RÜŞTÜ BOZKURT >> Çok yinelediğim bir tezim var: Kurumların tarihi, değişken olan, birbirini bütünleyen ve birbirini çürüten eğilimlerin, o kurum içinde yaşayan insanların ve teknolojinin tarihidir. Bu tarihi iki yöntemle yazabilirsiniz: Birincisi, varsa düzenli bir arşiv, belgeleri ortaya koyar; yazışmaları ve raporların metinlerini özenle okur; karşılaştırmalar yaparak bir sonuca ulaşırsınız. Eğer işi daha da ciddiye almak istiyorsanız, gelişmelerin içinde yaşamış insanlarla “sözlü tarih” denemeleri yapar; aynı dönemi yaşayanların anlattıklarını çapraz değerlendirmelerle gerçek zemin üzerine oturtursunuz.

Yaşamımda, ülkemizin önemli kurumlarından biri olan Şişecam’da uzun süre çalışmış olmanın önemli bir yeri var. Şişecam’da çalıştığım 24 yılda, özellikle karar sürecine katılmış olanların anılarının derlenmesini, yazılmasını, izin alma koşuluyla kurumun iç kamuoyu ile birlikte genel kamuoyu ile paylaşılmasını önerirdim; kendi adıma ilk adımları da attım. Şişecam Dergisi’ni yönettiğim sürece, çok sayıda söyleşi ile  “sözlü tarihe”  malzeme hazırladım.

Görmezden gelme

Kurum tarihi çalışması yapanların mutlaka uyması gereken bir ilkeyi anımsayalım:

Dünyanın en büyük casusluk olaylarından birinde, Sovyetler Birliği adına casusluk yapanların en büyüğü  “profesör” unvanı taşıyordu; İngiltere Kraliçesi’nin de “sanat danışmanı” idi.

Casusluk olayı ortaya çıkar çıkmaz,  sanat danışmanının  “profesörlük unvanını” iptal eden idari bir karar alındı. Üniversite Bilim Konseyi toplanarak, “Profesörlük teknik bir kazanımdır; casusluk ahlâki bir sorundur. Ahlâki bir sorun nedeniyle, teknik kazanım iptal edilemez” gerekçesi ile profesörlük unvanı iadesini istedi.

Genelde tarih, özelinde kurumun tarihi yazılırken, teknik kazanımlar ve pozisyonlar ile ahlaki tartışmaları ayırma, bilim ahlakının temelidir. Kurumdan geçmiş insanlarla ilgili kişisel kanılarımız çok olumsuz olabilir. Ayrıntı bilgilerimiz bazı kurum yöneticilerden nefret etme hakkını  bile bize verir ama, tarih yazmaya soyunmuşsak,  kin ve nefretin insan yüreğine yük, zihnine gölge olduğunu bilme, aktörlere  eşit uzaklıkta durma ve onları görmezden gelmeme  gibi  bir sorumluluğumuz var.

Muktediri “milad” alma

Bir kurumun tarihini yazanlar, gücü elinde tutanların kendi dönemlerini  “milad” olarak öne çıkarma eğilimine karşı durabilmeli, kurumsal yaşamın “devamlılık ilkesine”  aykırı duruşlara direnmeyi “kendine saygının” göstergesi kabul etmeli. Her işin, her mesleğin kendine özgü  “namusu” vardır. Bize zararı dokunsa da, hiç sevmesek de, yaptıklarını asla onamasak da  “nesnellik ilkesine” sadakat; adam gibi adamlığın, bilim insanlığının, yazarlığın, çizerliğin vb alanlardaki profesyonelliğin namusudur.

Yakından bildiğim için Şişecam Topluluğu tarihinin yazılması gerektiğine yürekten inanırım. Sermaye yapısı, üretim alanı, yönetim biçimi ve ulaştığı sonuçlarıyla zengin deneyim ve anlamlı birikimi olan kurumun tarihini altı bölümde ele almanın yeterli olacağını düşünürüm:

>> Kuruluş dönemi ve emekleme yılları

>> Ölçek büyütme ve ihtisaslaşma dönemi

>> Teknik yardım, lisans anlaşmaları ve kurumsal Ar-Ge arayışları

>> Dışa ve dünyaya açılmada yapısal öncülük

>> Çok odaklı üretim aşamansa geçiş

>> Çok-odaklı üretimden çok-kültürlü yönetime geçiş arayışı

Arşiv belgeleri kurum tarihini belli ölçülerde yansıtabilir. Asıl önemlisi bu dönemleri yaşamış, sorumluluk üstlenmiş  insanlarla  yapılacak sözlü tarih denemesinin  “çapraz karşılaştırmalar” yaparak değerlendirilmesidir.

Kurum tarihi kurum kültürün pınarıdır

Şişecam gibi son derece düzgün kayıtların yapıldığı kuruluşlarda  “tasnif imkânı” olursa, arşivden çok net bilgilere ulaşmak mümkün. Çok yakından bildiğim kaynaklardan biri Planlama Müdürlüğü’nün 1970’lı yılların ortalarından  bu yana  hazırladığı  fizibilite raporları, çevre etütleri, özel konular için hazırlanmış raporlar,  plan alt ve üst komite toplantıları, toplantı tutanakları,  Endüstri İlişkileri Müdürlüğü’nün toplu iş görüşmelerdeki tutanak özetleri, raporları   vb çalışmalar mutlaka gözden geçirilmesi gereken  kaynaklardır? Aynı ölçüde teknik grubun çalışmaları bütçeler ve iş programları, finansman birimleri raporları da kurum tarihine çok önemli dayanaklar sunacaktır.

Sözlü tarihe baz teşkil edecek söyleşilere öncülük etmekten hep gurur duydum. Dr.Şahap Kocatopçu ve Remzi Ormancı gibi üst yöneticilerle söyleşilerin tabanı genişletilmeli. Unuttuklarım beni bağışlasın, Adnan Çağlayan’dan Doğan Arıkan’a, Alpaslan Akıncı’dan Erol Ergün’e,  Erhan Aras’tan Bilsay Keretli’ ye bir dizi insanın bilgisi alınmalı? Teknik yardım ve lisans anlaşmalarının ayrıntıları için Can Apak’tan Günay Apak’a, Yeşim Kaya’dan Süreyya Birsel’e, Teoman Yenigün’den diğerlerine birikimleri olan insanların deneyimleri kendileriyle birlikte sonsuza gitmemelidir? Yurdakul Alpay’dan Hüsamettin Biçer’e, Mehmet Kara’dan Haluk Arığ’a vb. insanların duygu ve düşünceleri mutlaka yazıya dökülmeli ki kurum tarihi nefes alsın, bilinç yaratsın, geçmişten ders alarak, daha sağlıklı gelecek inşasına yardımcı olsun? Belki anıları ve notlarına ulaşılabilecek olan Talat Orhon, Serbülent Bingöl, Fethi Arman, Hulusi Soykut, Kumal Sungun, Selçuk Tuzlalı ve Osman Nuri Torun ailelerine ulaşmadan yazılacak bir tarih çalışması eksik ve güdük kalabilir.  Nuh Kuşculu ve Şaban Gazioğlu’nun anılarına ulaşmadan Anadolu Cam’la ilgili gelişmeler netliğe kavuşamaz? Soda Sanayinin gelişimini ihmal eden bir Şişecam kurumsal tarihi, kurumunun neredeyse üçte birini göz ardı etme anlamına gelir. İlhan Savucu ve Hüseyin Özcan’la yapılacak bağımsız söyleşiler olmaksızın soda üretiminin tarihini netleştiremeyiz.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın