RÜŞTÜ BOZKURT >> İkinci küreselleşme sürecini kaçırıyor muyuz? Yaklaşık iki yıldır Anadolu’nun değişik yörelerinde yaptığım konuşmalarda, “Türkiye Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini kapsayan 1000 yılın fırsatını yakaladı? Ama, bu fırsatı değerlendirmek için düşmanını öğretmen yapmak gerekiyor: Bazılarının “Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz’ dediklerini unutmamalıyız; ikinci küreselleşme çağını yakalayarak dostu sevindirmeli, düşmanı utandırmalıyız” çağrısını yapıyorum.

Belki de entelektüel verimliliği sürekli artıramadığımız için tekrara düştüğümüz de oluyor. Tekrardan kaçınmak gibi bir kaygımız da yok. Sözel kültür derinlik kazanırken önemli ölçüde tekrardan yararlanır. İnsanlık, Ong’un anlatımı ile “?birinci sözel kültür aşamasından ikinci sözel kültür aşamasına” geçtiğine göre, doğruluğuna inandığımız sorunları sürekli anlatmamız gerekiyor.

Tipik Sanayi Devriminden yararlanamayan ülke

Daron Acemoğlu 25 Ocak 2010 günü Radikal’de Murat Öğütçen ile yaptığı söyleşide, ülkemizin “?tipik Sanayi Devriminden yararlanamayan ülkeler grubuna gerdiğini” söylüyordu. Sanayi Devrimi aşamasını geride bırakıp Bilgi Toplumu aşamasına geçtiğimize göre, bu yeni oluşum bize yeni fırsat kapılarını da açıyor. Bilgi Toplumu aşamasından yararlanmamız gerekiyor.

Şevket Pamuk’un “Dünya’da ve Türkiye’de İktisadi Büyüme (1820-2005)” başlıklı çalışmasında aktardığı grafik fazla söze gerek bırakmadan, birinci küreselleşme sürecini nasıl kaçırdığımızı kanıtlıyor.

İngiltere Sanayi Devrimi’nin öncü ülkesidir. Bu öncülük rastlantı değildir. İngiltere’de 1688 ?de “Glorious Revelotion” ile kralın yetkileri parlamento ile paylaşmıştı. Bu paylaşım, parlamento üyelerinin seçmenlerin isteklerine kulak vermelerini sağlamıştı.

Sanayi Devrimi fiziksel sermaye, insan kaynağı ve teknoloji arasındaki karşılıklı- bağımlılık ilişkilerini hızla değiştirdi. İnsan gücü, rüzgar gücü, su gücü, yelken teknolojisi gibi organik enerji sınırları içinde üretim örgütlenmesinin sınırları genişlemeye başladı. Yeni kentler oluştu. David C. Thorns’un anlatımıyla ticarete dayalı bir önceki aşamadan sonra fabrika-odaklı üretim ve sermayeye dayalı gelişme güç kazandı, Kentlerde toplanma hızla arttı; tarım döneminde “ekim zamanı, hasat zamanı, harman zamanı” gibi daha geniş aralıklarla anlatılan zaman kavramı vardiya düzenine uygun hale geldi. Ayrıca ulaşım tekniklerinde gelişme mal ve hizmet akışkanlığını da hızlandırdı. Kentlerde ve kentlerin varoşlarında yaşam biçimleri ve yaşam tarzları yeniden biçimlendi.

Kurumlar önem kazandı

Sanayi Devrimi, bir önceki aşamadaki “topluluk örgütlenmesinin” düğünde, dernekte, çarşıda, pazarda, toyda, törende insanların birbirini “sözle ve gözle” denetlemesi idi?

Sanayi Devrimi sonrasında kent sayısının artması ve kent ölçeklerinin büyümesi “gözetim ve denetimi” sözün ve gözün menzilinden dışarı çıkarınca “topluluk” örgütlenmesine geçildi. Topluluk örgütlenmesi, hiç görmediğimiz, bilmediğimiz, tanımadığımız, tanıma olasılığımız da son derece düşük olan insanlar için “en iyiyi üretme” aşamasına geçişi sağladı. Bu aşamada  yüzyüze birincil ilişkiler,topluluk örgütlenmeleri yetersiz hale geldi; kurumların gücü temsil ettiği anonim ikincil ilişkilere dayalı ilişkiler, toplum örgütlenmesinin esasını oluşturdu.

Birinci küreselleşme ürünleri çeşitlendirdiği gibi, pazarların ölçeğini de büyüttü. Birikim sistemi, net ürün üretimi ile net ürün tüketimi arasında uzun dönemli denge anlamına geliyordu. Doğadan maddeleri toplayarak, onları dönüştürüp, ihtiyaç olanı tüketme, artanı da pazarda değerlendirerek geleceği güven altına alma için “yatırım yapmayı” gerektiriyordu.

Sanayi Devrimi, hızla artan kentleşme ve orta sınıfın yükselmesi nedeniyle “satıcı piyasa egemenliğine” dayalı,” emek-sermaye eksenli” bir gelişme yarattı. Sanayi Devrimi sonrasında ekonomi kuramları hep bu eksen etrafında gelişti; çünkü kuramlar uygulamayı izliyordu. Siyasi ve sosyal örgütlenmeler de “emek-sermaye ilişkisi” damgasını taşıyordu.

Açık tartışmanın erdemi

Carl Sagan Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı adlı eserinde, bilimsel düşüncenin İonya’ da yeşermesini açıklarken, bir dizi etken sayar. O etkenler arasında, “?erkekler senatoda tartışmayı öğrendi” diye bir etken de var Sanayi Devrimi’nin İngiltere’de yeşermesi kralın gücünü paylaşan, kitlelerin sesini yansıtan devrimlerle açıklanır. Toplumsal yaşam “ortaklık” kavramı üzerinde biçimlenir. Ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler, ortak kurumlar sürdürülebilirliği sağlar.Birikim yeteneğinin korunması, geliştirilmesi ve uzun dönemli geleceğin güven altına alınması hep bu ortaklık temeli üzerinde gelişir.

İlber Ortaylı’da Sanayi Devriminin yaratıldığı 18’inci yüzyılın doğru okunamamasına gönderme yapar?Osmanlı İmparatorluğu dışa ve dünyaya açılmayı, Viyana Bozgunu sonrasındaki zor koşullar nedeniyle, ağırlıklı olarak ordunun yeniden örgütlenmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması eksenine kaydırır.

Padişah iradesinin ” tek sesliliği” dışa ve dünyaya açık olmayı engeller. Ortaylı’nın altını çizdiği gibi dönemin diplomatları sayılacak memurları uluslar arası hukuktan, gelişmelerden haberdardır ama, oluşmakta olan yeni dünya düzeninin “siyasi iradeye yansıması” zamanın ruhunu yakalayacak dirilikte değildir.

18’inci yüzyılda Osmanlı yönetimi

İngiltere’de kralın yetkilerinin paylaşıldığı dönemde 17’inci yüzyılın sonlarında ve 18’inci yüzyıl boyunca hangi padişahların yönettiğine bakalım: Mehmed IV(1648-1687), Süleyman II (1687-1691), Ahmed, II (1691- 1695),Mustafa II (1695-1703),Ahmet III (1703-1730) , Mahmud I (1730- 1754),Osman III( 1754-1757), Mustafa III(1757-1774), Abdülhamid I( 1774-1789) ve Selim III (1789-1807).

Bu aşamasında özellikle “eğilimler” ilgi alanımıza giriyor.Eğilimleri anlayabilmek için dönemi iyi analiz eden tarihçilerimizin tanıklığına başvurmamız gerekiyor.

Zamanı algılama bakımından Osmanlı’da iki eğilim var. Prof. Halil İnalcık bu iki eğilimi şöyle aktarıyor:

“Ulema, şeriatın mutlak bütünlük ve kontrolünü sağlaya çalışırken, bürokratlar, devlet ve toplum ihtiyaçları gibi pragmatik düşüncelere tâbi idiler. Bürokratlar için özellikle 1700’lerden sonra düşman galebe ve istilâsini önlemek için her çeşit önlemi almak, devleti islâh etmek her şeyden önemli idi. O zamana kadar silâhlar, savunma tesisleri ve askeri taktik geleneksel ustadan-öğrenme yolu ile pratik usûllerle sağlanıyordu. 18’inci yüzyılda islâhatcı bürokratlar, bunun yetmediğini gördüler. Habsburg ve Romanovlara karşı doğuda müttefik arayan Fransızların bu dönemde bunu Osmanlı ricaline anlatmaları, yardıma hazır olmaları, yani batının siyasi- askeri ilgisi de önemli bir rol oynadı; böylece Avrupa’da gelişmiş müspet ilimler de ilk defa sistemli bir öğretim konusu olarak girdi.”

Sanayi Devrimi’nin etkilerinin Kıta Avrupa ve Atlantık ötesine yaygınlaştığı 18’inci yüzyılda Osmanlı’yı hangi eğilimlerin ” ?Sanayi Devriminden yararlanamayan ülke” konumuna düşürdüğünü bir sonraki yazımızda ele alalım..


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın