ABD’de çok zengin bir iş insanı, ömrünün son demlerinde kalıcı bir eser bırakmaya karar vermiş?
Düşünmüş, taşınmış sonunda “Harvard Üniversitesi” gibi bir eğitim kurumu oluşturmaya karar vermiş.
Harvard’ın yöneticisine gitmiş, derdini açmış:
? Kalıcı bir eser bırakmak istiyorum. Harvard gibi bir üniversite kurmaya karar verdim, bunun için neler gerekli?
Rektör koltuğuna yaslanmış,
? İyi bir yerde yeteri kadar arsanız olmalı? demiş.
İş adamı kararlı ya,
? Önemi yok, nere uygun görülürse oradan arsa alabilirim?
? Binaların da işlevsel, sağlam ve üniversite kimliğine uygun olması gerekli?
? En iyisi neyse öyle yaparım, ülkenin en iyi mimarlarına, en örgütlü müteahhitlerine yaptırabilirim?
? Laboratuvarları, eğitim-araç gereçleri için ciddi para ayırmanız gerek?
? Olsun, yeteri kadar param var, onları da en kalitelisinden ısmarlayabilirim.
? Üniversite hoca demektir? Kendini kanıtlamış hocalardan bir kadro oluşturacaksın. Onların maaşları da büyük para gerektir.
? Parayı siz düşünmeyin dedim ya?
Rektör iş insanın ciddiyeti karşısında daha fazla zorlamamış? Görüşmenin bittiğini fark eden zengin dostumuz kapıya yönelmiş? Zengin dostumuz arabasına binmeye yönelmişken Harvard rektörü,
? Bir şey unuttum? Bir de 200 yıllık bir birikim gerekli, demiş.
Bir Üniversiteyi üniversite yapan bileşenleri yer, bina, donanım, öğretim üyesi olduğu kadar iç tutarlılığa ve işlevselliğe dayalı yaratılan “güven” de önemli?
Bütün bunları niye yazdım?
100 üniversite arasında olma
Pazar günü Milliyet gazetesinde dünyanın ilk 500 üniversite arasında İstanbul Üniversitesi 383, Hacettepe Üniversitesi 400, Ankara Üniversitesi 464, Ege Üniversitesi 486 ve Ortadoğu Üniversitesi 495’inci sırada gösteriliyordu.
Türkiye dünya nüfusunun yüzde 1’ine sahip bir ülke?
Üniversitelerimizin de 500’lerde değil, 100 üniversite arasında yer almalı ki paralel bir gelişmeden söz edebilelim.
Toplum olarak kendi içimizdeki gelişmelere bakarak övünmesini seviyoruz. Oysa başkaları ile karşılaştırma yaptığımızda aldığımız mesafe ile ölçmeliyiz başarılarımızı?
Kendi içimizdeki gelişmeler elbet ki önemli övünmeliyiz ama kendimize söylediğimiz bir yalana inanma gibi sapkınlık da yapmamalıyız.
Ülkemizdeki tüm üniversitelerin yıllık bütçeleri ile Harvard’ın, Oxford’un, Columbia’nın ve diğerlerinin bütçelerini karşılamalıyız.
İlk 100 üniversite arasına girme hedefi koyan üniversitelere sahip olmalıyız. Bırakın ilk yüzü ilk 10 arası hedefimiz olmalı.
Dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi, eğer 10’ncu üniversitesi ile pekiştirilmiyorsa kalıcı, sürdürülebilir ve gelişme yaratılabilir mi? Bu soru üzerine enine boyuna kafa yormalıyız, enine boyuna?
Medrese geleneğinden bugüne üniversite eğitimindeki birikimleri ve dönüşümleri yakından gözlemeliyiz ki, maddi üretim kadar manevi gelişme de yaratabilelim? Kaba güç kadar yumuşak güç sahibi olabilelim?
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.