YASEDArGeCalistayi 231013

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) ArGe Çalışma Grubu tarafından hazırlanan ‘Uluslararası yatırımcıların ArGe yatırımlarını Türkiye’ye çekme konusundaki gereksinimlerin belirlenmesi’ başlıklı rapor, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile düzenlenen çalıştayda açıklandı. Çalıştaya ilgili diğer bakanlık ve kurumların üst düzey yetkilileri il, görüş ve değerlendirmeleriyle raporun hazırlanmasına destek veren Türkiye’deki önde gelen uluslararası yatırımcı şirketlerin üst düzey yöneticileri de katıldı.

“Türkiye’nin ArGe ekosistemi iyileştirilmeli”

Toplantının açılış konuşmasını yapan YASED Yönetim Kurulu Üyesi Müjdat Altay, ArGe’nin uluslararası yatırımların katma değer yarattığı en önemli kanallardan biri olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Dünyada sanayide yapılan tüm ArGe faaliyetlerinin üçte ikisinden fazlasını uluslararası firmalar gerçekleştiriyor. Türkiye’nin ArGe yoğunluğunda kayda değer artış sağlanması ve ArGe alanındaki hedeflerine ulaşması için, uluslararası firmaların bu alandaki yatırım ve faaliyetlerini başka ülkeler yerine Türkiye’de yapmalarını sağlamamız gerekiyor. ArGe raporumuz için görüş veren üyelerimizin global ArGe harcamalarının toplamı yaklaşık 200 milyar dolardır. Küçük bir hesaplamayla, bu yatırımın sadece %10’unu başka ülkeler yerine Türkiye’ye çekebilirsek, bu 20 milyar dolarlık ek yatırım girişine denk gelir. Yaptığımız bu çalışmanın amacı, nokta atışıyla Türkiye’ye yapılacak ArGe yatırımında kayda değer artış sağlayabilecek, Türkiye’de faaliyet gösteren söz konusu uluslararası şirketlerin tepe yöneticilerinin ArGe yatırım ortamı iyileştirmeleri hakkında görüş ve somut önerilerini almaktı.”

Altay, Türkiye’nin ArGe ekosisteminin iyileştirilmesi ve bu kapsamda gerekli politikaların ve eylem önerilerinin belirlenmesinin önemine dikkat çekerek, YASED olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile düzenledikleri ArGe Çalıştayı’nın bu amaca hizmet edeceğine inandıklarını kaydetti. Altay, YASED ArGe Stratejik Komisyonu ile proaktif olarak mevcut çalışmalara katkı sağlanmasının sürdürüleceğini belirtti.

Türkiye’nin 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer almak üzere rekabet edebilirliğini güçlendirmesi gerektiğini, bunu da ancak ArGe ve inovasyon gücünü artırmakla gerçekleştirebileceğini söyleyen Altay, sözlerine şöyle devam etti: “ArGe konusunda yenilikçi politikaların ve eylem önerilerinin belirlenmesi, ortaya konması gerekiyor. Uluslararası yatırımcıların ArGe yatırımlarını Türkiye’ye çekmek için gereksinimlerin belirlenmesi konusunu, ilk kez Yatırım Ortamını İyileştirme ve Koordinasyon Kurulu (YOİKK) Fikri Sınai Mülkiyet Hakları ve ArGe Teknik Komitesi’nde dile getirdik.

>> Türkiye’deki ArGe eko sistemini rakip veya potansiyel rakip ülkelerden daha iyi seviyeye getirmeyi hedefleyen bir program yapılması, ölçülebilir hedeflerin belirlenmesi ve uygulanmasının takip edilmesi,

>> Türkiye’deki ArGe desteklerinin durumunu, bütünsel bir anlayışla mevcut ve potansiyel rakip ülkelerdeki kamu ArGe ve lokal ArGe desteklerinin toplamıyla periyodik olarak karşılaştıracak bir yapının kurulması,

Başlıklarındaki iki önerimiz, YOİKK’in eylem planına alındı. Altay, “Geniş kapsamlı ve gerçekleştirilmesi hiç de kolay olmayan bu iki eylemi, Türkiye’nin rakiplerinin önüne geçmesi açısından önemli adımlar olarak görüyoruz. Görüşlerimizin Hükümet nezdindeki bir plan dâhiline alınması, bizi daha da heyecanlandırdı ve motive etti. Böylece, hızlı bir şekilde hazırlıklara başladık ve 9 aylık titiz bir çalışma süreci sonucunda raporumuzu ortaya çıkardık.”

Ekonomi Bakanlığı, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürü Ömür Demir Kızılarslan, yaptığı konuşmada şunları belirtti:

“Bakanlığımız bünyesinde koordine ettiğimiz ve YASED’in etkin bir şekilde görev aldığı Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu YOİKK platformunda ArGe faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik önemli çalışmalar yürütüyoruz. Ayrıca, 2023 Türkiye İhracat Strateji ve Eylem Planı kapsamında çalışmalarımız da sürmektedir. 2012 sonunda Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararı olarak uygulamaya konan GİTES’in (Girdi Tedarik Stratejisi) eylem planlarında işaret edilen ve ArGe’de önceliklendirme gerektiren alanlar, sanayinin ihtiyaç duyduğu girdiler dikkate alınarak belirlenmiştir. Bu konuda teşviklerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Diğer yandan kamu alımlarının, yerli üretimin, teknoloji transferinin ve ArGe’nin desteklenmesi için kullanılması yönündeki çalışmalara, bakanlık olarak önemli destekler ve katkılar sağlıyoruz. Yatırım teşviklerinin geliştirilmesini ve 5’inci bölge teşvikleri ile ArGe faaliyetlerinin sonucunda geliştirilen ürünlerin üretimini destekliyoruz. Bu çalıştayın Türkiye’nin çok önemli bir konusu olan Arge ile ilgili bilgi birikimi ve farkındalığın arttırılmasına önemli katkılar sağlayacağına inanıyor, YASED’e bu özenli çalışma için teşekkürlerimi sunuyorum”

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof Dr. Davut Kavranoğlu, açılış konuşmasında şunları dile getirdi:

“Biz Türkiye olarak hükümetimizin ortaya koyduğu 2023 yılı vizyonu ile ekonomik paradigmamızı geliştirip ülkemizi Dünyanın en gelişmiş 10 büyük ekonomisi haline getirmek istiyoruz. İnanıyoruz ki günümüzde, kalkınma için, refah için vazgeçilmeyecek yol, bilgi ekonomisine geçmektir. Bu, Bilimin, Teknolojinin, Bilginin, AR-Ge’nin hâkim unsur olduğu, yüksek katma değerli ürün ve hizmetlerin geliştirildiği ve üretildiği bir ekonomi anlamına geliyor. Bilimi, Teknolojiyi, Bilgiyi önceleyen ona dayanan bir ekonomiye geçmeyi başaramazsak 2023 hedeflerine de varamayız, bulunduğumuz noktayı da koruyamayız. Bu yüzden bu konudaki çalışmalar büyük önem taşıyor. YASED’in hazırladığı ArGe raporu ve rapor çerçevesinde düzenlenen ArGe çalıştayı bu anlayış açısından çok önemli. Türkiye’nin dünya çapındaki Ar-Ge faaliyetlerinin bir parçası olarak konumlanmasını istiyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’de bulunan Ar-Ge merkezlerinde sadece Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili değil, dünya pazarına sunulan ürün ve hizmetlere yönelik gerçek Araştırma ve ürün/hizmet geliştirme yapılmasını arzu ediyoruz ve esas olarak bu sebeple destekliyoruz. YASED’in ArGe raporunun ve bu önemli çalıştayın ülkemizin dünya çapında bir ArGe merkezi olarak algılanmasına yönelik önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Temennim, ArGe konusunda fikir alışverişlerinde bulunma imkânı yakaladığımız bu tip verimli çalışmaların artması ve geliştirilmesidir.”

25 uluslararası firmadan 30 yetkili ile gerçekleştirilen anket sonuçları:

>> Türkiye’de Ar-Ge faaliyetinde bulunan YASED üyesi şirketlerde doktoralı istihdamı oranı %1 oranındadır. Bu konuda en büyük pay, ilaç sektöründedir.

>> Ankete katılan şirketler Ar-Ge finansmanlarının neredeyse tamamını öz kaynaklarından karşılamaktalar.

>> Beyaz eşya ve otomotiv 5746 sayılı kanun kapsamında, Ar-Ge merkezlerinden en çok yararlanan sektörler olarak öne çıkmaktadır.

>> Şirketler kendi öz kaynakları dışında en çok TÜBİTAK-TEYDEB ve SANTEZ Ar-Ge fonlarını kullanıyorlar.

>> Türkiye’de Ar-Ge faaliyeti gösteren uluslararası şirketler, Türkiye’nin pazar potansiyelini en büyük avantaj olarak gösteriyor. Ankete katılan şirketlerce belirlenen en önemli Ar-Ge Eko Sistem özelliği “kalifiye eleman” olarak belirtilirken, bunu “pazar potansiyeli”, “kurumsal Ar-Ge destek mekanizmaları” ve “personel maliyeti” takip ediyor.

>> Türkiye’nin kısa vadede uluslararası Ar-Ge yatırımı çekebilmek için rekabet etmesi gereken ülkeler, Polonya, Rusya ve Hindistan…

>> İki yıl öncesine göre, Türkiye’nin genç ve artan nüfusu, güçlü yön olmaktan fırsata dönüştü.

>> Daha önce güçlü olduğumuza inandığımız Ar-Ge altyapısı, ileri teknoloji hedeflerine yöneldikçe zayıf gözüken ve güçlendirilmesi gereken bir yön olarak karşımıza çıkıyor.

>> Zayıf yönlerimizden: Üniversitelerin ileri teknoloji alanlarında yeterli sayıda ve nitelikte uzman yetiştiremiyor ve üniversiteler sanayi ile etkileşimde yetersiz kalıyor.

>> Önceleri bir fırsat olarak değerlendirilen “gelişen teknolojilerle bilgiye hızlı erişim” artık olgunlaşmış ve güçlü bir özelliğe dönüşmüştür.

>> Türkiye’nin dışarıdan görünümü artık zayıf bir özellik değil. Bu, Ar-Ge konusunda bir fırsata işaret ediyor.

>> Mevcut Ar-Ge politikalarındaki istikrarsızlık ve Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Merkezlerine yönelik mevzuat ve kapsam darlıkları da zayıflık olarak değerlendiriliyor.

RAPORDA YER ALAN CEO GÖRÜŞLERİ:

Erkan Akdemir, Avea:

Kamu teşviklerinin, finansal kaynakların yanı sıra insan kaynaklarını da önemseyen stratejiler ve modeller geliştirmesi önemlidir. Bu gereksinimler sağlandığı takdirde Ar-Ge’de çalışan kişi sayısı çok hızlı artacaktır. Ayrıca iş ortaklarımızın ve farklı alanlarda uzmanlaşmış şirketlerin sayısının artmasını isteriz.

Steven Young, Bosch:

Türkiye’de üniversiteler bugün hala keşfedilmemiş bir potansiyele sahip olduğu gibi, üniversite-sanayi işbirliğinin kurumsallaşmasına ve yaygınlaşmasına da ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun önündeki temel sorunlara inilmeli, paydaşların birlikte stratejik plan yapacağı ve bunların uygulanacağı platformlar oluşturulmalıdır. Öğrencilere Ar-Ge kültürü ve eğitimi erken dönemlerde verilmelidir.

Ziya Erdem, Ericsson:

Kamu’nun Ar-Ge’de sağlayabileceği iyileştirmelerin en genel anlamda özeti:

1• Bürokrasinin azaltılması,

2• Salt kanun ve yönetmelikler çıkarmak yerine öngörülebilir altyapı ile birlikte uzun vadeli politikaların geliştirilmesi,

3• Teknokentler arasında uygulamalardaki farklılıkların giderilmesi,

4• Sadece masa başında yapılan Ar-Ge’nin Ar-Ge olarak yorumlanması yerine; fabrika alanlarında, üniversite laboratuvarlarında, kütüphanelerde ve atölyelerde yapılan çalışmaların da Ar-Ge olabileceğinin değerlendirilerek denetim süreçlerinin iyileştirilmesi,

5• Bütün rakiplerin aynı Ar-Ge yatırımları olmadığından, Ar-Ge yatırımı yapan firmaların imtiyazlı hale geçirilmesi.

6• Teknokentlerin kira maliyetlerinin azaltılması.

Ali Pandır, Fiat-Chrysler:

Yan sanayinin kümeleşerek rekabet öncesi Ar-Ge yatırımı yapması teşvik edilmelidir. Ar-Ge teşviklerinin ürün geliştirilmesinden ürün araştırmasına dönüşmesi önemlidir. Sektörel teşviklerde sektör içi konulara da odaklanmak gerekir. Örneğin yerli otomobil teşvik edilecekse araç elektroniği, yeni yöntem ve malzeme kullanımına yönelik çalışmalar da ayrıca teşvik edilmelidir.

Canan Özsoy, General Electric:

Türkiye’de “araştırma”dan ziyade “geliştirme”nin daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Bunun değişmesi için uzun vadeli planlar yapılarak teknik bilginin gelişmesine olanak sağlayacak araştırma altyapısının kurulması gereklidir. Özellikle, teknik bilgi yoğun ve geliştirilmesi için çok pahalı ekipmanlara ihtiyaç duyulan sektörler için o sektörün ihtiyaçlarını karşılayabilecek özel ekosistemler yaratılabilir. Teşvik mekanizmaları, teknik bilgi artışını ve ekipman yatırımı ihtiyaçlarını destekleyecek yönde şekillendirilebilir.

Wu Congcheng, Huawei:

Teşvik yasasıyla ilgili kriterler daha net olmalıdır. Bazı izleme ve değerlendirme süreçleri kişiye göre değişik yorumlanmaktadır. Ar-Ge merkezi denetimlerinin sadece akademisyenler tarafından ve kanun ve yönetmeliklerde yer almayan subjektif kriterlere göre yapılması şirketleri mağdur etmekte ve Türkiye’de Ar-Ge yatırımlarını artırma konusundaki motivasyonlarını azaltmaktadır. Vergi, yönetmelikler, uzmanlık ve sanayi alanını kapsayan bir dizi iyileşmeye ihtiyaç vardır. Bunlar düzelirse rahatlıkla başlıca üretim konularımızı hatta yeni ürün geliştirme fonksiyonumuzu Türkiye’ye getirebiliriz.

Burak Aydın, Intel:

Ülkemizde kamu üniversitelerinde uzun vadeli temel Ar-Ge yaklaşımının daha çok öne çıkmasına ve sanayinin de bu ilişkiye istekli olmasına karşın bunu destekleyen Ar-Ge teşviklerinin verimli olarak kullanıldığını söylemek güçtür. Bunun başlıca nedenlerinden biri, proje değerlendirme süreçlerindeki zorluklar ve katı bürokratik yapıdır. Teşviklerin denetiminin yanı sıra önemsediğimiz bir başka konu da, Ar-Ge’nin en önemli unsuru olan insan kaynağının teşvik metotlarıyla yeterince desteklenmemesidir.

Asgar Rangoonwala, Janssen:

Üniversitelerin de dâhil edildiği Ar-Ge teşviklerini çok önemsiyoruz. Türkiye’deki durumun olumlu yönde değişmesi için ele alınması gereken başlıca konular ilaç sektöründeki klinik araştırma regülasyonunun uygulanması ve sürdürülebilirliği ve Ar-Ge yasalarına ilaç araştırmalarının dâhil edilmesidir. Ayrıca, güven ortamının sağlanmasına ihtiyaç vardır.

Müjdat Altay, Netaş:

Şu konularda ilerlemenin kaydedilmesi, ülkemizde Ar-Ge çalışmalarının daha da artmasını sağlayacaktır:

– Devletin, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara paralel olarak belirli ihtiyaçlar dışında Ar-Ge projelerine dahil olmaması

– Büyük kamu projelerinin Ar-Ge çalışmalarına olanak sağlayacak şekilde çok daha önceden duyurulması

– Uluslararası başarılı örneklere paralel olarak kamu ihtiyaçları için Ar-Ge ihaleleri oluşturulması

Güldem Berkman, Novartis:

Türkiye’de patent, öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik alanlarında iyileştirmeler gerçekleştirilirse Novartis yıllık en az 150 milyon $’lık Ar-Ge yatırımı sözünü verebilir. Bu üç alandaki iyileştirmeler ana firmamız nezdinde imajımızı iyileştireceği için Novartis olarak yıllık Ar-Ge yatırımı için 500 milyon $ hedefleyebiliriz.

İbrahim Aybar, Renault Mais:

5746 sayılı kanun çerçevesinde sağlanan destek ve teşvikler personel maliyetlerimiz üzerinde %22 seviyesinde bir avantaj getirmiş olmasına rağmen maliyetlerimiz bugün Doğu Avrupa, Hindistan ve Kuzey Afrika ülkelerindeki maliyetlerin üzerindedir. Bu alanda yapılacak her türlü iyileştirme ülkemizdeki mühendislik altyapısının gelişmesine katkı sağlayacaktır.

Halit Süha Taşpolatoğlu, Roche:

Türkiye’deki Ar-Ge yatırımları daha ziyade jenerik ilaç veya yeni ilaç sunum şekilleri geliştirilmesi amaçlı olmaktadır. Uluslararası fi rmalar ise klinik çalışmalara ağırlık vererek Ar-Ge havuzundan daha fazla pay almaya çalışmaktadırlar. Ancak tüm dünyadaki yıllık 100 milyar $ Ar-Ge harcamasından ülkemizin alabildiği sadece 60 milyon $ civarındadır. Ülkenin güçlü altyapısı, tıp alanındaki kaliteli ve yetişmiş insan gücü ve nüfusu düşünüldüğünde bu rakamın ne kadar düşük olduğu anlaşılabilir.

Sung Yong Hong, Samsung:

“Yenilikçilik” Samsung için global bir girişimdir. Ar-Ge ağımız kapsamındaki merkezlerin 6’sı Kore ve 18’i ABD, İngiltere, Rusya, İsrail, Hindistan, Japonya ve Çin dâhil olmak üzere toplam dokuz ülkede faaliyet göstermektedir. Bu ülkelerin seçiminde; altyapısal gelişim düzeyi, bilimsel ve teknolojik tesislerin kullanılırlığı, eğitim ve işgücünün kalitesi, hükümetin Ar-Ge ve teşvik programlarına yaklaşımı gibi faktörler önemli yer teşkil etmektedir.

Jacques Nathan, Sanofi-Aventis:

Sanofi yeni tedavilere yönelik Ar-Ge çalışmalarını sadece kendi bünyesinde değil, üniversite ve biyoteknoloji şirketleri ile kurduğu ilişkileri üzerinden de sürdürmektedir. Türkiye’de endüstri sponsorlu klinik araştırmaların artış trendi son dönemde yapılan mevzuat düzenlemeleri ile güçlü bir ivme yakalayacaktır. İlaç piyasasında şeffaflık, netlik ve sürdürülebilirlik Ar-Ge yatırım ve harcamalarını çekebilmek için gereklidir.

Hüseyin Gelis, Siemens:

Uluslararası bir şirket için araştırma ortağı veya yeri seçerken en belirleyici unsur bilgi odağı bulmaktır. Türkiye’de bu merkezlerin eksikliği maalesef çok barizdir. Bu nedenle Türkiye içinde çoğu şirket daha çok geliştirme yönünde yatırım yapmaktadır. Pazarı değiştirecek devrimci ürünler ve buluşlar ise ancak dünya çapında bilgi ve teknoloji merkezleri sayesinde olabilmektedir.

İzzet Karaca, Unilever:

Üniversitelerimizde nanoteknoloji gibi belli bir alanda dünya çapında isim yapmış akademisyenler bulunmalıdır. Süreklilik adına ilişkiler kişisel boyuttan kurumsallığa dönüşmelidir. Döner sermaye sorunları giderilmeli ve üniversite-sanayi ilişkilerini destekleyen pratik modeller geliştirilmelidir. Bir diğer sıkıntı da teşviklerle alakalıdır. Aslında yapılan iş Ar-Ge olmasına rağmen ofis dışında geçirilen zamanla teşvikin neredeyse yarısı kaybediliyor. Teşvikin tamamını aldığımız takdirde ekip sayımızı rahatlıkla artırıp iki katına çıkarabiliriz.

Serpil Timuray, Vodafone:

Türkiye’nin Ar-Ge kapasitesini büyütmesi ve bir “Ar-Ge merkezi” olarak konumlanabilmesi için öncelikle uygun teşvik politikalarının uygulanması gerekmektedir. Ayrıca Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinde kayda değer bir artış olması için süreçleri etkin kılacak bir “ekosistem”in oluşması da son derece önemlidir. Bu ekosistemin önemli bir parçası, üniversite ve sanayi işbirliği olup, bu paydaşların birbirine yaklaşması, ulusal çapta bir politika olarak ele alınmalıdır. Üniversite kampüslerinde sadece teknokentler kurulması yeterli değildir. Üniversitelerde özel sektörün ihtiyacının en etkin nasıl karşılanacağına yönelik çözüm üreten platformlar oluşturulmalıdır. Kurulmakta olan “Teknoloji Transfer Ofisleri” bu yönde atılmış önemli bir adımdır.

 


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın