Tuğba Özay / İntegral Menkul Değerler >> Yaz başında sermaye çıkışlarıyla gündemden düşmeyen gelişen piyasalarda son günlerdeki yükselişler dikkat çekiyor. Çin Başbakanı Li Keqiang’dan gelen açıklamalarda ülkenin bu yılki ekonomik hedeflerini tutturacakları yönündeki emin konuşmaları, kazançların ön plana çıkmasına sebep oldu. Çin ekonomisi yılın ilk yarısından bu yana istikrarlı kalkınmayı sürdürüyor. Son günlerde beklentileri karşılayan Çin verileri de bu istikrarlı kalkınmayı destekliyor. Çin’de hem enflasyonun hem de dış ticaret rakamının beklentilerle uyumlu gelmesi, dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor.

Son aylarda FED’in tahvil alımlarını azaltacağı yönündeki açıklamalar şüphesiz en çok gelişmekte olan piyasaları etkilemiş ve sermaye çıkışlarını hızlandırmıştı. Ancak gelişmiş ülkelerin sorunlarının yavaş yavaş çözülmeye başlaması ile 2008’den bu yana gelişmekte olan piyasalarda yaşanan sermaye girişleri tersine dönmeye başladı ki bu da küresel toparlanma için yeni bir tehdit anlamına geliyor. Son yıllarda borç seviyesinin yükselmiş olması, finansal şoklara karşı kırılganlığı arttırıyor.

Türkiye gelişmekte olan ülkelerden pozitif ayrışıyor

Gelişmekte olan ülkelerle ilgili belirsizlikler devam etse de bu piyasalara ilişkin büyüme beklentileri hala çok yüksek. 2003’te başlayan yükseliş dalgasıyla MSCI (Gelişmekte Olan Piyasalar Endeksi) beş yıl boyunca çift haneli rakamlarda getiri sundu. Kazanç her yıl için yüzde 37’nin üzerinde seyretti. Aynı dönemde S&P 500’ün getiri oranı ise yüzde 13 idi. 2008 krizi sonrası yüzde 53 değer kaybeden endeks, 2009’da elde ettiği yüzde 79’luk kazançla yeniden hayata döndü.

2009’dan bu yana ise gelişmekte olan piyasalarda karışık bir seyir izliyoruz. MSCI Endeksi 2010 ve 2012’de yüzde 19 değer kazanırken, 2011’de yüzde 18 değer kaybederek yıllık getiri oranını yüzde 5’e düşürdü ki bu oran S&P 500’ün getiri oranının yarısıydı.

Bu yıla baktığımızda ise yılbaşından bu yana yüzde 8,5’luk bir değer kaybı görüyoruz. Bu değer kaybında özellikle Çin büyümesinin yavaşlaması, emlak balonu ve finansal düzenlemelerin zayıf olması gibi faaliyetlerin büyük payı var. Hindistan’a baktığımızda, tüketici fiyatları yüzde 10 artmış durumda. Diğer yandan da para birimlerindeki değer kaybı, para politikalarının ve düzenlemelerin zayıf olması gibi konularla savaşılıyor. Brezilya’da ise durumlar çok farklı değil. Brezilya’da da yüzde 6 olan enflasyon en önemli sorunlardan biri. Yılbaşından bu yana yüzde 12 değer kaybeden Real, yüksek borçlanma maliyetleri ve yüzde 8 olan gösterge faiz oranları da diğer sorunlardan bazıları.

Bu piyasaları 2008 krizi sonrası itibariyle incelediğimizde, büyüme performansları açısından Türkiye’nin bu BRIC ülkelerinden pozitif ayrıştığını söyleyebiliriz. Büyüme performansları açısından karşılaştırdığımızda 2009 yılından bu yana Çin yüzde 0,10, Rusya yüzde 0,23, Brezilya yüzde 0,49, Endonezya yüzde 0,9 büyüme gösterirken, Türkiye’de bu oran yüzde 1,29 olarak dikkat çekiyor. Hindistan da ise yüzde 0,07 oranında bir daralma söz konusu.

Gelişmekte olan piyasalar oldukça yüksek bir çalışan nüfusa sahip. Diğer yandan, altyapı çalışmaları ile yabancı yatırımlar devam ediyor ve hem işgücü hem doğal kaynaklar açısından kullanılmamış ciddi rezervler var. Çin, son açıklanan veriler ile zorlu süreci atlatmış görünüyor ve yılın ikinci yarısında büyümeye hazırlanıyor. Bu ülkelerde büyüyen emlak balonu, finansal düzenlemelerin zayıf olması, enflasyon ve para birimlerindeki değer kaybı gibi sorunların risk yarattığına elbette şüphe yok. Ancak uzun vadede bakıldığında büyüme potansiyelleri ve yukarı yönde sahip oldukları alan halen çok yüksek.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın