Türkiye?de diyabet denilince akla gelen ilk isimlerden olan ve 50 yıldır Türk toplumunun diyabet hastalığı konusunda farkındalığını artırmaya çalışan Türk Diyabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, diyabet ya da obezite söz konusu olduğunda gıda sektörünün hedef tahtasına konulmasının yanlışlığına dikkat çekti.

Diyabet konusunda yaşanan değişimleri Gıdahattı dergisine değerlendiren Prof. Dr. Bağrıaçık, özellikle son yıllarda toplumda bu konuda farkındalığın arttığını söyledi. Diyabetli sayısında son yıllarda gözlenen artışı, halkın bu hastalık konusunda bilinçlenmesine bağlayan Bağrıaçık, ?Eskiden diyabeti kimse bilmezdi. Artık her bilinçli birey, şekerini kontrol ettirmek zorunda. Bugün kilosu fazla olan bireylere baktığımızda ardında diyabet çıkıyor. Hastalık yaygın ve gün geçtikçe artma eğilimi var. 1985 yılında ülkemizde yaklaşık 2 milyon şeker hastasına ulaştık. 2000 yılında yayınladığımız raporda ise diyabetli sayısı 5 milyondu, şimdi yıl 2011 ve sayı 10 milyona ulaştı? dedi.
Türk Diyabet Cemiyeti?nin geçtiğimiz yıllarda yaptığı taramalarda diyabetli oranının yüzde  9,27 olarak belirlendiğini ancak Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi Araştırması (TURDEP) sonuçlarının bu oranın nüfusun yüzde 13?üne ulaştığını gösterdiğini kaydeden Bağrıaçık, obezite ve diyabette yaşanan artış karşısında gıda sektörünün ?suçlu? ilan edilmesi konusuna da değindi. ?Gıdalar ve sektör suçlu olsa insan nesli binlerce yıllardan beri devam eder mi? İnsan varlığının ortada kalmaması lazım. Hata, yanlış ve bilinçsiz beslenmeden kaynaklanıyor. Biz gıdaları hem ekonomik hem de sağlık yönünden kullanmada hata yapıyoruz. Her gıdanın mutlak sağlık faydaları olduğu kadar aşırı ve yanlış tüketilmesi sonucunda zararlı etkileri de vardır. Onun için beslenme eğitimi önemli? diyen Bağrıaçık, annelere ve çocuklara erken yaştan itibaren verilecek beslenme eğitimi ile tüketim alışkanlıklarında doğru yönde değişiklik yapılabileceğine dikkat çekti.
Son yıllarda gıda endüstrisinde diyabetik ve fonksiyonel ürünler üzerine yapılan bilimsel çalışmalar ve yaşanan gelişmeler hakkında da değerlendirmelerde bulunan Bağrıaçık, şöyle konuştu:
?Ben diyet ürünler ve diyabetik gıdalar diye ikiye ayırıyorum. Birincisi, tatlandırıcılar ile hazırlanmış olanlar, diğeri de karbonhidratı veya gluteni azaltılmış gıdalar. Bazı özel durumlarda tatlandırıcı ile yapılmış gıdaların, örneğin bir hamileye verilmesini tasvip etmiyoruz. Aynı şekilde yeni gelişmekte olan küçük çocuklara da verilmesini önermiyoruz. Ama gençlik yaşına veya erişkin yaşına gelmiş bir kimse, içerisinde aspartam olan bir ürünü kullanabilir. Aynı şekilde karbonhidratı veya gluteni azaltılmış fruktoz içeren ürünleri de tüketebilirler. Hasta zaten her gün kiraz, çilek, armut, elma yiyerek fruktoz almıyor mu? Son yıllarda yaygınlaşan, zayıflatma ilaçları, bitkisel ilaçlar gibi şeyler yerine diyabetik ürünler tercih edilmeli ama ölçü kaçmamalı.?
Fruktoz ve kanser arasında ilişki olduğu iddialarına ilişkin görüşlerini de paylaşan Bağrıaçık, yaşanan tartışmaları gereksiz olarak niteledi. Bağrıaçık, ?Böyle bir ilişkiden bahsetmek mümkün değil. Mısır şekerinden üretilen gıdalarla beslenmede bir mahsur yok. Şunu da belirteyim; Dünya Sağlık Örgütü, diyabetik ve obez hastaların beslenmesinde şekeri 25-30 grama kadar müsaade ediyor. Eskiden çok korkardık ama şimdi genç yaşta bir insanın 30 grama yakın şekerli gıda almasında bir mahsur yok. Erişkin yaşta olanlar için fazla kilo almasınlar diye 20-25 grama kadar şeker içeren gıdaları almalarında bir mahsur olmadığını söylüyoruz? diye konuştu.
Bağrıaçık, açıklamalarının sonunda her iki yılda bir olmak üzere bugüne kadar 5 Obezite Kongresi düzenlediklerini, bu yıl Avrupa Obezite Kongresi?nin İstanbul?da düzenleneceği bilgisini verdi.
www.etuderbulten.com


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın