Gül, Ekonomi Gazetecileri Derneğinin (EGD) toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, dünyada ve Avrupa’da bankalara likidite enjekte edilmesi ve başka tedbirler dikkate alındığında 2001’de Türkiye’de bankaların TMSF’ye devredilmesinin hata olup olmadığı yönündeki bir soru üzerine, bunun hatalı olan ve kaçınılmaz olan yanları bulunduğunu söyledi.
2001’de Türkiye’de iki türlü mekanizmayla bankaların TMSF’ye intikal ettiğini hatırlatan Gül, şöyle devam etti:
”Bir tanesi faaliyet izni kaldırılan bankaların mevduatlarını TMSF ödedi, ondan sonra bankaları tasfiyeye tabi tuttu. İkinci mekanizma da rehabilitasyon amacıyla bir bütün olarak hisseleri TMSF’ye intikal etti. Önemli sayıda banka TMSF’ye bu şekilde geldi. Baktığımızda teorik olarak ikisinin de anlamlılığı var. Gerekli şartlarda ikisine de ihtiyaç olabilir. Fakat Türkiye ekonomisinin o günkü durumu itibariyle baktığımızda, bir anlamda kamu kağıtlarının özel kağıtları ortadan kaldırdığı bir yapıda rehabilitasyon amacıyla TMSF’ye banka devirleri olumlu etki yapmamıştır. Niye yapmamıştır? Biz teorik olarak şöyle düşünüyoruz, yaşanan deneyimlerden sonra bunun böyle olması gerektiğini düşünüyoruz; eğer bir banka tabiri caizse iflah olmaz bir noktadaysa, ciddi ölçüde istismar edilmiş veya mali yapısı çok bozulmuşsa bu bankayı kurtarmaya çalışmanın çok fazla bir anlamı olmadığını öğrendik. Bu çerçevede sigortalı mevduatın ödenip, geri kalan yapıyı tasfiyeye tabi tutmanın doğru olduğunu düşünüyoruz.”
Eğer bir banka değerli varlıklara sahipse, sadece likiditeden kaynaklanan sıkıntıları varsa bunu çözme yönteminin diğer mekanizmayla olabileceğini ifade eden Gül, şöyle konuştu:
”Fakat biz bu ayırımı çok iyi yapmadan bu bankaları bir bütün halinde TMSF’ye intikal ettirdik. Dolayısıyla hisse sorumluluğu çerçevesinde TMSF ve devlet bu bankaların açıklarını kapatmak durumunda kaldı. O zaman sigortacılık fonksiyonunu yerine getirmek durumunda olan sigortacılığın çok ötesinde genel bir yüklenimle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla baktığımızda önemli bir bölümü özellikle ’14’e 4′ dediğimiz, hakim ortak istismarının olduğu bankalar açısından, diğer mekanizmayla yani doğrudan doğruya sigortalı mevduatın ödenip tasfiye mekanizmasıyla TMSF’ye devredilseydi daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Yaşadığımız deneyim bize bunu gösterdi.”
Devletin bu paraları (offshore) ödemiş olması TMSF’yi sorgulatır hale getirir
TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, offshore meselesiyle ilgili olarak, bunun ilginç bir mesele olduğunu, dolaylı olarak, ”bugünkü mekanizma itibariyle TMSF hisselerin yükümlülüğü çerçevesi içerisinde bankaların sadece mevduatlarını değil, diğer pasiflerini de yüklenmiş durumda” dediklerini ve TMSF’nin, bu çerçevede satılan varlıklarla ilgili olarak satıcılara böyle bir taahhütte bulunduğunu anlattı.
Gül, ”Fakat ben daha önce en son offshore ile ilgili ING bank aleyhine verilen kararı eleştirmiştim. Eleştirimin iki tane ayağı var; birincisi o zamanın TMSF’sinin yapmış olduğu bileşik Sümerbank’ın içerisinden belli aktiflerle pasifler seçilerek bir paket oluşturulmuş, bu OYAK’a satılmış, o da ING’ye satılmış. Fiyatı çok düşük olabilir, önemli değil, ama geleceğe yönelik böyle bir yüklenimin hem seçilerek aktif pasif veriyorsunuz alıcıya, hem de diyorsunuz ki ‘bu hisselerle alakalıdır’… Zaten diğer kötüler sende kalmış. ‘Orada bir yüklenme yapmanın anlamı yoktu’ diyorum, bu açıdan o kararı eleştiriyorum” dedi.
Bu yüklenmenin yargı açısından da yanlış algılandığını düşündüğünü söyleyen Gül, bu yüklenmenin diğer hisse ile alakalı hususlarla ilgili olduğunu, offshore’un hiçbir zaman buna dahil olmaması gerektiğini düşündüğünü, offshore’un ayrı bir tüzel kişilik, ayrı bir banka olduğunu belirtti.
Gül, şunları kaydetti:
”Dolayısıyla ben size şöyle bir örnek veriyorum; diyelim ki benim bir X bankasında hesabım var. Ben oraya talimat veriyorum, diyorum ki ‘bunu Yurt Offshore’a gönder’… Benim talimat verdiğim bankanın bunda bir kusuru olabilir mi? Olamaz. Ha şu olabilir, benim talimatım olmadan banka kendisi bunu offshore’a göndermişse o zaman bunları ödüyoruz, bunda herhangi bir eleştirim yok. Bunu ödeyeceğimizi de söylüyoruz. Ama kendisinin talimatı var, ‘bu adam zaten sicili bozuk offshore’dan da yargılanmış’, sadece bu düşünce ile yargının offshore paralarının ödenmesine imkan vermesini doğru bulmuyorum. Dolayısıyla bu sözleşmenin bu hükmünü yorumlarken yanlış yorumlandığını düşünüyorum. Offshore çünkü hiçbir zaman devletin güvencesi içerisinde olmadı, en kötü zamanda dahi olmadı ve olmamalı da. ‘Nasıl olsa devlet büyüktür öder’ doğru bir mantık değil. Her şeyin bir temeli olması lazım, mantığı olması lazım. Devletin bu paraları ödemiş olması TMSF’yi sorgulatır hale getirir.”
Dünyada offshore konusunda TMSF gibi kurumlara açılan dava var mı?
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül, offshore ile ilgili olarak, hukukçuların özellikle yürüyen davalarla alakalı gerekçelerini (meramı) çok iyi anlatması ve mahkemelerin bu konuda bir direnme kararı vermesini arzuladıklarını, bu çerçevede bir direnme kararının çıktığını, karar çerçevesinde konunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda daha geniş bir şekilde tartışılacağını kaydetti.
Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) üyeleriyle bir araya geldiği toplantıda soruları yanıtlayan Gül, offshore konusundaki sorular üzerine, bankanın dışındaki bir mevduatı ödeme noktasında TMSF’nin sorumlu olmaması gerektiğini, ilgili hakim ortağın bir kusuru vesairesi varsa mahkeme kararlarının onlara yönelik olması gerektiğini söyledi.
Bunun toplumdan alınmaması gerektiğini ifade eden Gül, ”Bu hepimizin cebinden çıkmaması lazım diye düşünüyorum. İlgili hakim ortağın mahkumiyeti olabilir, ondan istenebilir, biz yine aracı olabiliriz, aldığımız ölçüde oraya verebiliriz. Almadan vermek olmaz” diye konuştu.
”Dünyada offshore konusunda TMSF gibi kurumlara açılan dava var mı?” şeklindeki bir soru üzerine Gül, ”Dünyada var mı? Olmaması gerekir diye düşünüyorum. Normal hukuk mekanizması içinde kalbinize, vicdanınıza, doğal hukuka başvurursanız böyle bir bir şey olmaması lazım” yorumunu yaptı.
“Umudumuz başka bir yargı kararı”
Offshore nedeniyle umutlarının başka bir yargı kararı olduğunu dile getiren Gül, hukuk devletinin, bir devletin devlet olması için en önemli unsurlardan birini oluşturduğunu, dolayısıyla hukuk mekanizması içinde bunun çözüleceğini düşündüklerini vurguladı.
Gül, ”Hukukçularımızın özellikle yürüyen davalarla alakalı olarak meramımızı çok iyi anlatması ve mahkemelerin bu konuda bir direnme kararı vermesini arzuluyoruz. Bu çerçevede bir direnme kararı da çıktı. Bu direnme kararı çerçevesi içinde bu Hukuk Genel Kuruluna intikal edecek. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda daha geniş bir şekilde tartışma imkanı bulunabilecek. Yakında belli olur. Bu çerçevede toplumu en azından offshore sıkıntısından kurtarma imkanı bulunur diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, ”en kötü senaryoya göre ne kadar para ödemek zorunda kalınır?” yönündeki bir soruya da ”En kötü senaryoya göre 150 milyon dolar civarında bir para… Bu karar şöyle çıktı, bizden doğrudan istenmedi. ING Bank ihtilaflı, dolayısıyla ING Bank’ın bu yargı kararı ilama dönüştü, ilam çerçevesinde onu hacze gittiler. ING Bank’tan zorla aldılar. ING Bank da diyor ki ‘ben ödedim, ben de sizden istiyorum.’ Bunun olmaması, bunun ödenmemesini istiyoruz. Onunla ilgili hukuk mücadelemizi devam ettireceğiz” karşılığını verdi.
”Sözleşmenin yorumunda problem var”
Sözleşmenin yorumunda bir problem bulunduğuna dikkati çeken Gül, ”Ben şunu söylüyorum; ‘sözleşmenin yorumuna bu girmiş olsa o zaman offshore otomatikman bankanın bilançosunun bir parçası olur. O zaman offshore ayrı bir tüzel kişilik olmaz” dedi.
Gül, ”Dava olarak bunun uluslararası bir boyuta taşınması söz konusu olabilir mi?” sorusuna da ”Göreceğiz, önümüzdeki günlerde nasıl şekilleneceğini ben de merak ediyorum. Biz şu anda savunmadayız” yanıtını verdi.
“Doktora hasta gelmesi nasıl sağlıksızlık alametiyse TMSF’ye de banka gelmesi o anlamda”
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül, TMSF eski Başkanı Ahmet Ertürk’ün ”Dışarısı bizim deneyimimizden yararlanıyor” dediğini hatırlatan bir gazetecinin, ”Ancak gelinen noktada dışarıda bankalara el koyma gelişmedi. Daha çok devlet onlara ortak olup, çözüm yolunu burada arıyorlar. 2001 Türkiye açısından hata mıydı?” şeklindeki sorusuna karşılık, önümüzdeki dönemde ne olacağına, bunun ekonomiye kısa ve orta vadedeki etkilerine ilişkin kimsenin bilgi sahibi olmadığını, Türkiye’nin 2001 krizinin etkilerini, sonuçlarını daha yeni yeni atlatmaya başladığını, onun karşılığında çıkardığı kağıtları daha yeni yeni ödediğini, dolayısıyla bunun sonuçlarının ilerideki dönemlerde görüleceğini söyledi.
Bir gazetecinin, IMF’nin o dönem her gözetim öncesinde listeyle çıkıp, ”Şu bankalara el konmazsa milyar doları vermeyeceğiz” derken bugün aynı IMF’nin başka bir noktada olduğunu belirterek, ”Bu noktada IMF ile görüşmenizde size özeleştiri veriliyor mu?” sorusuna karşılık da Gül, şunları kaydetti:
”Ben IMF yetkililerine bunu söyledim. ‘1990’lı yıllardaki IMF’den farklı bir IMF görüyoruz’ dedim, bunu IMF temsilcisine söyledim. Kriz bu sefer Avrupa ve Amerika’yı ilgilendiriyor, Türkiye’yi ve Güneydoğu Asya ülkelerini ilgilendirmiyor. Bu önemli bir fark. Dolayısıyla yanlışın neresinden kim dönerse dönsün bu anlamda iyi bir şey. Avrupa’nın geçmişe dayalı ciddi bir enflasyon korkusu var. Onun için çok fazla genişletici para ve maliye politikaları konusunda da musluğu fazla açmamaya çalışıyorlar. Geçmişle kıyaslandığında ekonomiler para ve maliye politikalarının en azından kısa vadeli anlamda ekonomilere olumlu etki yapacağını düşündüler ve bunu yapıyorlar.”
Ada Menkul…
Ada Menkulle ilgili son durumun sorulması üzerine Gül, Ada Menkul’ün daha önce ihaleye çıktığını ve tek bir alıcı tarafından teklif verildiğini, onay safhasında ilgili kurumlardan onay beklerken, Med Menkul’ün satışa çıktığını, bu arada forex işlemleriyle ilgili yetkinin SPK’ya geçmesi sonrasında piyasada farklılık oluştuğunu ifade ederek, ”Aracı kurumların lisans fiyatları konusunda farklılık oluştu. Biz de bu çerçevede daha onay yapılmadan Med Menkul’ün ihalesini bekledik. Med Menkul’ün ihalesi sonrasında şöyle bir opsiyonla bu işi devam ettirmek istedik, dedik ki, ‘biz madem satışta bire üç civarında bir farklılık var. Biz hem öteki ihaleye katılan ve iyi teklif veren firmanın haklarını korumak hem de daha iyi bir teklif varsa o telife de ulaşabilmek açısından, Med Menkul ihalesini kazanamayıp iyi teklif veren bütün firmalara yazı yazdık. Onlardan birisi sadece başvurdu ve teminatını da yatırdı. En az onun kadar bir teminat yatırdı. Yatırınca 2 tane teklif doğdu. dolayısıyla biz şimdi 2 tane teklifi en az 1 milyon liralık teminat tutarını ölçü alarak yeniden ihaleye arz ediyoruz. Dolayısıyla şu an en az 2 tane 1 milyon lira yatıran istekli var. İhale bu ay içerisinde olur” diye konuştu.
Gül, teklif veren diğer firmanın isminin Güler Yatırım olduğunu bildirdi.
”Şimdiye kadar böyle bir babayiğit çıkmadı”
”TMSF’nin son dönemde pasif kaldığı” eleştirilerine ilişkin olarak da Gül, TMSF’nin özellikle kamuoyu gündeminde çok fazla yer etmemesine inandığı için özellikle gündemde çok bulunmamaya çalıştığını ifade etti.
Şakir Ercan Gül, ”TMSF 2004 senesinde özerk bir kurum olarak kuruldu, o zaman Uzan asetleriyle çok fazla gündeme geldi. 2010 sonrasında TMSF’nin kamuoyunda çok fazla yer etmesini gerektirecek yeni bir olay yoktu zaten” dedi.
Çağlar Grubu ile ilgili yapılan protokolün hangi aşamada olduğuna ilişkin olarak da Gül, şunları kaydetti:
”Çağlar Grubu ile mevcut protokol temerrüte düşmüştü. Yaklaşık 1 sene önce bir protokol yapıldı, protokol çerçevesinde peşin ödeme opsiyonu verildi kendisine. Fakat yaklaşık 120 milyon dolar civarında bir para tahsil edebildik o 1 yıllık süre içerisinde. Bizim peşin ödeme opsiyonu ile en az almamız gereken para 440 milyon dolar civarında bir paraydı. Biz bunun realize olmadığını gördük, fakat kendisi TOKİ ile arsalarının değerlendirilmesi karşılığında bir teklif sundu bize. Bu işin içerisine TOKİ de girdi. Dolayısıyla biz TOKİ ile bu çerçevede bir anlaşma yapıyoruz. Geri kalan parayı brütleştiriyoruz, TOKİ’den gelecek tahsilatlar çerçevesi içerisinde borcunu yeniden yapılandırmış olacağız.
Gayrimenkullerin dışında önümüzde çok fazla da alternatifimiz yok. Bir tane tekstil firması var, sadece 190 milyon SSK borcu var. Ben kamuoyuna şu açıklamayı yaptım, ‘1 lira bedelle bu borcu üstlenen kim varsa devretmeye hazırız’ diye, şimdiye kadar böyle bir babayiğit çıkmadı. Çıkmasını arzuluyoruz. Çünkü Bursa ekonomisi açısından önemli bir işletme. Bu işletmeyi şöyle ya da böyle sermaye problemi olmayan bir grubun almasını arzularız. Ama bizim TMSF olarak buradan bir gelir elde etme imkanımız kısa vadede görünmüyor gibi.”
TOKİ ile yapılan anlaşmada borcun vadesinin yayılmış olacağını, fakat bu sefer indirimi ortadan kaldırmış olacaklarını söyleyen Gül, bir sene içerisinde kısa vadeli bir ödeme opsiyonu ile gelmesi durumunda ise bu konuyu tekrar değerlendireceklerini belirtti.
”Toprak Grubu’na opsiyon verdik, Ocak sonu itibariyle doluyor”
Şakir Ercan Gül, Toprak Grubu ile ilgili olarak da ”2 senedir davalarla uğraşıyoruz. Toprak Grubu varlıklarını bir türlü satamamıştık. Her satış girişiminde dava ile engellendik. Sonuçta mahkemeler bizi haklı görmeye başladı, kendisi geldi anlaşmak istedi. Biz de ona bir opsiyon verdik, Ocak sonu itibariyle doluyor. Bu süre içerisinde herhangi bir mal varlığını satmıyoruz ama ocak sonu itibariyle tahsilat sağlayamadığımız müddetçe şubattan itibaren varlıklarını satmaya başlayacağız” şeklinde konuştu.
”Şu an elimizde bir Uzan aseti kalmış durumda değil”
Uzan meselesindeki son duruma ilişkin olarak da Gül, şunları kaydetti:
”Bir hakim ortağın herhangi bir mal varlığı yoksa kağıt üzerinde borcu devam eder, bir şey de yapılmamış olur. Dolayısıyla Uzan’ların asetleri olarak bilinen asetlerin hemen hemen hepsini sattık, şu an elimizde bir Uzan aseti kalmış durumda değil, sadece özellikle Kazakistan Hükümetine karşı kazanmış olduğumuz davanın paraları bize yıllar itibariyle geliyor. Onları bir protokole bağladık. 190 milyon dolar civarında. O her sene 30’ar milyon dolar olarak Kazakistan devleti tarafından bize ödenmeye devam ediyor. Adabank’ı sattık, fakat şu anda BDDK onayını bekliyoruz. BDDK onaylar onaylamaz Adabank’ı da elden çıkarmış olacağız. 75 milyon dolarımızı da almış olacağız.
Uzan’ın TMSF ile olan mali bilançosu açısından değerlendirirseniz, olduğu gibi duruyor. Kanun gereği öncelikli ödemeler dediğimiz mekanizma ile özellikle mevduat farkı olan işlemlerle İmar Bankası’nın vergi alacağı her şeyin önüne geçti. Biz yaklaşık bu gruptan 7 milyar dolara yakın tahsilat yaptık, fakat bunun 4 milyar dolarını vergi ve SSK alacaklarına öncelikli olarak ödedik. Yaklaşık 1 küsur milyar dolarını Türk Telekom’un alacaklarına ödedik. Biz yaklaşık 850 milyon dolarlık tahsilat yaptık bu gruptan. Ödemiş olduğumuz mevduat yaklaşık 6,5-7 milyar dolar civarındaydı. Dolayısıyla bizim alacağımız masada duruyor. Maliyenin de geri kalan alacağı duruyor. Bir de ödenmeyen offshore paraları var. Onlar da alacak kalemi olarak yazdırılmış durumda.”
2003’ten bu yana TMSF’ye yeni bir banka intikal etmediğini, TMSF’nin gittikçe çözümlemeyi tamamladığını anlatan Gül, dolayısıyla her geçen gün azalan bir tahsilat eğilimi olduğunu söyledi.
Gül, ”TMSF’ye banka gelmesi hayırlı bir şey değil. İnşallah da olmaz. Ekonominin sıhhati ile alakalı olarak olumsuzluk çağırıştırıyor. Doktora hasta gelmesi nasıl sağlıksızlık alametiyse TMSF’ye de banka gelmesi o anlamda. Gönül ister ki hiç gelmesin” dedi.
Dünyada ve Türkiye’de hukuk cellatları var. Bunları iyi takip etmek gerek
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül, offshorezedelerin paralarının devlet kaynaklarından değil, ilgili hakim ortaklardan bunlar nedeniyle ilave bir tahsilat yapıldığında ödenmesini doğru bulduğunu bildirdi.
Gül, Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) üyeleriyle bir araya geldiği toplantıda soruları yanıtlarken, offshore’da üç grubun offshore hesaplarının şu anda TMSF için önemli olduğunu belirterek, ”Biri zaten kendi mekanizmalarıyla offshore borçlarını ödedi, Yaşar Offshore… Diğeri İmar… İmar’da hisseleri TMSF’ye geçmediği için, dolayısıyla tasfiye iflas mekanizması nedeniyle masada. Oradaki offshorezedelerin de paralarını alma imkanı yok. Uzan Grubunun yeni bir malvarlığı bulunup dağıtılmadığı sürece…” şeklinde konuştu.
Offshore ile alakalı üç tane problemleri bulunduğunu, bunların Sümerbank Efektif Offshore, Yurtbank’ın Yurt Offshore ve Egebank’ın Ege Offshore’u olduğunu hatırlatan Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Bu bankalarla alakalı sıkıntıdayız. Yaklaşık ana para itibarıyla bunların 56 milyon dolar civarında bize yönelik davası var. Bunların faizleriyle birlikte 150 milyon dolar civarında bir paraya tekabül ediyor. Bunlar kesinlikle ödenmemeli diye düşünüyorum. Ödenirse yanlış olur, yazık olur. Nasıl ödenebilir? Şöyle ödenebilir; devlet kaynaklarından değil, ilgili hakim ortaklardan bunlar nedeniyle ilave bir tahsilat yapıldığı zaman bu mekanizmayla ödenmesini doğru buluyorum. Kanunları dizayn ederken o kadar çok düşünmemiz gerekiyor ki offshore’un buraya girmeyeceği çok açık ve net… Hakim ortağın bunda kusuru var. Nasıl var? Offshore’dan dolayı yargılanmış. Bu kişinin, bu paranın offshore’a gönderilmesinde talimatı yok mu? O zaman nasıl olur? Ben bunun sorgulanması için konuyu gündeme getirdim.”
”İmar planı değişikliğinde çaba göstermemiz enteresan olur”
Arap Türk Bankası’ndaki karlılık artışıyla ilgili bir soru üzerine de Gül, bankada bankacılık açısından herhangi bir problem olmadığını vurgulayarak, Libya devletinin durumu nedeniyle problem yaşadığını, oradaki risk nedeniyle şirketin hisselerini almadan sadece Libya hisselerine karşılık yönetici atadıklarını, o çerçevede oradaki paranın değerlendirilmesiyle karlılıkta artış yaşandığını vurguladı.
Zeytinburnu’nda Astay İnşaat’ın tartışılan imar iznine ilişkin bir soru üzerine, varlıkların mevcut durumlarına göre mümkün mertebe en yüksek hasılatı sağlayacak tarzda satış yaptıklarını belirten Gül, şu değerlendirmeyi yaptı:
”İmar planı değişikliği noktasında bizim özellikle çaba göstermemiz enteresan olur. Bizi bazen şöyle eleştiriyorlar ‘Kaça giderse gitsin. Borcun ödenmesi vesaire peşinden niye koşuyor ki… TMSF satar, çözümlemesi biter. Ne kadar para aldığı önemli değil.’ Dolayısıyla bizim o anlamda hiçbir hukuki problemimiz yok. Biz bir gayrimenkulü mevcut haliyle piyasaya arz ediyoruz. Onun imar planının değiştirilmesi vesaire gibi konularda bir kamu kurumuna çok sıcak şekilde yaklaşılmıyor.”
”(Adabank’ın) Risk doğurma ihtimali çok zayıf”
TMSF Başkanı Gül, bir gazetecinin ”Adabank ile ilgili bu sefer onay alır mısınız?” şeklindeki sorusuna ”İnşallah” yanıtını verirken, şöyle devam etti:
”Özellikle bu bizden istendi. Biz dedik ki ‘Adabank ile ilgili herhangi bir risk yükleniminde bulunmayız. Ben o bankayı hiç satamam, tasfiye ederim, oradaki parayı çeker alırım. Ama ileriye yönelik herhangi bir risk üstleniminde bulunmam’. Bu açık ve net… Dolayısıyla bu banka 75 milyon dolara bu şartlarda satıldı. TMSF, herhangi bir risk üstleniminde bulunmadı. Gerçi uzun zamandır TMSF’de bulunduğu için risk doğurma ihtimali çok zayıf. Ama bu konuda çok mahir avukatlar vesaire oluyor bazen. Hiç belli olmuyor. Saba Fakes davasını Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açabilme cesaretini gösteren bir anlayış oldu. Reddedildi, reddedilmesi gerekirdi. Böyle bir dava kabul edilebilir mi? ‘Benim yüzde 63 hissemi TMSF sattı.’ Sen kimsin, neredesin, ne zaman aldın? Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir kurumunun haberi yok. 19 milyar dolar… Dünyada ve Türkiye’de hukuk cellatları var. Bunları iyi takip etmek gerek.”
Varlığı satabilmek için her türlü şeyi yapacaklarını, ancak geleceğe yönelik yüklenimde bulunmadıklarının altını çizen Gül, böyle bir yüklenimde bulunsalar bile bunu en fazla aldıkları bedelle sınırlı tutacaklarını söyledi.
”Halis Toprak’a verdiğimiz değeri hiç kimseye vermedik”
Şakir Ercan Gül, bir gazetede yapılan röportajda ”Kürt olduğu için Halis Toprak ile çok uğraşıldığı” yönündeki iddiaya ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
”Böyle saçma bir ifade olabilir mi? Halis Toprak’a TMSF olarak verdiğimiz değeri hiç kimseye vermedik. İşçilerin paralarını bize ödettirdi. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bunu söyleyenin hakikaten izan duygusu yok. Korkunç bir şey… Türkiye Cumhuriyeti devleti, ki biz bunun bir parçasıyız, tüm vatandaşlarına eşit davranmak durumundadır ve davranıyoruz. Davranmadığını söyleyenler çıksın karşıma. Çok üzücü ve çok kötü bir şey. Bunu hiç duymamış olayım.”
Gül, 50 bin liralık sınırla ilgili de şu aşamada artırma gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtti.
”Lisansların önünün açılması olumlu”
Yeniden banka lisansı verilmesine ilişkin de Gül, lisansların önünün açılmasını olumlu değerlendirdiğini, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) uzun zamandır mevcut bankaların yeniden yapılanmalarını tamamlamak, bankaların daha fazla kuvvetlenmesini sağlamak amacıyla uzun süre lisans vermediğini anımsattı.
Kademeli olarak BDDK’nın belki bundan sonra lisans vereceğini ifade eden Gül, ”Kendilerinin ifade ettiği tarzda söyliyim, bundan sonra yine çok sıkı eleyerek ve güçlü sermaye isteğinde bulunarak, alıcıların vasıflarını inceleyerek, ince eleyip sık dokuyarak bu lisansı verecek” dedi.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.