TOLGA GÜSAR >> Garanti Portföy Yönetimi A.Ş. Stratejisti >> Her geçen gün daha net görülüyor ki Türkiye ekonomisi önemli ve acilen çözüm bulunması gereken bir soruna sahip. Bir tarafta neredeyse herkesin hemfikir olduğu Türkiye ekonomisinin yüksek ve uzun süreli büyüme potansiyeli diğer tarafta ise bu büyümenin kaynağı ve elbette finansmanı ikilemi….

Bugün Türkiye?de herhangi bir sektör temsilcisi ile fikir alışverişinde bulunduğunuzda size ilgili sektördeki potansiyelden ve üretilen hizmet ya da üründeki düşük penetrasyondan bahsedecektir. Sunacakları kanıtların da gayet mantıklı ve hedeflerin ulaşılabilir olduğunu da kabul etmek gerekir.

Ancak beklenen bu büyümenin yöntemi ve finansmanı ciddi bir soru işareti. Bugünkü yapıya bakacak olursak, ihracat ağırlıklı üretime yönelik son yıllardaki belirgin yatırım artışına rağmen; dış ticaret açığına bağlı cari açık sorunu yaşamakta olduğumuz görülecektir. Genel kabul gören görüş ise yüksek enerji ithalatı faturasının oluşan bu tablonun sorumlusu olduğu yönünde. Katılmamak mümkün değil ancak bu sadece hastalığın teşhisi gibi görülmelidir. Orta ve uzun vadeli enerji politikaları ile dışa bağımlılık bir ölçüde azaltılabilir ancak büyümekte olan bir ekonominin artacak enerji ihtiyacı da unutulmamalıdır. Dolayısıyla üretim ve hizmet ihracatının arttırılması kadar üretimde yerli malı ara mamül ve hammadde kullanılmasının teşvik edilmesi ve hatta planlanması büyük önem arz ediyor. Uygulamaya yönelik olarak yapılması gerekenler ise bir paragrafa sığmayacak kadar kapsamlı bir çalışma gerektiriyor.

Peki hali hazırdaki yapı değişmez ve yaklaşık beşer yıllık dalgalar halinde ekonomik büyüme eşliğinde artan cari açık sonrasında bir kriz senaryosu devam eder mi? Edebilir ancak global ekonominin önümüzdeki yıllarda izleyeceği yol konusunda ciddi soru işaretlerine sahibiz. Endişemiz o ki başta ABD olmak üzere Gelişmiş Ülkelerde krizden çıkış amacıyla uygulanan parasal genişleme politikalarının arzu edilen hedeflere ulaşamaması durumunda ve belirgin bir daralmayı göze alarak bütçe ve cari açıklarını azaltma yoluna girebilirler. Bu durumda, Türkiye gibi büyümesini büyük ölçüde global likiditeye bağlamış Gelişmekte olan Ülkelerde büyümenin finansmanı noktasında sıkıntı yaşanabilir. Dolayısıyla korkulan olursa; cari açık sebebiyle krize girdiğimiz dönemlerde finansman her zamankinden daha zor olacaktır ya da zaten likidite sıkışık seyredeceği için cari açık sebebiyle krize girecek kadar ekonomik büyüme dahi sağlanamayacaktır.

QE2?nin sonuna yaklaşılan şu günlerde ABD ekonomisi tarafında elde edilen sonuçların hedeflenen seviyelerin (Konut fiyatları ve İşgücü piyasası) çok altında kaldığı görülmektedir. ABD ekonomi kurmayları tarafından yakın gelecekte QE3?ün uygulanması ve yine istenilen sonuç alınmazsa QE4,QE5,QE6?ların devam etmesine yönelik bir beklenti paralelinde; global likiditenin ve ucuz paranın daha uzun yıllar süreceği öngörülebilir. Ancak son yirmi beş yıllık zaman diliminde Japonya?nın içinde bulunduğu durum, hele ki aşırı likiditenin şişirdiği konut sektörü temelli olan ekonomik yapıların ultra düşük faiz politikaları ile dahi ayağa kalkamadığına iyi bir örnek teşkil etmektedir. Kaldı ki bu süreçte Japonya; ?Değerlenen para birimleri cari açık üzerinde negatif etkili olur tezini? (Dolar Japon Yeni paritesi 1998 yılında 145 seviyesindedir !) çürütürcesine cari fazla vermeye devam etmiştir ve bu sayede yaklaşık yüzde 1?lik faizine ve devasa kamu borcuna rağmen kendi ulusal kaynakları ile kendi hazinesini finanse edebilmiştir. Kısaca bir bakıma tüm dünyanın beklentisi; ABD?de yaratılan aşırı likiditenin ekonomiyi yeniden canlandırması, aynı zamanda ülkenin cari açığına merhem olması, konut fiyatlarını arttırması, artan emtia fiyatları kaynaklı bir global maliyet enflasyonu oluşturmaması vs.vs. gibi mütevazi sonuçlardır!

Özetle önümüzdeki süreçte global ekonomi ve elbette sermaye piyasaları kaderini birçok ?eğer?e bağlamış durumda. Böyle bir ortamda Türk varlıkları içerisinde en sağlam durmasını beklediğimiz varlık sınıfı şüphesiz kamu borçlanma senetleri olacaktır. Türkiye geçtiğimiz yıllar içerisinde Kamu Borç Stokunun Gayri Safi Milli Hasıla?ya oranını belirgin bir şekilde düşürerek faiz piyasalarındaki dalgalanmaların da, yüksek reel faizin de önünü kesmiş oldu. Öyle inanıyoruz ki bu sebeplerle faizlerdeki her yükseliş pozisyon almak için fırsat oluşturacaktır. Türk Lirası ise yüksek cari açık ile reel olarak düşük olsa da nominal olarak yüksek seyreden faiz mücadelesi içinde dalgalanmaya devam edecektir. Bugün itibarıyla 1,95 seviyelerine kadar yükselen sepetin önümüzdeki süreçte geçici bir değerlenme sürecine girmesi beklenmelidir. Hele TCMB faiz arttırma kararı alırsa bu süreç erkene çekilmiş olacaktır. İMKB ise yavaşlayacak ekonomi ve gerilemesi beklenen bankacılık sektörü karları sebebiyle baskı altında kalmaya devam edecek. Ancak son bir aydır rakiplerine kıyasla göreceli kötü performansı ve artık daha cazip seviyelerdeki temel çarpanları sebebiyle Haziran ayı içerisinde yaralarını bir miktar sarması beklenmelidir.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

One thought on “Ekonominin yavaşlaması cari açık tehdidini azaltabilecek mi?”

  1. Güzel bir makale AncakTtürkiye için cari açıgın Uluslararası rekabet gücü eksikliğini gösterdiği ve bunun finansmanının değil ortaya çıkmaması için yapılması gereken sektörel rekabet gücü çalışmalarının önemli olduğuna dikkat çekilse idi analiz daha doğru olurdu.Çünkü finansman realitenin cari açık reel ekonominin durumunu gösterir.Ekonominin aynasıdır.

Bir yanıt yazın