TUĞBA ÖZAY >> İntegral Menkul Değerler Araştırma Departmanı, Analist >>Avrupa Bölgesi?nde etkin olan politik ve ekonomik belirsizlikler başta Avrupa ekonomisi olmak üzere tüm dünya ekonomilerini de etkiliyor. Avrupa?daki yönetim sıkıntıları, farklı birçok siyasi ve ekonomik yapıyı bir arada barındırması sebebiyle ortaya çıkan risk faktörleri dünya ekonomisine yön veriyor.
Avrupa, 65 Trilyon Dolarlık dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturuyor. Bu yüzden bu bölgeden yansıyacak ekonomik tabandaki en mikro ölçekli zayıflık bile tüm dünya için önemli riskler taşıyor. Bu noktada Avrupa?nın doğru stratejiler belirleyerek, büyümeyi destekleyecek politikalara yönelmesi gerekirken, bölgedeki ekonomik krizde en büyük etken merkezi bir yönetim ve hazinenin olmaması olarak görünüyor.
Euro Bölgesi?nde ABD ve diğer birçok ülkede etkin olarak çalışan ve hazine görevini görebilecek bir organizasyonun olmaması bölgenin borçlanma imkânlarını sınırlıyor. 2008?de küresel kriz ABD?de piyasalara ilk vurduğunda, ABD Hazinesi?nin direkt müdahalesi ve FED?in etkin para politikasının meyvelerinin geçen 4 sene içerisinde sonuç vermeye başladığını gördük. Avrupa?da ise, hem siyasi hem ekonomik tedbirlerin zamanında ve etkili bir şekilde alınmaması, bugün durumun daha da kötüleşmesine yol açtığını gösteriyor.
2013 ile sular biraz durulmuş gibi görünse de aslında temel noktalarda gerekli düzeltmelerin yapılmaması ve sadece geçici çözümler ile zaman kazanılmış olması, Euro Bölgesi’nde borç krizinin çözümsüz olabileceğine dair kaygıların arttığı görülüyor. Avrupa Bölgesi?nde 17 ülke ve farklı 17 ekonomik politika var. Burada kilit noktayı Euro oluşturuyor. Tek çözüm ise ortak ekonomik planları ve ortak ekonomik yönetimi sağlamak gibi görünüyor. Diğer bir deyişle tek maliye bakanı ve tek merkez bankası?
Avrupa?da son zamanlarda beklentilerin altında açıklanan makroekonomik veriler ve düşen yaşam standartları, Euro Bölgesi?nde tüketici güveninin düşmesine sebep olurken, büyümenin daralma gösterdiğinin de sinyalini veriyor. Euro Bölgesi?nde halk, kemer sıkma politikalarının aksine büyümeyi destekleyici programların sunulmasını talep ediyor. Merkezi bir yönetimin ve tek bir hazinenin olmaması ve makroekonomik yavaşlamalar, son dönemlerde Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Draghi?yi biraz daha zora sokuyor.
Makroekonomik açıdan Avrupa Bölgesi?ni ele aldığımızda Almanya?da sanayi üretimi Mart ayında beklenmedik bir şekilde arttı ve artışını ikinci aya taşıdı. Bu durum, Avrupa?nın en büyük ekonomisinin büyümeye dönmekte olduğu işaretlerine katkıda bulundu. Sanayi üretimi Mart ayında, yüzde 0.6 artış gösterdiği Şubat ayına göre yüzde 1.2 genişledi. İmalat ise sektördeki toparlanmanın ikinci aya taşındığını gösterdi. Gösterge tahviller, hükümet verilerinin Almanya endüstriyel üretiminin Mart ayında beklenmeyen bir şekilde yükseldiğini göstermesinin ardından bölgenin en güvenli varlığına olan talebin düşmesi ile birlikte tırmanışını azalttı.
Bu hafta içerisinde yapılacak Maliye Bakanları toplantısı dikkatleri üzerine çekerken, önümüzdeki günlerde Avrupa’nın resesyonunda ikinci yılına girmesi ve finansal piyasalardaki ayrışmanın AMB’nin rekor düşük düzeydeki borçlanma maliyetlerinin, onlara en çok ihtiyacı olan ülkelere ulaşmasını önlemesinden ötürü Draghi, faiz kırmayı ve sıradışı önlemleri kullanmayı tercih edebilir.
FED parasal genişlemeye esnek yaklaşmaya devam ediyor
Dünyanın en büyük ekonomisi ABD?de Başkan Obama?nın bütçe açığının azaltılması ve harcama kesintileriyle birlikte vergilerdeki açıkları kapayan ve indirimleri sınırlayan yeni bir kazanca ihtiyacı olduğunu söylemesi, ABD piyasasındaki kötümser havayı bir kez daha gözler önüne seriyor. ABD?nin, enflasyon oranı hala FED?in hedefi olan yüzde 2’nin altında seyrediyor. Fakat ABD ekonomik büyümesi, işsizlik için belirlenen yüzde 6,5 hedefini tutturmak için henüz yeterince güçlü değil. İşsizlik oranı geçtiğimiz ay yüzde 7,7 olurken, tüketici fiyat endeksindeki artış ise yüzde 1,2 olarak gerçekleşmişti.
Diğer yandan, bir süredir iyileşme gösteren konut sektöründe ise ilerlemelerin devam ettiğini fakat bir süredir düşük seviyelerde devam eden inşaat harcamalarının mortgage?lardaki sıkı kredi standartlarından olumsuz etkilendiğinin açıklandığı FED?in FOMC tutanakları, genel olarak ABD?nin ekonomik toparlanmasının zayıf da olsa devam ettiğine işaret ediyor. FED Başkanı Bernanke, sürekli olarak sürdürülebilir makroekonomik toparlanmayı elde edebilmek için istihdamın istikrarlı bir şekilde artış sergilemesi gerektiğini belirttiği son günlerde, bu olumsuz sonuçlanan veri piyasaları hayal kırıklığına uğratıyor.
FED Açık Piyasa Komitesi’nin bazı üyeleri, ABD Merkez Bankası?nın, tahvil alım programını bu yılın ilerleyen döneminde daraltması ve yıl sonunda da durdurması düşüncesinde. FED, son toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Mart ayındaki toplantıda tahvil alım hızının yavaşlatılmasının zamanlamasını tartışmasının aksine, ekonomik koşulların değişmesine bağlı olarak, varlık alımlarını artırma ya da azaltmaya hazır olduğunu kaydetti.
Bernanke, dört yıllık ekonomik genişleme döneminde 11,7 milyon Amerikalının halen işsiz kalmaya devam etmesi ile birlikte, istihdamı artırmaya yönelik çabalarında ısrar ediyor. FED, tahvil alımlarının istihdam piyasası görünümünün kayda değer bir şekilde iyileşme gösterene kadar devam edeceğini, ayrıca hedef faiz oranını, işsizlik oranı yüzde 6,5’in üzerinde kaldığı ve enflasyon görünümünü yüzde 2,5’i geçmediği sürece sıfır seviyesi yakınlarında tutmayı planladığı yolundaki önceki açıklamasını değiştirmedi. Bu hafta içerisinde açıklanan işsizlik başvurularındaki düşüş ABD?ye umut olurken, işverenlerin ekonomik görünüme yönelik beklentilerinin pozitif olduğu sinyalini verdi.
Büyüme hızı ve işsizliği düşürme çabaları, FED yetkililerinin neden varlık alım planından vazgeçmediklerini gösteriyor. FED tarafından gelen açıklamalar dikkate alındığında, ABD?nin ekonomik toparlanmasının devam ettiği fakat parasal genişlemenin de devam etmesi gerektiği mesajlarının verildiği düşünülürse, ABD?de FED?in parasal genişlemesinin en erken 2013?ün son çeyreğine kadar devam edebileceğini ve parasal genişlemede kesintiler yapılacak ise, 2014?e girilirken bu durumların gerçekleşebileceğini gösteriyor.
Türkiye büyüme hedeflerinde kararlı
Geçtiğimiz haftalarda açıklanan Türkiye TÜFE verisinin aylık yüzde 0,42 arttığını, yıllık bazda ise yüzde 6,13 olarak gerçekleştiğini görmüştük. Özellikle TÜFE?nin beklenen seviyeden düşük çıkmasının ardından AB komisyon raporunda küresel bazda özellikle Euro Bölgesi büyüme tahminlerinin aşağı yönlü çekilmesine rağmen Türkiye’nin 2013 büyüme tahminini yüzde 3’ten 3,2’ye yükseltmesi ve JP Morgan tarafından yapılan açıklamada yatırımcılara Türk hisse senetlerini tavsiye etmesi, yurtiçi piyasalarda olumlu bir hava estirmişti. Hafta başında ise özellikle gösterge tahvil faizinin tekrar %5 seviyesinin üst bölgesine çıkmasına rağmen reel efektif döviz kuru endeksinin TÜFE bazında aylık 0,83 puan değer kazanarak 120,27?den 121,10 seviyesine yükselmesi, TL?nin bir miktar değerlenmesine sebep oldu.
Diğer taraftan hafta ortasında açıklanan sanayi üretimi verisinin 2013 yılı Mart ayında bir önceki aya göre %0,9 düşüş yaşaması Türkiye ekonomisinin büyümesi ile ilgili bir miktar negatif algı yarattı. Fakat hemen ardından Başbakan Yardımcısı Babacan?ın 2013 yılı büyüme hedeflerinde kararlı olduklarını belirtmesi yurt içi piyasalara kuvvet veren etmenlerden birisiydi. Türkiye?ye yönelik potansiyel not artırımının fiyatlandığı bu son günlerde de OECD Tahvil Piyasası Başkanı Blommenstein?in not artırımı için herhangi bir engel görmediğini belirtmesi de piyasalara güven verdi.
Türkiye?deki politik ve ekonomik ilerlemeler yurtdışı piyasaların ve kredi derecelendirme kuruluşlarının da gözünden kaçmadı. Moody’s, Güneydoğu bölgesindeki ortamın, Türkiye’nin kredi itibarını zedeleyen siyasi belirsizliğe uzun süredir kaynaklık ettiğini belirtti. Diğer yandan barış sağlanacağı beklentilerinin yatırımcı güvenini güçlendirdiğini ve Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım için cazibesini artırdığını kaydederek, bunun sonucunda Türkiye’nin ekonomik fayda elde edeceğini, dış kırılganlıkların azalacağını ve ülke kredi itibarının artacağını belirtti.
Geçtiğimiz haftalarda Standard & Poor’s Türkiye ekonomisinin güçlü mali performansını tehlikeye atmadan yavaşça toparlandığını açıklayarak Türkiye’nin notunu artırmıştı. Moody?s?in son yapmış olduğu açıklamalardan sonra, Türkiye?nin uzun zamandır beklediği ikinci yatırım yapılabilir notunun yolda olduğunu düşünmek pek yanlış olmaz gibi görünüyor.
Şimdi S&P sonrası gözler Moody?s?de. Türkiye’nin notu Moody’s tarafından zaten her an yatırım yapılabilir seviyeye çıkarılabilecek durumda. Önümüzdeki süreçlerde Moody?s?in Türkiye?nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkartması ülkeye bir anda ani sermaye girişinin yaşanmasından ziyade daha çok Türkiye’de yatırım yapmak için yatırımcı algısının daha pozitif olmasını sağlayacaktır. Bu sayede uluslararası doğrudan yatırımlar ve özellikle stratejik yatırımlarla Türkiye ekonomisinin cari açık meselesi belki çözüme kavuşturulabilir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.