RÜŞTÜ BOZKURT >> Yaşanan büyük ekonomik krizin ilk aylarıydı. Bütün dünya medyası krizi tartışıyordu: Söylenenlere, yazılanlara, çizilenlere, birbirini bütünleyen ve birbiri ile çelişen genellemeleri izlemede güçlük çektiğimiz günlerdi.

Krizi yorumlayan iki yüz makaleyi bir dosyada derledim; “hiç rakam kullanmadan krizi yaratan temel etkenlerin nasıl tanımlandığını ” araştırmaya başladım. Krizin dördüncü ayında bir taslak metin ortaya çıkmıştı.

MÜSİAD’a yazı için söz vermiştim; düşündüğüm yazıyı hazırlayamadığım için düzeltmeleri bile yapamadan ocak ayı sonunda “Kriz tarih bilinci oluşturmalıdır” başlıklı yazıyı gönderdim;  Çerçeve Dergisi’nde Mart 2009’da yayınlandı.

Krizi yaratan niteliksel etkenler dokuz başlıkta toplanıyordu:

1. Dünya ekonomisinde küreselleşme sürecinin yarattığı en uzun büyüme dönemi “açgözlülük ve sorumsuzluk duygusunu” alabildiğine yaygınlaştırdı.

2. Ekonomiyi yönetenler, “iş örgütlerinin insan tasarımı olduğunu” unuttu, onları “doğal örgütlermiş” gibi algılama ağırlık kazandı.

3. Yönetim sorumluluğunu üstlenenler akıllarını “ideolojilere, önyargılara, yerleşik doğrulara, kalıp düşüncelere ve kör inançlara” teslim etti.

4. Öylesine bir “tüketim toplumu” yaratıldı ki, “bireyler, topluluklar, toplumlar,şirketler ve devletler kazandıklarından fazlasını” harcamaya başladı.

5. “Farklı seçimleri olan ve gelecek inşa etme iddiası taşıyan liderler” yetiştirilemedi.

6. “Kibir ve üstünlük inancı” fiziki sermaye, insan kaynağı ve teknolojiyi “etkin koordine eden”  uzun dönemli bakışı engelledi.

7.”Sloganlar ciddi fikirlerin yerini aldı” ve değer yaratma zincirinin derinliklerini analiz eden tutum ve davranıştan uzaklaşıldı.

8. Kalkınmanın özünde yer alan ve temel girdi olan “işleyen kurumlar yaratma” konusu gerektiği kadar ciddiye alınmadı.

9. “Gözetim ve denetimle ” geri bildirim, sapmaların düzeltilmesi ve sürekli ince ayarlarla “yeniden üretim” güven altına alınmadı.

Krizi yaratan etkenlerle ilgili çıkarılan derslere rağmen, sürdürülen kriz analizlerinde, alınmak istenen önlemlerde “süreçler yerine sonuçlara abanma alışkanlığı” alışılamadı.

Ciddi bir “kuramsal çerçevesi” olmayan analizlerde rakamsal açıklamaların “entelektüel korkaklık” olduğunu söyleyenler haklı.

Felsefi özden yoksun

Yaklaşık üç yılı bulan büyük finansal krizi analiz eden çok sayıda çalışma yapıldı, yapılıyor. Erişebildiğim analizleri özenle okumaya, gerekli notları almaya, karşılaştırmalar yapmaya, eğilimleri gözlemeye gayret ediyorum. Bireysel istekleri gözleyen, toplumsal dinamikleri anlamaya çalışan, sağlıklı bir geleceği yaratmanın gerek şartı olan kaynaklar ve değerler sistemi üzerinde duran araştırmalar ne yazık ki azınlıkta kalıyor.

Yazılıp çizilenlerin büyük çoğunluğu, herhangi bir felsefeden yoksun, kuramsal çerçeveden ve stratejik özden uzak? Taktik adımları tanımlamayan, operasyonel boyutu değerlendirmeyen, parçacı ve indirgemeci anlayış egemen. Alev Alatlı’nın son dönemde gündeme taşıdığı “paçozluk” kriz analizlerine de iyice sinmiş durumda:

>> “İçerik özensizliği” had safhada.

>> “Necilik ve nitelik dengelerinden” yoksun.

>> “Özensizlik, bayağılaşma ve sığlık” egemen.

>> “Her şey piyasa için” algısı müthiş güçlü.

>> “İlk duyulanın ve görülenin peşine takılma” yaygın.

>> İşine “tefekkür katma” çabası bir “değer ölçüsü” olmadan uzak.

>> “Yereli ulusala ve evrensele taşıma sorumluluğu” unutulmuş.

>> “Aklı inançlara, ideolojilere, ön yargılara, yerleşik doğrulara, kalıp düşüncelere ve kör inançlara emanet etmekten” kimse rahatsız değil.

>> “Kendine ayna tutma ve kendini sorgulamanın erdemi” akıllardan silinmiş.

>> Kriz analizleri, “kriz nedenleri ve yeni normal önerileri felsefi özden” yoksun vb?

Böylesi felsefi özden ve disiplinden yoksun tartışma ortamı sağlıklı bir gelecek inşa etmez?

Yaygın günü kurtarma anlayışı bilinçli ise kötü, bilinçsiz ise kötünün de kötüsü bir tutum ve davranış?

Şimdi hep birlikte bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceğimizi düşünme zamanıdır?


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın