Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), TÜİK tarafından açıklanan Hanehalkı İşgücü Anketi Haziran 2013 dönem sonuçlarını değerlendirdi:

1) Haziran 2012 dönemi ile Haziran 2013 dönemleri arasında işsizlik oranı yüzde 0,8 puan artış kaydederek, yüzde 8,8 düzeyine ulaşmıştır. Ekonomik göstergelerin hızla bozulmasının, sıcak paranın yükselen piyasalardan çekilme eğiliminin, işsizlik verilerine etkilerinin gelecek dönemlerde daha da artacağı beklenmelidir.

2) Haziran 2013 dönemi için umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle (mevsimlik çalışanlar dahil) son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başı yapmaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı yüzde 8,8 değil, yüzde 14,85, işsiz sayısı da 2 milyon 525 bin değil, 4 milyon 591 bin kişi olarak gerçekleşti. İşsiz sayısı bir önceki yıla göre 544 bin kişi arttı. Geniş Tanımlı İşsizlik Oranı geçtiğimiz yıla göre yüzde 1,2 puan artış gösterdi.

Kadınlar için geniş tanımlı  işsizlik oranı yüzde 22, gençler için ise yüzde 27 oldu. Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde genel işsizlik oranı yüzde 18,2, işsiz sayısı 5 milyon 619 bin düzeyinde.

3)  İşgücüne katılım oranı kadınlar için yüzde 31,9 düzeyindedir. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işgücüne katılım oranı 1,3 puan artmıştır. Çalışma çağındaki her üç kadından yaklaşık olarak sadece biri ekonomik bir faaliyette çalışmaktadır. Resmi işsizlik oranı kadınlar için yüzde  10,8 olarak görülmektedir. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işgücüne katılan kadın sayısı 509 bin kişi artarken, bunların 179 bini yani yüzde 35’i işsizlik gerçeği ile yüzleşmiştir. Yeni işsizlerin yüzde  60’ı kadınlardır. Geniş tanımlı işsizlikte ise tablo kadınlar aleyhine daha da bozulmaktadır. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başı yapmaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı erkekler için 35 bin kişi azalırken, kadınlar için 292 bin kişi artmıştır. Buna göre geniş tanımlı işsizlerin sayısı kadınlar için 471 bin artarken, erkekler için sadece 85 bin kişi artmıştır. Buna göre yeni işsizlerin içinde kadınların oranı yüzde  85’e ulaşmaktadır. Kadınların işgücüne katılım talebi, açık ve gizli, artmakta, ancak işsizlik kadınların işgücüne katılımının önünde bir engel olarak çıkmaktadır. Kadınların çalışma hayatında tercih edilmemesinde kültürel nedenler kadar yasal güvencenin olmaması da önemli bir etmendir. Geniş tanımlı işsizlik verileri ile ele alındığında çalışma hayatına yeni katılmak isteyen kadınların yüzde 58’i ya iş bulamamış ya da umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramadığı için işgücü piyasalarının dışında kalmıştır.

Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Haziran 2013 dönemi için yüzde 14,1 ile yüksekokul mezunu erkeklerin yüzde 6,5’lik oranının iki katıdan fazladır. Bu kategoride yer alan kadınların işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 51 bin kişi artış göstererek 235 binden 286 bine yükselmiştir. Haziran 2006 döneminde yüksekokul mezunu kadın işsiz sayısı 177 bin düzeyindeydi. Umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramayan yüksek okul mezunu kadın sayısı da 126 bine ulaşmaktadır. Lise ve üzeri eğitime sahip olan kadınlarda resmi işsizlik yüzde  16,4 ile resmi kadın işsizliğinin 5,6 puan üzerinde gerçekleşti.

Başta umudu kesik olanlar olmak üzere son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ancak işe başlamaya hazır olduğu halde işsiz sayılmayanların yüzde  61’i kadınlardır. Geniş tanımlı işsizlik kadınlar için yüzde  22 oranındadır.

Referans haftasında 1 saat ile 16 saat arasında, ayni ya da nakdi gelir, sosyal güvence, yol parası, cep harçlığı, bahşiş vb. karşılığında bir iktisadi faaliyette bulunan kişiler de istihdamda sayılmaktadır. Bu durumda çalışanların sayısı 1 milyon 311 bin kişidir. Üçte ikisi kadınlardır.

Kayıtdışı çalışan kadınların toplam çalışan kadınlara oranı yüzde 48 seviyesindeyken, kayıtdışı çalışan erkeklerin toplan çalışan erkeklere oranı yüzde 31 seviyesindedir.

4) Gençlerde de tablo son derece kötüdür. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre resmi işsizlik oranı 1,4 puan artarak yüzde 17,1’e yükselmiştir. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ancak işe başlamaya hazır olduğu halde işsiz sayılmayan gençler dahil edildiğinde bu oran yüzde  26’ya ulaşmaktadır. 822 bin işsiz gence karşı 615 bin çalışmaya hazır ancak umutsuzluk başta olmak üzere çeşitli nedenlerle iş aramayan genç bulunmaktadır. Eksik ve yetersiz istihdam edilenlerle genç işsizliği yüzde  30’a ulaşmıştır. Yeni resmi işsizlerin yüzde 36,8’i, geniş tanımlı işsizlerin yüzde 34’ü 15-24 yaş genç işsizliğinden kaynaklanmaktadır.

5)  Güvencesiz çalışma da artmaya devam etti. 2008 yılı Haziran dönemi ile karşılaştırıldığında geçici çalışanların sayısı yüzde 40 artarak, 1 milyon 641 bin kişiden 2 milyon 275 bine yükseldi. Krizden bu yana istihdama yeni katılan her beş kişiden biri geçici bir işte çalışma hayatına dahil oldu. Bu durum artık geçici çalışmanın temel istihdam biçimlerinden biri haline geldiğini gösteriyor. Geçici çalışmanın yaygınlaştırılması hükümetin istihdam stratejisi açısından bir amaç olarak değerlendiriliyor. Geçici bir işte çalışan işçiler için işsizlik oranı ise yüzde 28 olarak gerçekleşti.

6) Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmıyor. İşgücüne katılım oranı Haziran 2013 dönemi için yüzde 51,9 düzeyinde. İşsiz sayılmayan umudu kesik işsizlerin sayısı ve ev içi emeğin görünmez olmasının sonucunda açığa çıkan bu durum, Türkiye’de işsizliği olduğundan düşük gösteriyor. Nitekim geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işgücüne katılım oranındaki yüzde 1,1 puanlık artış yaratılan istihdama karşın işsizliği yükselten etmenlerden biridir. AB ülkeleri için EUROSTAT 2011 yılı verilerine göre işgücüne katılım oranı yüzde 71,2 düzeyinde. Türkiye’de iş isteyenlerin ve istihdam edilenlerin oranı (işgücüne katılım) AB-27 ortalaması kadar olsaydı, Türkiye 10 milyon 719 bin kişiye daha ilave iş yaratmak zorunda olacaktı. Bu kişilerin iş bulamaması veya kendi işini kuramaması halinde işsiz sayısı 13 milyon 244 bin olacaktı. Buna göre işsizlik oranı ise yüzde 33,5 düzeyine çıkacaktı. (Türkiye için hesaplamada 65 yaş üzeri, TÜİK ve Eurostat istatistikleri arasındaki uyum problemi nedeni ile hesaplamaya dahil edilmiştir. Oransal olarak artışlar tüm hesaplamaları etkileyeceğinden, değişiklik çok sınırlı düzeyde kalacaktır. Miktarlarda değişiklik olabilir.) .

Türkiye’de uygulanan küresel rekabet ideolojisi ekseninde şekillenen ekonomi ve istihdam politikaları ile çalışma hayatı işçiler ve emekçiler için adeta bir cehenneme dönüşmüş durumdadır. Çalışma sürelerinin son derece uzun, ücretli izin hakkının son derece sınırlı olduğu koşullarda işsizlik verilerinin olduğundan daha düşük görünmesinin temel nedeni işgücüne katılım oranlarındaki düşük seviyedir. Bir yandan işgücüne katılım oranlarını yükseltirken, öte yandan işsizlik verileri ile mücadele etmenin yegâne yolu, gelir kaybına yol açmaksızın haftalık çalışma sürelerini azaltmaktan geçmektedir. Buna karşın sermaye çevreleri istihdam yapısının niteliğini bozarak, yani yoğun çalışma koşulları altında, daha kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırarak bu süreci kendileri için avantaja çevirmek istemektedir. Hükümet işveren çevrelerinin bu taleplerini Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ile programlaştırmıştır. Ucuz işgücü için, taşeron çalışmayı yaygınlaştırmayı, kıdem tazminatını fona devrederek orta vadede ortadan kaldırmayı, kölelik bürolarını hayata geçirmeyi hedefleyen bu belge, işsizlik verilerindeki artışla birlikte daha sık gündeme gelecektir. İşsizlikle mücadeleyi, çalışma koşullarını kötüleştirerek, ücretleri düşürerek çözmeye çalışan bu anlayışa karşı durulmalıdır. Bu strateji işsizliğin “ne iş olsa yaparım” başlığı altında gizlenmesi stratejisidir.

Bu süreçte kadınları esnek çalıştırma biçimleri ile güvencesiz ve kuralsızlık zemininde, mümkünse ev içi üretim ile çalışma hayatına katmak, nitelikli işler de ise işsizlik bariyerleri ile çalışma hayatının dışında tutmak bir eğilim olarak görülmektedir. Böyle bir süreçte kadınlar “daha çok çocuk yapsın” diye çeşitli düzenlemeleri gündeme getirmek doğru değildir. Haklar ve güvenceler “çocuk” tartışmasının dışında genişletilmelidir. Kadınların çalışma hayatına katılımın sağlanması ve çalışma hayatında kalmalarının güvence altına alınması için iş güvencesine ve bakım hizmetlerinin kamusal bir sorumlulukla ele alınmasına ihtiyaç vardır. İnsanların kişisel tercihleri siyasal iktidarın politika malzemesi olarak ele alınamaz.

İşsizlikle gerçek mücadele için;

  1. Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir.
  2. Herkese en az 1 ay ücretli izin hakkı tanınmalıdır.
  3. Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygulanmalıdır.
  4. Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, sendikal barajlar, noter şartı kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır
  5. Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalıdır
  6. Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır.
  7. Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdam engellenmelidir
  8. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.  Kadın erkek ayrımı yapmaksızın 50 çalışanın üstündeki her iş yerinde kreş açılmalı, devlet kreşlerinin çocuklar için yaş sınırı olmadan, ücretsiz ve 7/24 açık olmalı, yaşlı ve hastalar için, yine ücretsiz, 7/24 açık, çalışanlarının yarısı erkek olan bakım evleri açılmalıdır.

sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın