Tayfun Bayazıt, iş dünyasının duayen isimlerinden biri. 30 yılı aşkın kariyerinde başta bankacılık olmak üzere holding yapılarında da deneyimi var. Citibank, Yapı Kredi, İnterbank, Dışbank, Fortis, Doğan Holding ve Koç Holding deneyimlerinin yanı sıra 2012’den bu yana Marsh&McLennan Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı. Aynı zamanda son iki yıldır kendi adını taşıyan danışmanlık şirketini yönetiyor. Dört şirkette “bağımsız yönetim kurulu üyesi” olarak görev yapıyor. Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) tarafından yayınlanan Popüler Yönetim Dergisi (PY) son sayısında Bayazıt ile “dolu, hızlı, parlak ve ilginç” kariyer ve liderlik öyküsünü konuştu.
Tayfun Bayazıt, başta bankacılık olmak üzere Türkiye’de büyük kurumların tepe yönetiminde görev almış, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarında da çok aktif bir işadamı. Ankara Atatürk Lisesi sonrası ODTÜ Makine Mühendisliğine girdi, iki yıl sonra ABD’ye gitti, Columbia Üniversitesi’nde Finans ve Uluslararası İlişkiler alanında MBA yaptı. Bankacılık kariyerine Citibank’ta başladı. Ardından Çukurova Grubu’nda Yapı Kredi Bankası’nda Genel Müdür Başyardımcısı, İnterbank’ta Genel Müdür ve grubun İsviçre’deki bankası Banque de Commerce et de Placement S.A.’de CEO olarak çalıştı. 1999’da Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Dışbank Murahhas Azalığına getirildi. İki yıl sonra Dışbank CEO’su oldu. Fortis’in Dışbank’ı satın almasıyla Fortis Türkiye CEO’luğuna getirildi. 2007’de Yapı Kredi’ye Murahhas Üye ve Genel Müdür olarak geri döndü. Yapı Kredi’deki görevinden “kendi işini kurmak için” ayrıldı, Ağustos 2011’de “Bayazıt Danışmanlık Hizmetleri”ni kurdu. Eylül 2012’de Marsh&McLennan Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı oldu.
Ailenizden söz eder misiniz?
Babam (Rıfat) yüksek petrol mühendisi, annem (Günsel) evkadını. Bir kardeşim var (Tarık).
Okurken hangi mesleğin hayalini kuruyordunuz?
Liseden beri mühendis olmak istiyordum. Babam da mühendisti. Matematik ve fizik derslerim iyiydi. İyi öğrenci tıp ve mühendislik okur diye bir algı vardı.
Okul yıllarında sosyal faaliyetlerde bulundunuz mu?
Sporla ilgilendim, basketbol oynadım, İngilizce dışında Almanca öğrendim.
ODTÜ’de okurken ABD’ye gitmişsiniz, neden?
ODTÜ dönemim siyasi çalkantıların, boykotların olduğu zamana rastladı. Zor zamanlardı, çok sancılı dönemler yaşadık. ABD’ye gittim, tam burslu okudum ve sonra Columbia Üniversitesi’nde MBA yaptım. ABD’de toplam 5 yıl kaldım. New York’ta Citibank’da işe alındım ama banka Türkiye’de de açılınca döndüm.
Neden Citibank’ı istediniz?
Benim kurguladığım kariyer mühendislik, işletme ve üretim konusunda çalışmaktı. Citibank ben onlara başvurmadan teklif yaptı. Bir Columbia mezunu olan John BernsonTürkiye’de bankanın başına getirilmişti ve birlikte çalışmayı o teklif etti. Üniversite son sınıfta part time bir perakende şirketinde çalışıyordum. “Kaç iç çamaşırı bir pakette optimal satılabilir” gibi işler yapıyordum. Teklifi yapan John’a “Bankacılığı ve Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorum. Gelirsem seni ararım” dedim. Türkiye’ye döndüğümdeTekfen, Arçelik, Enka, Otosan gibi şirketlerle görüştüm.Bir de Citibank’auğrayayım dedim. Çalışma atmosferini çok beğendim. Birkaç büyüğüme danıştım. Teklifi kabul ettim ve Atina’ya bankacılık eğitimi almaya gittim. Columbia Üniversitesi’nde de uluslararası bankacılık dersleri almıştım ve hoşuma gitmişti.
Bankacılığı cazip kılan ne oldu?
Türkiye’de bakir bir alan olması nedeniyle hızlı yükselme imkanı bana cazip geldi. Ayrıca bankacılık birçok sektörle ilgileniyor. Daha sonra farklı bir sektöre dönsem bile Citibank gibi butik bir bankada finansal bir operasyonun tüm evrelerini daha kolay öğrenebileceğimi düşündüm. Bankacılıkta 30 yıl kalırım diye başlamadım ama girdim. Geniş bir yelpaze sunuyor olması beni çekti.Citibank’ta 3.5 yıl kadar çalıştım.
Ne olarak girdiniz? Ne olarak çıktınız?
Yönetici asistanlığından başlıyorsunuz. Temel bankacılık eğitimi aldıktan sonra Kredi Komitesi Üyesi olabileceğiniz bir sistem var. Kıdeminize göre imza atma hakkınız oluyor. Müdür yardımcılığı ve son olarak bankadan müdür olarak çıktım.
29 yaşında Hüsnü Özyeğin’den genel müdür yardımcılığı teklifi aldı
Bir ekibin başına geçince neler hissettiniz?
Bildiğimiz klasik ekip başı olmaktan farklı bir liderlikti. Benim sorumluluğum altında bir portföy vardı. İlk gelenlere hemen iyi müşteriler verilmiyor. Bu yüzden bankada ekmeği biraz taştan çıkartmak gerekiyor. Zor veya daha önce bankayla sorun yaşamış iki üç müşteriyi, kendi ilişkilerimle ve biraz atak davranıpCitibankportföyüne kazandırdım. Portföy genişledikçe bütçe hedefleri de büyüdü. Büyük bir finansal kurumun kuralları çerçevesinde kendi işlerimi nasıl geliştireceğimi gördüm. Hazine ve operasyon taraflarını öğrenmek çok önemli. Operasyon işlevini öğrenmeden iyi bir bankacı olunamayacağını öğrendim. Yeni mezunlar bir an önce kariyerlerinde yükselmek istiyorlar. Operasyon, hazine ve pazarlama işlevlerini detayı ile müşteri gözü ile görmeden iyi bir bankacı olamazsınız.
Citibank’tan neden ayrıldınız?
29 yaşındayken(o zamanki Genel Müdür) Hüsnü Özyeğin’den Yapı Kredi Bankası içinGenel Müdür Yardımcılığı teklifi geldi. Yapı Kredi’deolmayan Hazine departmanını kuracaktım. Benim yerimde kim olsaydı bu fırsatı değerlendirirdi.
O sizi nereden buldu? Nasıl kabul ettiniz?
Herhalde çevresine sordu. Hazine işine çok hakim olmadığımı söyledim. “İngiltere’ye gidersin, eğitim alırsın 2 hafta perakende bankada hazineoperasyonu nasıl olur öğrenirsin” dedi, ben de gittim. İki haftada öğrenilecek gibi değildi. Çok kopuk çalışıyorlardı, birbirlerinin ne yaptığından haberleri yoktu. Parçaları bilen insanlarla bu işi inşa edebileceğimizi gördüm. Bir de tabii birçok Türk bankasında aynı sorun vardı. Aktif-pasif yönetimi dediğimiz olay yeni bir şeydi. Faizlerve kurlar önce sabit sonra da kontrol altındaydı. Yapı Kredi’de Türk parası ve döviz yönetimleri farklı binalardaydı ve birbirleriyle konuşmuyorlardı. 29 yaşındaki bir adamın 50-55 yaşlarındaki çalışanlara bu işin nasıl olması gerektiğini anlatması zordu. Ama herkes bankacılığın ne kadar hızla değiştiğinin farkındaydı. Dolayısıyla seksenli yıllarda bankacılıkta da çok şey değişti ve o dalganın başında olmak büyük bir fırsat idi. Bu yüzden kendimi çok şanslı addediyorum. Normalde Citibank’ta 3-4 yıl tecrübe edinmiş birisi hemen bankacılıkta yöneticilik seviyesine gelemez ve gelmemeli de ama o zaman bunları yapabilecek çok fazla yetişmiş elemanyoktu. Bu yüzden şanslıydık.
Yapı Kredi’den sonra yolunuza nasıl devam ettiniz?
13 küsur yıl Çukurova Grubu bankalarında çalıştım. Yapı Kredi’den sonra İnterbank’ın başına geçtim. Banka satıldıktan sonra İsviçre’ye gittim.
İsviçre’ye neden gittiniz?
İnterbank sonrası ne yapacağımı düşünürken Çukurova patronu Sayın Karamehmet’ten “İsviçre’de bir bankamız daha var, git onu büyüt” teklifi geldi. 4 yıl orada kaldım.
Bankayı büyüttünüz mü?
Müşteri portföyünühem coğrafi hem de sayısal olarakbüyüttük. Ticaret finansmanı ve özel bankacılık iş kolları arasında sinerji yaratarak büyüttük. Şu anda eski Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Naci Sığın başarıyla bu görevi idame ediyor; banka 50. yılında ve büyümeye devam ediyor.
İsviçre’ye gitmek aileniz açısından nasıl bir karar oldu?
Eşimin annesi İsviçreli olduğu için de kolay oldu. Cenevre aile hayatı ve özellikle çocuk yetiştirmek için güzel bir ortam. Cenevre’ye gideceğimi duyan nerdeyse herkes çok sıkıcı olacağı öngörüsünde bulundu ama öyle olmadı. Avrupa başkentlerine çok yakın, merkezi bir konumu var. Yeni arkadaşlar edindik. Orada bankacılık ve ticaretle uğraşan hayli kalabalık bir Türk camiası da var. Çok keyifli bir 4 yıl geçirdiğimi söyleyebilirim.
Beyin avcıları değil, Aydın Doğan buldu
Oradayken, “Geri döndüğümde Türk iş dünyası beni unutmuş olur” gibi bir kaygınız oldu mu?
O değil de dört yıl orada kaldıktan sonra daha fazla kalırsam kendime bir şey katamayacağım endişesine kapıldım. 1999 yılında Doğan Grubu’nun teklifini kabul ettim. Gelen teklife göre Doğan Grubu’nda Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Dışbank’ta Murahhas Aza olacaktım. Hem Doğan Grubu’nda işleri geliştirme hem de bankanın büyümesine katkıda bulunmamsöz konusuydu.Bankanın başında başarılı bir CEO vardı. Bu iki işi yapabilmek bana cazip gözüktü.Döndükten sonra teklifi kabul edip Doğan Grubu’nda işe başladım.
Beyin avcıları mı buldu sizi?
Hayır, Aydın Bey’in (Doğan) kendisi buldu.
Bankacılığın en zor dönemlerinde yöneticilik yaptınız. Birleşmeler, satın almalar, krizlerle dolu bir dönemdi. Bu dönemde sizi en çok zorlayan şeyler nelerdi?
30 yıllık bankacılık kariyerine dönüp baktığım zaman son 10 yılın her açıdan en yoğun dönem olmasına rağmen en keyiflisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu dönemde de satın almalar, entegrasyon süreçleri, hızlandırılmış projeler gibi yoğunluklar oldu ama önceki dönemde de piyasaların fazla zorlandığı ve belirsizliklerin hakim olduğu doğru. Önce Hazine’nin başındaydım, sonra Kurumsal Bankacılıkta ve sonra da bankanın tepe yönetiminde. Aslında o yıllarda bankacılıkta aranan en önemli yeti iyi ve doğru aktif-pasif yönetimi yapabilmek, insan kaynağını iyi yönetebilmekti. O zamanlar, perakende bankacılıkta büyüyelim, tüketiciye şunları sunalım gibi konular öncelik sırası alamıyordu.Çünkü fırsatları kollarken gemiyi bir yere çarpmadan götürebilmek gerekiyordu. 80’lerde 90’larda banka Genel Müdürleribu yüzden çoğunlukla hazinecilerden çıktı. Şimdi ise tüketiciye dokunmayı, insan kaynaklarını yönetmeyi iyi bilenler tercih ediliyor.
2011’de Koç Holding’den ayrıldığınızda bu ayrılık “sürpriz” olarak algılandı. Sürpriz bir ayrılık mıydı, planlı mıydı?
Planlı oldu. 1998’den beri kendi işimi kurmayı planlıyordum. Bu arayış çoğu zaman işten kafamı kaldıramamama rağmen 2011’e kadar devam etti. Hissedarlarla birlikte bu işin ne zaman olacağı ile ilgili bir karara vardık. Hissedar başarı olduğu sürece sizi işin başında ister. Sorumlu bir yönetici iseniz yerinize birini yetiştirmeden gidemezsiniz, bir anda kurumu ortada bırakamazsınız. Herkes bir yana kuruma karşı bir sorumluluğunuz var. Devam eden, üzerinde çalıştığınız projeleri yarıda bırakıp gidemezsiniz. Ben ayrılmadan epey önce bu niyetimi anlattım. Türkiye’de bu çok görülen bir şey değil ama gelişmiş kurumlarda buyedekleme süreci planlı oluyor. Tepe yöneticiheyecanını kaybedip veyasıkılıp başka bir şey de yapmak isteyebilir. Ben de yerime gelecek kişiyi bulup önerdim veöyle ayrıldım.
Kendi işiniz konusunda beklentiniz neydi?
Kendi ajandamı kendim tayin edebileceğim, istediğim konulara odaklanabileceğim daha fazla stratejik düşünmeye vakit harcayabileceğim bir düzen istiyordum. Emekli olmak için henüz erken olduğunu düşünüyorumve enerjim olduğu sürece de çalışmak istiyorum. Artık ajandamı kendim belirliyorum. Haftada üç gün katılmam gereken komiteler yok, haftada iki gün hesap vermem gereken hissedarlar yok.
2012’de Marsh&McLennanGrubu’nun(MMC) Yönetim Kurulu Başkanı oldunuz. Teklifi neden kabul ettiniz?
Bu teklif geldiğinde başta anlamaya çalıştım. MMC yaklaşık12 milyar dolarlık cirosuyla dünyanın en büyük strateji ve risk yönetimi danışmanlığı grubu. Yüzde 40 payı ile Türkiye’nin en büyük brokerlik şirketi. Bunun ötesinde kurumun vizyonu olarak büyüme potansiyeli olan ülkelerde ülke yönetim kurulu başkanlarıyla kurumun gelişiminişekillendirme hedefleri koymuşlar. Bana bu tarafı cazip geldi yoksa bir finans kurumu yöneticiliği veya danışmanlığı icra etme gibi bir niyetim yok, onu 30 yıl yaptım. Ama şirketin vizyonuna katkıda bulunmak veiş geliştirme tarafı için bir şeyler yapmak beni tatmin ediyor. Haftada bir gün MMC’deki ofisimde olma dışında gerekirse toplantılara katılıyorum.
Bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak 4 şirkette görev yapıyor
Bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak kaç şirkette görev yapıyorsunuz?
4 şirkette görev yapıyorum: TAV, Migros, Doğan Holding, Tam Factoring
Onlara ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?
Gerektiği kadar. Halka açık olup komite sorumlulukları yüklenilen üç tanesi Migros, TAV, Doğan Holding’e biraz daha fazla zaman alıyor. Denetim, risk yönetimi ve kurumsal yönetim komitelerinde sorumluluklarım var. Hepsinin kurumsal yönetim yaklaşımları farklı.
Kurumsal yönetime farklı yaklaşım nasıl oluyor?
Kurumsal yönetim bir evrim. Bazı şirketler bu evrimin daha ileri aşamasında bazıları ise gerisinde. Bağımsız yönetim kurulu üyesi için de çok kolay olmayan bir süreç. Bazı şirketler bunu çok iyi anlıyor, bazıları ise hiç anlamıyor ama regülasyon bu işi gerekli kıldığı için uygulamaya koyuyor. Bu kez de bağımsız yönetim kurulu üyesi için zor bir süreç oluyor. Eğer şirket bu evrimin ileri safhasındaysabağımsız üyelerin faydası var.
Bağımsız üyelik de yapmak büyük bir beceri değil mi?
Maddi tarafı çok gerilerde, burada bir manevi tatmin var. Bazı yönetim kurulu üyeleri kendi birikimlerini, deneyimlerini şirketin daha iyiye gitmesi konusunda kullanabiliyorsa, şirket de bunu kullanmaya elverişliyse karşılıklı bir tatmin oluşuyor. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin de katkıda bulunması için de şirket yönetim kurulunun sağlıklı bir tartışma platformu yaratması gerekiyor. “İyi” bir bağımsız yönetim kurulu üyesinden yararlanmamak şirketler için büyük bir kayıp. Şirketin yapısını anladıktan sonra şirketi hedeflerine götürebilecek kişilerin seçilmesi çok önemli. Değişik geçmiş ve altyapıları olan insanların bağımsız yönetim üyesi olması çok sağlıklı.
Bağımsız yönetim kurulu üyeliğinin geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bence bağımsız yönetim kurulu üyelerine talep artacak. Bu kuralı layıkı ile uygulamayan şirketler dahi bunun faydasını anlayacaklar. Gelişmiş ekonomilerde bazı şirketlerde 9-10 bağımsız üye olabiliyor. Bu insanlar şirketten farklı biri olarak düşünmüyorlar, şirkete fayda sağlayacak şekilde çalışıyorlar.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.