Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, hem bankanın kuruluşunun 87. yılını, hem de dünyada yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.

Bali, “Yaşanan kriz istisnai değil dalgalanma hep olacak” dedi. 2002-2008 arasındaki gibi düzgün, doğrusal, düzeltmesiz yukarıya doğru bir konjonktürün artık beklenmemesi gerektiğini dile getiren Bali, “Bu işlerimizi daha iyi yapabilmek için çok yakından takip ve her seviyede, her aşamada müdahale ve dikkatli yönetilmesi gereken bir süreç ama olumlu özellikleri de var” diye konuştu.

Türkiye’nin her alanda, yönetim kalitesini artıran reformlarla birlikte ekonomik ve siyasi istikrarın da sağlandığı bir dönemden sonra global krizin yaşandığına dikkat çeken Bali, finans sektörünün sağlamlığının ülkenin krizden olumlu manada ayrışmasına katkı sağladığını söyledi. Bali, İş Bankası’nın izlediği istikrarlı politikalarla yoluna devam ettiğini belirterek şunları söyledi:

“Nitekim aktiflerimizde yüzde 12’nin üzerinde bir artışla 148 milyar TL’lık bir büyüklüğe ulaştık, yüzde 19,5 artışla kredilerimiz 77 milyara çıktı. Yüzde 3,6’lık takipteki krediler oranımız yüzde 2,8’e gerilemiş durumda. 90 milyar TL’yi aşan mevduatımız ana fonlama kaynağımız olmaya devam ediyor, kârlılık açısından yine olumlu etki sağlayan bir unsur toplam mevduat içindeki vadesiz mevduat payımız yüzde 17,5 seviyesine yükselmiş durumda. Bu dönemde mevduat dışı fonlama kaynaklarında aktif bir politika izledik, nitekim tahvil, sendikasyon, seküritizasyon, para piyasası enstrümanlarından temin ettiğimiz fonlar 30 milyar TL’ye yaklaşmış durumda. Sonuç olarak da aktif büyüklüğü, kredi hacmi, mevduat hacmi bakımından, özkaynak büyüklüğü açısından ve şube ağı itibariyle Türkiye’nin en büyük özel bankası olma vasfımızı sürdürüyoruz.”

“Kârlarımız ülkeye yarattığımız değerdir”

Karlılık açısından yüzde 18 civarında bir azalış olduğunu ancak sektörde bu tarz bir daralmanın beklendiğini belirten Adnan Bali, “1 milyar 476 milyon TL’lık bir net kâr elde ettik. Önemli bir performans olduğunu düşünüyoruz. Kârlarımız yarattığımız değer ve yaratmadığımız, dolayısıyla uluslararası örneklerde gördüğümüz gibi hazineye ve bütün topluma fatura etmediğimiz riskleri ifade etmektedir. Dolayısıyla vergi mükelleflerine ilave bir yük getirmek bir yana dursun üzerinden vergileri ödenen bir performanstır bu. İçinde bulunduğumuz koşullarda bunun önemli bir unsur olduğunu, altını çizmemiz gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Adnan Bali, menkul kıymetler cüzdanı payının banka bilançolarında gerileyip kredilerinin payının ilerliyor olmasının önemine dikkat çekerek, “Bu gerçek bankacılığa üretim ve ticaretin finansmanına doğru bir geçişi ifade ettiği için yine sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bizim bankamızda da menkul kıymetler cüzdanının payı yüzde 34’ten, yüzde 28’lere gerilemiştir. Krediler açısından ise yüzde 49’dan, yüzde 52’lere yükselmiştir” şeklinde konuştu.

Bali, kriz döneminde politikalarda kesintiye yol açmaksızın, hem şube açmaya hem de yeni istihdama devam ettiklerinin altını çizerek, “Bu yıl 27 şube daha açarak 1.169 şubeye ulaşmış bulunuyoruz. Yılın ilk altı ayında 1.237 kişinin istihdamını sağlamış durumdayız” dedi.

İş Bankası’nın 2012 yılı büyüme hedeflerinden de bahseden Adnan Bali, “2012’de dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyüme konusunda bir ivme kaybı olacağı öngörülüyor. Geçmiş istatistiklere baktığımızda kriz dönemi hariç son birkaç yılda yüzde 30-35 bandında bir kredi büyümesi yüzde 20 civarında bir aktif büyüme görüyoruz. Bunun altında bir büyüme gerçekleşeceğini beklemek lazım. Aktif ve özkaynak kârlılığını korumayı hedefleyen ve piyasada mevcut lider konumumuzu sürdürecek bir politika ile sektörün üzerinde bir büyüme yakalayacağımızı düşünüyoruz” diye konuştu.

İş Bankası Grubu’nun ülke ekonomisindeki yerini de değerlendiren Bali, kurulduğu günden bu yana finans sektörünün yanı sıra sanayinin gelişmesine de büyük katkı sağlamış bulunan Grubun bugüne kadar 291 şirkete iştirak ettiğini, 6 adedi borsaya kote, finans, cam, telekomünikasyon, sanayi ve hizmet sektörlerinde olmak üzere halen 28 şirkette doğrudan ortaklığı bulunduğunu kaydetti. İştiraklerinden Şişecam’ın faaliyet alanında Türkiye’nin pazar lideri olmasının yanı sıra bölge ülkelerinde de hızla büyüyerek faaliyet alanını genişletmekte olduğuna değinen Bali, “Telekomünikasyon sektöründeki iştirakimiz Avea ise yüzde 20’ye yakın pazar payı ile 12 milyonu aşkın aboneye sahip” dedi.

Finans sektörü sağlam durdu

Şu anda aşağı yukarı yüzde 15 civarında kur artışı olduğunu belirten Bali, “Eğer 2001 yılında 10 milyar dolar civarında bir özkaynağı olan bankacılık sistemi böyle bir durumla karşılaşsaydı o tarihte taşınan açık pozisyonlar nedeniyle en az özkaynakların yarısını kaybediyordu” dedi. Adnan Bali sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugün bankacılık sisteminin hiç açık pozisyonu yok ve 85 milyar dolar civarında da bir özkaynağı var. Bu, sadece pozisyonunuzu belirlemiyor aynı zamanda karşılaştığınız sorunlara karşı sağlam durma, onları absorbe etme yeteneğini, iş yaptığınız taraflara bunları yansıtmama hatta onların sorunlarına da çözüm sunabilme imkânları sunuyor. Nitekim ödeme sorunu olan taraflara bu sayede yeniden yapılandırma imkânları sağlayabildik. Sonuçta; çok da uygun olmayan koşullarla dışarıdan ve içerden temin

edilebildiği ölçüde sağlanan fonlarla Hazine’nin ya da yurtiçi faaliyetlerin finansmanına hapsedilmiş bir finansal rolden; daha uygun maliyetli, daha uygun vadelere uzanan, daha yüksek hacimlerde, daha çeşitli yatırımcı tabanlarına eriştiren imkânlarla sadece Türkiye’de değil başka coğrafyalarda da aktif yaratmamızı mümkün kılan yeni bir role geçiş fırsatı görüyoruz.”

“Bölgede yaşananlar bakışımızı değiştirmez”

Adnan Bali, “İş Bankası’nın yurt dışı faaliyetlerini geliştirme çabaları kapsamında Türkiye’nin yakın coğrafyasına odaklandığını biliyoruz. Ortadoğu’da yaşanan ‘Arap Baharı’ sizin bu bölgedeki girişimlerinizi ne kadar süreyle ertelemenize neden oldu?” sorusuna da şöyle karşılık verdi:

“Yurt dışında iyi bir yapılanmamız söz konusu. Yüzde 100 iştirakimiz olan İşbank GmbH’nın Almanya’daki 12 şubesinin yanı sıra Fransa, Hollanda, İsviçre ve çok yakın zamanda Sofya’da açtığı şubeyle toplam 16 şubesi var. KKTC’de en fazla şubesi olan bankayız. Rusya’da yeni satın aldığımız, yine yüzde yüz iştirakimiz olan 14 şubeli Bank Sofia söz konusu. Londra’da, Bahreyn’de, Erbil’de şubelerimiz Çin’de ve Mısır’da temsilciliklerimiz bulunuyor. Bahreyn’le olan dış ticaret 2005 yılından 2010 yılına dört kattan fazla, Mısır ile ise üç kat artmış durumda. 2010 yılında 7 milyar dolarlık dış ticaret gerçekleştiren Irak’a şube açtık. Oralarda pozisyonumuzu güçlendiriyoruz. Daha kuruluşunun 8. yılında Hamburg ve İskenderiye şubelerini açmış bir banka İş Bankası. Bugünkü politikamız da o ana vizyon paralelindedir. Bölgemizde yaşanan dönemsel sıkıntılar orta ve uzun vadede bakışımızı değiştirmez.”

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, kumbaradan çeke, yatırım hesabından yatırım fonuna, telefon bankacılığından internet bankacılığına kadar sayısız ürün ve hizmeti ülkeye tanıtan bir banka olduklarını, bankacılık hizmetlerini inovatif bir tarzda sunmaya çalıştıklarını söyledi. Bankamatik markasının Türkiye’de jenerik bir kavram olarak tüm ATM’ler yerine kullanılır olmasının tesadüfi olmadığını, para çekme makinalarını Bankamatik adıyla Türkiye’ye ilk İş Bankası’nın getirdiğini anlatan Bali, ürün geliştimede aynı inovatif çabaların sürdüğünü de sözlerine ekledi.

İş Bankası 87 yaşında

Adnan Bali, bu yıl 87. yılını kutlayan İş Bankası’nın geçmişini de değerlendirerek, şunları söyledi:

“1 milyon TL sermaye ile ve 37 çalışan, 2 şubeyle yola çıkmış olan bir bankadan bahsediyoruz. Kurucu Genel Müdürümüz merhum Celal Bayar kuruluş aşamasındaki sermayenin bir araya getirilişine ilişkin verilen mücadeleleri, fedakârlığı anlatmıştır anılarında. Biz bu şekilde alınmış olan varlığı bugün, biraz evvel ifade ettiğim gibi liderliğe getirmiş durumdayız. Aradan geçen zaman içerisinde her dönemde taş üstüne taş koyarak yenilikler koymak suretiyle, İş Bankası bu şekilde cumhuriyetin hemen akabinde, 1 yıl sonra 26 Ağustos’ta kurulmuş bir banka. Altını çizmem lazım, özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket olarak kurulmuş. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Yani bir devlet bankası olarak kurulmamış. O tarihten bu yana kurumsal yapımıza, ilkelerimize, müşterilerimize, çalışanlarımıza baktığınızda ülkeye değer kazandıran çok geniş bir aileye tekabül eden bir kuruluşuz. Bugün büyüklü hğümüz sadece parasal varlıklar, finansal rasyolardan ibaret değildir. Her biri birer meslek erbabı olan, her biri fedakârca çalışan her seviyedeki kadromuz en değerli sermayemizdir. Bir de piyasayla eşit koşullarda değil, hatta bir miktar kabul edilebilir dezavantajlarla bile çalışmaya hazır, bağlı bir müşteri kitlemiz var ki çok değerli bizim için. 87 yılda yarattığımız maddi ve manevi değerlerin bunlar olduğunu düşünüyorum. Sektörde lider konumuna gelmiş bilanço büyüklüklerimizin arkasında bu var.”

“Borç gelecekten ödünç alınmış bir refahtır”

ABD ve Avrupa’daki ekonomik sorunlara da değinen Adnan Bali, “Dikkatli yönetilmesi gereken bir süreç ama kendimize göre baktığımızda da diğer taraftan olumlu özellikleri de var. Bunların altını çizmek gerekirse örneğin, Maastricht kriterlerini bugün çekirdek üyeler bile karşılayamıyor. Borçların GSYİH’ya oranının yüzde 60 olması gerekirken, çekirdek üyelerde 80 ortalamaya ulaşılmış durumda. Türkiye’de ise bu oran yüzde 41. Penetrasyon imkânları açısından kıyaslandığında Türkiye’nin önünün çok daha açık olacağını gösteren indikatörler var. Nedir onlar? Aktiflerin GSYİH’ya oranı, AB27’de yüzde 357 iken Türkiye’de yüzde 88. Kredilerin GSYİH’ya oranı AB27’de yüzde 162 iken Türkiye’de yüzde 41. Yine 2009 yılı verilerine göre her 100 bin kişiye düşen şube sayısı AB27’de 46 Türkiye’de 13. piyasa ekonomisine daha yeni geçmiş olan Bulgaristan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler bile bu rasyolar bakımından bizden daha yukarıda yer alabiliyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin özellikle AB ülkelerine göre farklı kriterlerde dört kata varabilecek oranda büyüme imkânı söz konusu. Bunlar bir başka deyişle daha gidilecek çok yol olduğunun göstergesi. Kriz söz konusu olduğunda da bizim için koruyucu fonksiyon görüyorlar. Türkiye’nin en azından piyasadaki likidite bakımından fazla kaldıraç kullanmamış ekonomi olduğunu ifade ediyoruz. Benim buradaki net değerlendirmem şu, işin özü de o bence. Borç gelecekten ödünç alınmış bir refahtır aslında ve geriye ödenemeyecek düzeyde alınmış borçlarla bir kuzudan dört post çıkararak dünya ekonomisinde hak edilmemiş refahları alan ülkelerin şimdi bunu nasıl yönetebileceklerini konuşuyoruz. Türkiye bu noktada iyidir” şeklinde konuştu.

“Türkiye bölgesinde çok önemli bir noktada”

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Krizlerin yakıştırılmadığı ülkelerle aramızdaki nitel ve nicel aleyhe fark beklenilenden hızla daralmakta. Bu da bizim için çok önemli” dedi. “Anayasal parlamenter düzen, yatırımcı koruması, mülkiyet hakları, uluslararası tahkim, finans sektörüne yönelik yasal altyapı dikkate alındığında bölgede çok önemli bir noktada bulunuyoruz” diyen Bali, Türkiye’nin bugünkü altyapısıyla cazibe merkezi haline geleceğinin çok açık olduğunu söyledi. Bali, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

“Global ekonomilerde özellikle Avrupa’da monetizasyonla zamana yayılmaya çalışılan kamuya mal edilmiş reel sektör risklerinin yarattığı konjonktürde, likit imkânlara sahip müteşebbislerimizin cazip koşullarda satın alma ve genişleme fırsatlarına sahip olduklarını düşünüyorum. Bununla mutlaka büyük ölçekli şirket satın alımlarını kast etmiyorum. Başta Akdeniz ekonomilerindeki faaliyeti duran, yavaşlayan üretim tesislerinin, hatlarının, makine ve ekipmanların araştırılması gerektiği kanaatindeyim.”

“Finansal istikrarın gözetilmesi kıymetli”

Merkez Bankası’nın izlediği para politikasını da değerlendiren Adnan Bali, “Merkez Bankası’nın sadece fiyat istikrarını değil daha geniş bir sorumluluk alarak finansal istikrarı üstlenmiş olmasını çok kıymetli buluyorum. Gerek cari açık, gerek Türkiye’de hızlı büyümeler sonucunda oluşacak aktif kalitesindeki bozulmalar, gerekse belli parasal genişlemeler sonucunda oluşacak varlık balonları gibi sürdürülebilir olmayan performansları ayıklayacak finansal istikrar kavramının, fiyat istikrarına göre daha geniş manada sorumluluk hali olarak kabul edilmesi sürdürülebilir büyüme açısından önemli. Gereğinden yüksek bir faiz gereğinden düşük bir kurla daha yüksek bir büyüme elde edebilirsiniz, daha düşük enflasyon sağlayabilirsiniz. Ama bunlar sürdürülebilir olmaz” dedi.

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, cari açığın bir yapısal sorun olduğunu, konjonktürel bir sorun olmadığını görmek gerektiğini söyledi. 1947 yılından bu yana Türkiye’de dış ticaret fazlasının söz konusu olmadığına değinen Bali, “1947 ile 2010 arasında ihracatın ithalatı karşılama oranı ortalama yüzde 65 seviyesinde. İthalatta ara ve yatırım mallarının payı yüzde 85, enerjide dışa bağımlılık ise yüzde 70 düzeyinde. Bu faktörleri üst üste koyduğunuz zaman cari açığın yapısal bir sorun olduğu, uzun dönemlere dayandığı ve çözümünün de bunlardan geçtiği açık” diye konuştu.

“Gerçek satın alma gücüne dayamayan tüketime dikkat”

Tüketicilere yönelik yapılan “az harcayın, tasarruf edin” uyarılarını değerlendiren Bali, şunları söyledi:

“Biz gerçek satın alma ve geri ödeme gücüne dayanmayan, tüketimi fazlaca teşvik eden alanlarda rekabete bilinçli olarak aynı dozda katılmadık. Dolayısıyla bu yönde alınmış tedbirlerin ve uyarıların doğru olduğunu, bizim de banka olarak bu paralelde davrandığımızı düşünüyorum. Bu tabii ki sadece kredi veren kurumların, bankaların veya otoritenin sorumluluğunda değil. Tüketici de sorumlu davranmalı. Sadece hassas dönemlerde dikkat edilecek hususlar da değil. Olağan dönemlerde de tüketici ayağını yorganına göre uzatmalı.”

Adnan Bali, “Kredilerin büyüme hızının yüzde 25 ile sınırlandırılmasında bir ayrışma uygulanması gerektiğini düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine, “Merkez Bankası’nın ölçülü faiz indirimine gerekçe oluşturan durgunluk riski paralelinde, yüzde 25 kredi sınırı aynı oranda önceliğini korumuyor olabilir. Otoritenin bu anlamda yapacağı netleştirici açıklamaların önemli olduğunu düşünüyorum. Buna ihtiyaç da var. Çünkü sürecin nasıl yönetileceğini ilişkin bir belirsizlikle ve her kurumun da kendi algısına dayalı farklılıklarla yılın son gününe gitmemek gerekir diye düşünüyorum. Süreci uygulamaya ilişkin detayları bilerek yönetmeliyiz” dedi. Rekabet koşullarının eşit olması, aynı oranda aktörleri etkilemesi ve bir prensip olarak gözetilmesi gerektiğinin altını çizen Bali, “Diğer taraftan kendi içsel dengeleri ya da kısıtları nedeniyle yeterince büyümeyi zaten sağlayamamış olan taraflar da bundan bir avantaj temin etmiş hale gelmemelidir” diye konuştu.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın