çin, bu noktada çok önemli bir rol oynuyor.
Çin’in, dünyanın gelişmiş ülkelerine göre çok daha yüksek bir ithalata bağımlı olması büyük hammadde üreticilerine son yıllarda yüksek maddi kazançlar sağladı. Öte yandan ileri teknolojili yatırım malları ve girdilerinde uzmanlaşan Japonya, Güney Kore gibi sanayileşmiş Asya ülkeleri de Çin’in yüksek büyüme hamlesinden ziyadesiyle faydalandılar.
Özetle; önümüzdeki dönemde büyümesi düşük Çin, daha güçlü dolar, daha zayıf emtia fiyatları dünya ve ülke ekonomilerine yön verecektir. 2013 yılında uluslararası fon akışında gözlenen yavaşlama ve yön değişimi gelişmiş ülkeleri olumlu etkilerken gelişmekte olan ülke ekonomilerini endişelendirmektedir.Sermaye girişinin fiilen yavaşlaması ve hacim kaybetmesi, gelişmekte olan ülkelerde belirsizlik ve güvensizliğe paralel olarak risk artışına neden olmaktadır. Bu durum karşısında küresel fonların, gelişmiş ülkelere ve riski daha düşük bölgelere yönelmeye başlamış olması, asla hafife alınmaması gereken bir gelişmedir.
Dünya’nın, “yıldızı parlayan ülke” olarak algıladığı Türkiye’nin, global ekonomideki bu olumsuz gelişmeden etkilenmemesi için herkese büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Her fırsatta ifade etmeye çalıştığımız gibi, günümüzün giderek zorlaşan küresel rekabet koşullarında sanayici olmak, aş ve iş için yatırım ve üretim yapmak büyük bir cesaret gerektiriyor. Bu cesareti gösteren sanayiciler ve fedakârlık timsali çalışanlar eşliğinde ülkemiz, herkesin gıptayla baktığı başarılara imza atıyor.
Zor koşullarda kazandıklarımızı kolay bir şekilde heba etme lüksüne hiç kimsenin hakkı olmadığına inanıyoruz. Dış dünyadan koparak içeriye odaklanmanın, enerjimizi kısır iç hesaplaşmalar uğruna harcamanın bedelini geçmişte çok ağır ödedik. Yeni Türkiye, bu çerçevede büyük bir anlam ifade ediyor. Hukukun evrensel ilkelerine ve üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına inanmak, sorunları hukuk çerçevesinde çözmek yeni Türkiye’nin vazgeçilmezleri olmalı. Bu anlayış çerçevesinde masumiyet karinesi göz ardı edilmeden yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmesini bekliyoruz.
Buna önem vermediğimiz takdirde; uluslararası arenada ülke imajımızın olumsuz etkileneceği, kredi notumuzun düşebileceği, yabancı sermayenin yatırım yapmaktan kaçabileceği gerçeğiyle karşı karşıya kalabiliriz. Böylesi bir gelişmenin herkes için telafisi zor ekonomik kayıplar doğuracağını burada özellikle ifade etmek istiyorum. Millet olarak sakin ve sabırlı olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Buna her kesimin olduğu gibi sanayi camiasının da özel önem vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Yabancı sermaye ve finansal istikrar, hepimiz için çok önemli. New York, Londra ve Dubai’de yer alan mevcut finans merkezlerinden daha büyük bir finans merkezi inşa ederek İstanbul’u uluslararası bir finans merkezi haline getirme hedefi hepimize büyük bir heyecan vermektedir. Bu heyecanı yaşarken bazı hususlarda da duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Finans piyasaları için güven, şeffaflık ve istikrar her şeyin önünde gelmektedir. Teşebbüs hürriyetini tartışmalı hale getirmek, zor koşullarda kazanç mücadelesi veren şirketlerin ve kurumların itibarını gölgelemek, toplumsal barışı riske etmek çok önem verdiğimiz istikrarı maalesef ortadan kaldırır. Sermaye piyasasının kaynakları tasarruf sahiplerinin birikimleridir. Sermaye piyasasının en önemli ve yaygın araçları hisse senetleri ve tahvillerdir. Şirketlerin halka açılması bu yolla sermayenin tabana yayılması ülkemiz ekonomisinin en önemli hedeflerinden birisidir. Bu yolda kat edilmesi gereken çok uzun bir mesafe olmasına rağmen şirketlerin varlık değerleri ve tasarruf sahiplerinin birikimlerini heba edecek tutum ve davranışlardan sorumluluk sahibi herkesin sakınması gerektiğine inanıyoruz.
Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek, Sayın Başkan’ın da ifade ettiği gibi programı elverseydi bugün aramızda olacaktı. Sayın Bakanımızla birlikte 2014 bütçesin temel özelliklerini burada ele almayı planlamıştık. Bu konudaki düşüncelerimi izninizle kısaca ifade etmek istiyorum.Demokrasilerde en temel belge niteliğine sahip olan bütçe, genel anlamda devletin belirli bir sürede gelir ve giderlerini tahmini olarak belirleyen belge olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde ise bütçenin, yasama organının yürütme organına gelir toplama ve harcama yapma yetkisi veren bir kanun niteliğine dönüştüğü görülmektedir.
Bütçe kamu kesiminin planlamasıdır. Ve başarısının en büyük göstergesi başlangıç büyüklükleri ile gerçekleşme büyüklükleri arasındaki sapmanın olmaması, olsa bile minimum olmasıdır. Bu durum, kamu kesiminin planlar doğrultusunda hareket ettiğini göstermekte ve ekonomik birimler ile topluma olumlu sinyaller göndermektedir.
Bütçeler hükümetin öncelikli hizmet alanlarının tespit edilmesi açısından da önemlidir. Bütçe daha nitelikli kamu hizmeti üretimi ve bu hizmet üretiminin doğru finansmanı açısından da kritik önem taşımaktadır.Bütçenin kendisi kadar bütçenin en önemli gelir kaynağını oluşturan vergi de büyük bir öneme sahiptir.
“Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ilkesine, vicdan ve sorumluluk sahibi herkesin yürekten inandığından asla kuşku duymuyoruz. Bu noktada karşımıza çok önemli bir soru çıkıyor. Bu soru: “Toplanan vergilerin nasıl harcandığı?” sorusudur. Bu soru eşliğinde, toplanan vergilerin suiistimal edilmeden toplum yararına harcanmasının da kutsal bir vazife olduğunu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Vergilerin toplanmasında ve harcanmasında; hakkaniyet, şeffaflık, denetim ve halka hesap verebilirlik vazgeçilmez ilkelerdir. Vergilerin tabana yayılması ile demokrasi arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Ülkemizde OECD ülkelerine göre asıl sorun vergi yükünün dağılımında yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler önemli bir ağırlığa sahip iken, ülkemizde mal ve hizmetten alınan vergilerin payı oldukça yüksektir. Ülkemizde kayıt dışılık oldukça yaygındır. Kayıtlı işlem yapanlar, haksızlığa uğradığını düşünmektedir. Kayıt dışı ile mücadele eylem planının etkin bir şekilde uygulanması, hakkaniyet duygusunun gelişmesi ve ekonomimizi istenilen verimli yapıya kavuşturması açısından da büyük bir önem taşımaktadır.
Bu düşünce ve anlayış eşliğinde 2014 yılı bütçesine baktığımızda yeni bütçe; orta vadeli maliye politikaları hedefleri doğrultusunda tasarrufları artırarak, üretken alanlara yönlendirerek ve verimlilik düzeyini yükselterek cari açığı azaltmak, kamu maliyesinde güçlü duruşu sürdürmek, büyümeyi ve istihdamı artırmak amaçları doğrultusunda hazırlanmıştır. 2014 yılı bütçesi, seçim kaygısından uzak bir şekilde önümüzdeki yılda da mali disiplinden taviz verilmeyeceğini göstermesi açısından önemli ve sevindiricidir. Vergi gelirlerinin alt kalemlerine bakıldığında, dolaylı ve dolaysız vergilerdeki olumsuz yapının sürdüğü görülmektedir.
Sanayi sektörü açısından önem taşıyan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi 2013 yılındaki 2,5 milyar TL’lik düzeyinden 2014 yılı bütçesinde 2,8 milyar TL’ye çıkarılmıştır. Ekonominin fiziki altyapının güçlendirilmesi ve ekonomide katma değer ve verimlilik artışının sağlanması doğrultusunda, eğitim ve Ar-Ge faaliyetlerinin güçlendirilmesi ve iş ikliminin iyileştirilmesine öncelik verilmiş olması son derece önemlidir. 2002-2012 döneminde Ar-Ge harcamalarının GSYİH içerisindeki payı iki katına çıkmış olsa da, henüz OECD ortalamasının oldukça altında bir noktadadır. Bu bağlamda 2014 bütçesinin OVP hedefleriyle uyumlu bir biçimde Ar-Ge konusunda bir adım daha ileri gittiğini söyleyebiliriz. 2014 bütçesinde eğitime ayrılan kaynak %15,4 arttırılırken, üniversitelere ayrılan kaynağın 16 milyara yükseltilmesi de yine sevindirici bir gelişmedir.
2014 yılı bütçesine yönelik görüşlerimi kısaca bu şekilde ifade ettikten sonra çok önemli bulduğum bir hususa değinmek istiyorum: 2013 yılı 3. çeyreğinde yüzde 4.9 oranında artış gösteren imalat sanayi sektörü katma değerinin, GSYİH büyümesine katkısı 1.1 puandır. Bu rakamla, ekonominin lokomotif sektörü olarak imalat sanayinin, mali aracılık sektörünün ardından büyümeye en fazla katkıyı sağlayan ikinci sektör konumunda olması, bazı olumsuz dış faktörlere karşın sanayicinin Türkiye’nin büyümesine yaptığı cansiperane katkının göstergesidir. Sanayici olarak Türkiye’nin büyümesine katkı yapmanın mutluluğunu yaşarken 2012’ye oranla bu yıl kurlarda yaşanan negatif gelişmenin etkisiyle bilançolarımızda bir olumsuzluk yaşayacağımızın endişesi içindeyiz. 2013 yılını birçok sanayicimizin kârlarında ciddi kayıplar yaşayarak kapatacağını tahmin ediyoruz.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sanayi Odaları Konseyi, yeni dönemin ilk toplantısını Ankara’da 14 Aralık 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik ve TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirdi. Başkanlığını yaptığım Sanayi Odaları Konseyi toplantısına konsey üyesi arkadaşlarımla birlikte katılım sağlayarak, dünya ekonomisindeki son gelişmeler ve bunların Türkiye ekonomisine yansımaları ve Türk sanayisinin durumu değerlendirildi. Sanayi üzerindeki yükler ve çalışma hayatında sanayiyi doğrudan etkileyen düzenlemeler görüşüldü.
Ülkemizde ağır ve adaletsiz vergi yükü, dengesiz vergi istisna ve muafiyetleri, vergi ve primlerin yanı sıra kıdem tazminatı gibi ücret dışı unsurların çok yüksek olması, rekabet gücü ve istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. Her fırsatta ifade ettiğimiz gibi, Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde, en yüksek kıdem tazminatının ödendiği ülke konumundadır. Kıdem tazminatı, hem işgücü girdi maliyetlerinin yüksekliğinin, hem de işgücü piyasasının katılığının temel nedenlerinden biridir. Kıdem tazminatı konusunda bir çözüm beklerken bu konuda umutlar maalesef yine boşa çıktı. Çalışan ve işveren kesiminin büyük bir çoğunluğuna hayrı dokunmayan demode sistemin çözümünün belirsiz bir tarihe ertelenmiş olması, iş dünyasında tedirginlik yaratmaktadır.
Türkiye işgücü piyasası, küresel krizden çıkış sürecinde örnek sayılabilecek bir performans sergilemiştir. 2009 son çeyreğinden bu yana, istihdam, bir büyüme sergileyerek işsizlik oranı kademeli olarak azalmıştır. Ancak, işgücü ve istihdamımızın düşük vasıf seviyesi, geçmişten gelen, yapısal bir nitelik taşıyor, çözümü de doğası gereği uzun sürecek.
Bu konuda önemli ilerlemeler kaydedilmekle beraber, halen eksiklikler ve çalışılması gereken konular var. Öyle ki, sanayi sektörü, nitelikli eleman bulmakta sıkıntı yaşarken Türkiye’deki işgücü, hizmet sektörü ve kamuda çalışmaya önem vermektedir. Bu ciddiye alınması gereken bir durumdur.Sanayicilerimiz, kalifiye çalışan bulmakta oldukça zorlanmaktadır. Bu gerçek eşliğinde; karşımızda bir tarafta işsizlik rakamları, diğer tarafta da çalışan bulmakta zorlanan sanayicilerin oluşturduğu bir tablo olduğunun altını özellikle çizmek isterim.
Sorun, eğitim sistemimizin yetiştirdiği işgücü ile sanayimizin talep ettiği işgücü arasındaki kopuklukta düğümleniyor. Bu sıkıntıyı aşmanın yolu, mesleki eğitimin yaygınlaştırılmasının yanı sıra eğitim ile işyeri arasında bağlantının kurulmasından geçmektedir. Çalışanların sağlığı, iş güvenliği ve memnuniyeti biz sanayiciler için en öncelikli konudur. Bunu sağladığımız ölçüde çalışma hayatında barış ve huzur mümkün olabilecektir. Bu anlayışı sergilerken, işvereninin çalışma yasalarından kaynaklanan bir mağduriyetine değinmek istiyorum: Mevcut yasaların yorumu genel olarak işverenin aleyhine cereyan etmektedir. Bu konuda hakkaniyete dayalı bir hassasiyetin sergilenmemesi suiistimallere kapı aralamaktadır. Bu suiistimaller, işverenlerde hep ben cezalandırılıyorum duygusunun oluşmasına neden olmaktadır. Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, küresel ölçekte zor rekabet koşullarında üretim yaparak aş ve iş yaratmanın mücadelesini veriyoruz. Bu zor koşullar da dikkate alınarak, çalışma yasaları konusunda hakkaniyete dayalı bir tutum sergilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Geçen ay olduğu gibi bu ay da sizlerle bazı faaliyetlerimizi kısaca paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde Meclis Başkanlık Divanımız ile birlikte İstanbul ve Ankara’da, sekiz bakanımızı ziyaret ettik. Ziyaret ettiğimiz tüm bakanlarımıza, meslek komitelerimizden Odamıza iletilen sorunları da içeren birer rapor takdim ettik. Ancak tüm bakanlarımıza ifade ettiğimiz ve önemle üzerinde durduğumuz konu, sanayi üretiminin GSMH’deki payının %25’lerden %15’e düşmesinden duyduğumuz kaygı, üretim olmadan gerçek ve güçlü bir ekonominin olamayacağı ve sanayinin ekonomi gündeminde her zaman yerini koruması gerekliliği oldu. Tüm bakanlarımızın bu kaygımıza hak vermeleri ve sanayinin GSMH’deki payının mutlaka artması gerektiği yönündeki ortak değerlendirmelerini, sanayimizin geleceği açısından önemli bulduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.
Uluslararası piyasalarda rekabet gücü kazanmada en önemli etkenlerden biri olarak gördüğümüz standart ve standardizasyon çalışmaları sanayimiz açısından son derece önemli. Bu anlamda ulusal standart belirleme kuruluşumuz olan ve önemli bir paydaşımız olarak gördüğümüz Türk Standardları Enstitüsü Başkanı Sayın Hulusi Şentürk ve ekibi ile 2 Aralık 2013 tarihinde Odamızda bir araya geldik. Toplantıda, TSE’nin Ortadoğu ve Afrika gibi potansiyeli yüksek pazarlarda standart belirleme konusunda aktif olması konusunda mutabakat sağlandı. Her iki kurum arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla Yönetim Kurulumuzdan oluşan bir heyet, 27 Aralık 2013 tarihinde TSE Gebze Kalite Kampüsünü ziyaret edecek.
Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu ile 11 Aralık 2013 tarihinde bir araya geldik. Bankalarımızın en üst düzey yöneticilerinin eksiksiz katıldığı bu toplantı, bankacılık sektörünün sanayimize ve Odamıza verdiği önemin bir göstergesiydi. Sanayimiz ile bankacılık sektörü arasında iyi bir işbirliği zemini oluşturduğuna inandığımız bu toplantıda; kredi sözleşmelerinin basitleştirilmesi, ekonomik kriz döneminin bir ürünü olan ve bugün bankacılık sektörünün kredi vermesinin önünde önemli engel teşkil eden “zimmet yasası”, teminat mektupları, özel sektör tahvillerinin tekrar cazip hale getirilmesi ve alacak sigorta sisteminin oluşturulması gibi sanayimiz için önemli olan konularını ele aldık ve bu konular üzerinde işbirliği içinde çalışmamız gerektiğini vurguladık.
Krediler için bankacılık sektörünün istediği teminatların çok yüksek olduğunu, bu konuda geçmişe değil geleceğe bakılması gerektiğini ve her şeyden önemlisi sanayicinin heyecanının teminat olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladık. Edindiğimiz izlenim, bankacılık sektörünün de bizlerle işbirliği içinde ortak çalışmalar yapmaya sıcak baktığı yönünde. Önümüzdeki günlerde Odamız Genel Sekreterliği ve Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreterliği bir araya gelerek, yapacağımız ortak çalışmaların takvimini belirleyecekler.
Yeni dönemde, Meclisimiz büyük ölçüde yenilendi. Aramıza yeni Meclis Üyelerimiz katıldı. Uzun süredir yapmayı planladığımız ancak Oda seçimlerinden sonraki yaz ayları ve bayramlar nedeniyle gerçekleştiremediğimiz meclis yemeklerimizi 27 Kasım akşamında başlattık. Dört grup halinde düzenlediğimiz ve bu akşam sonuncusunu gerçekleştireceğimiz bu yemeklerde siz değerli Meclis Üyelerimizin tanışmalarını, kaynaşmalarını ve daha samimi bir ortamda Odamızın ve Meclisimizin işleyişine yönelik görüş ve önerilerini dinlemeyi hedefliyoruz.
Bugüne dek gerçekleştirdiğimiz üç yemekli toplantıda, Meclis Üyelerimizden özellikle Meclisin daha etkin ve verimli çalışmasına yönelik çok değerli görüş ve öneriler geldi. Bu akşamki yemekten sonra bu önerileri Meclis Başkanlığımızla titiz bir şekilde değerlendireceğiz. Ayrıca, önümüzdeki aylarda, düzenlediğimiz bu toplantılara benzer şekilde, daha samimi bir ortamda konularımızı tartışabileceğimiz meclis özel toplantıları düzenleyeceğimiz bilgisini de vermek istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi Rektörleriyle İSO’da bir toplantı gerçekleştirdik. Sanayi ve akademinin bir araya gelmesinin temel amacı, sanayimizin teknoloji üreten, geliştiren, bilgi ve teknolojiyi etkin bir araç olarak kullanan bir yapıya kavuşturulması için yapılması gerekenlerin konuşulmasıydı.
Toplantıda, bu çerçevede ülkemizin daha fazla değer üreten, küresel rekabette başarılı ve refah düzeyi yüksek bir toplum haline gelmesi amacıyla sanayi ile üniversite arasında etkin bir işbirliğinin sağlanmasının taşıdığı büyük öneme vurgu yapıldı. Bu toplantımızda, Üniversitelerin Danışma Kurullarında İstanbul Sanayi Odası Temsilcisinin de yer alması ve Şubat 2014’de dört üniversitenin işbirliğiyle bir tarama konferansının yapılması kararlaştırıldı. KOSGEB Başkanı Sayın Mustafa Kaplan’ın, Odamıza yaptığı nezaket ziyaretinde KOBİ’lerin sorunları ve KOSGEB ile İstanbul Sanayi Odası’nın işbirliği imkânları ele alındı.
Sayın Kaplan, ayrıca TOBB İstanbul Genç Girişimciler Kurulu’nun 24 Aralık 2013 tarihinde Odamız Meclis Salonu’nda gerçekleştirdiği toplantıya katılarak, ülkemizde girişimci dostu bir ekosistem oluşturulması hedefi doğrultusunda KOSGEB olarak verdikleri destekler hakkında katılımcıları bilgilendirdi. İstanbul Sanayi Odası (İSO) yönetiminin üç ay önce Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nı (DTSO) ziyareti sırasında iki odanın yaptığı protokol anlaşması, ilk filizlerini vermeye başladı. İSO’nun da katkılarıyla Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası tarafından, Tekstil Kümelenme Projesi çerçevesinde 20 Aralık günü bir toplantı yapıldı. İSO olarak bu toplantıya üç yönetim kurulu üyesi ile katılım sağladık.
Üyelerimize daha iyi hizmet vermek amacıyla birisi Anadolu yakasında diğeri Avrupa yakasında iki tane temsilcilik açmak üzere çalışmalarımızı hızlandırdık. Şubat ayında açmayı düşündüğümüz temsilciliklerimizi Ocak ayı Meclis toplantımızda sizlerin onayına sunacağız. İlki 2009, ikincisi 2011 yılında düzenlenen ve iki yılda bir verilen “İSO İnovasyon Ödülleri”nin, üçüncüsünü 27 Şubat 2014 Perşembe akşamı İSOV-Dinçkök Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde düzenlenecek olan “İSO İnovasyon Ödül Töreni” ile ilan edeceğiz. Ödül törenimizi bu yıl, lisemizde gerçekleştirerek inovasyon kavramını lise düzeyinden itibaren genç nesillerin gündemine getirmeyi ve nitelikli genç nesiller yetiştirmeye katkı sağlamayı hedefliyoruz.
Mayıs 2014’de farklı bir konseptle gerçekleştirmeyi planladığımız On İkinci Sanayi Kongremizin sonuç bildirgesi için yürütülen çalıştaylardan ilkini “Ekonomide Vasatlıkla Yüzleşme ve Bundan Çıkış Yolları” temasıyla 18 Ocak 2014 tarihinde gerçekleştireceğiz. Dergimizin formatının değiştirilmesi ve içeriğinin zenginleştirilmesinin yanında, tüm üyelerimize ücretsiz olarak gönderilmesi, çalışma takvimimizin önemli başlıklarından biriydi. Bunu gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bu ay uygulamamızın başlamasıyla birlikte tüm üyelerimize ‘Sanayi tarihimizden yapraklar’ olarak dizayn ettiğimiz 2014 yılı masa takvimi de gönderiyoruz. Web sayfamızın yenilenmesi ve daha zengin bir içerik ile işlevsel kılınması çalışmaları son aşamaya gelmiştir. Üyelerimiz, yeni yılla birlikte yeni web sayfamızla tanışmış olacak.
Yerli ve yenilebilir enerji kaynaklarımızın toplam elektrik üretimi içerisindeki payının artırılması, enerji üreten ekipmanların yerli işgücü ve kaynaklarla üretilmesinin desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu anlayıştan hareketle, 19 Aralık 2013 tarihinde bu salonda gerçekleştirilen “Nükleer Enerji Endüstrisine Yerli Sanayinin Katılımı” toplantısı ile Ocak ayında gerçekleştirilecek “Sanayide Rekabetçi Elektrik Temini” toplantısı büyük önem taşımaktadır. Yıllar ve günler çok çabuk geçiyor. Gelecek günlerin daha iyi olacağı inancı eşliğinde yeni bir yıla girmeye hazırlanıyoruz. 2014 yılının dünyaya, ülkemize barış ve bereket, hepimize sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini diliyor, yeni yılınızı şimdiden kutluyorum. Sözlerimi bu temenniler eşliğinde noktalarken hepinizi tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.