Dr. RÜŞTÜ BOZKURT >> Başlıktaki söz, sloganların çekiciliğine kapılma olarak  algılanmamalı.

Görüntüyü içerikten önemli sayan bir algılamanın yansıması olarak da değerlendirilmemeli.

Bizim bilebildiğimiz kadar ülkemizin  uzak ve yakın tarihinde kaçırılan çok sayıda fırsat var? Bugünlerde ise tarihin önümüze koyduğu “1000 yılın fırsatını” değerlendirme sorumluluğu ile hep birlikte yüzleşiyoruz. Bireyler, topluluklar, toplumun bütünü, onu oluşturan siyasi irade, sivil inisiyatifler, girişimciler, entelektüeller, akademisyen çevreler vb. aklınıza gelen  tüm toplum katmanları Bilgi Toplumu’na geçiş sürecinin yarattığı olağanüstü fırsatları etkin biçimde değerlendirebilmek için kafa yormalıyız.

Türkiye’de “1000 yılın fırsatını” yaratan dış ve iç dinamiklerin neler olduğunu daha önceki birkaç yazıda paylaştık. Yeni koşullarda, yazının başlığındaki genellemeyi  çürütebilmek için “yerleşim yeri” konusunda atılması gereken  adımlar üzerinde durmalıyız.

Mevcut yerleşimlerde rekabet güç

Organize Sanayi   Bölgeleri dışında, kent içinde geçmişin koşullarına göre oluşmuş, iş akışı açısından verimlilikleri rekabet edebilir düzeye çıkarmanın önünde en gel oluşturan  yerleşimleri hızla terk etmek gerekiyor.

Organize Sanayi Bölgeleri’nde  oluşmuş “karma yapı” ve “yüksek toprak bedeli” yeni yatırımların  “toprağa az sermaye bağlama” ihtiyaçlarına cevap veremeyior.

Mevcut OSB’lerdeki yerleşimin çok büyük bir bölümü “sinerjik etki yaratan  kümelenmeler” oluşturulma şansını da yitirmiş.

OSB’lerin  çok önemli bir bölümü, ülkemizde endüstri altyapısının  “ileriye ve geriye bağlantılarını” dikkate alan; lojistik avantajları yaratan, denizyolu, demiryolu, havayolu ve karayolunda uygun bağlantılarla  birbirini besleyen  bütünsel yapılara sahip değil.

Özellikle meta-odaklı üretim  giderek yayılıyor; bu üretim alanlarında  “rekabet edilebilir alanlar  keşfederek”  o alanlarda  enformasyon, koordinasyon  ve odaklanma ile  fark yaratma açısından  ülkemize üstünlük yaratacak koşulları mevcut yerleşimlerde yaratmanın güçlüklerini hepimiz biliyoruz.

Geçmişteki  “yatırım yönetimi algılaması” ile “günün ve geleceğin  yatırım yönetimi anlayışını” köklü biçimde değiştiren  talep koşulları, faktör koşulları, karşılıklı-bağımlılık ilişkileri ve rakip stratejileri giderek baskın hale geliyor.

Eğer ülkemizi yönetenler yazı başlığındaki  genellemeden rahatsız oluyorsa, hemen yarın bir dizi  “stratejik kararı” yürürlüğe koymak zorunda. Bu kararlardan biri de  “İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri”  arzıdır.

TOKİ ‘nin gerçek görevi

Metaa-üretim odaklı ve özelleşmiş ürünlerde rekabet gücü analizlerinde  “makine ve yedek parça üretiminin”  potansiyel alanlardan biri olduğu  konusunda birçok bağımsız araştırma birleşiyor.

Makine ve yedek parça üretimi, eşit olmayan gelişmeler yasası, kuvvetler yasası, yakınlık ilkesi, iş çevresi karşılıklı-bağımlılıklar yasası vb. ekonomik yasaların tümü  dikkate alındığında  Marmara Bölgesi’nde konumlandırılması gereken üretim alanlarından biridir.

TOKİ konut üretimi gibi  Organize Sanayi Bölgeleri  de üretmeli? İstanbul, Bursa, İzmit, Sakarya, Bilecik, Balıkesir ve Eskişehir Belediyeleri’nin de aktif katılımları ile  belirlenecek orta ve uzun dönemli strateji bağlamında yer seçimleri yapılmalı.

Gerekirse özel bir yasa ile kamulaştırma ve tahsis işleri- üretim odaklı mülkiyet bağlamında- yasa ile düzen altına sokulmalı ve  güven sağlanmalı.

TOKİ hızla OSB’lerin altyapılarını tamamlamalı  yerleşim yeri tahsislerini yapmalı?Bugünün koşullarında TOKİ’nin ülkeye gerçek katkısı böyle bir işlevi yerine getirmesi olacaktır.

Sadece OSB bağlamındaki fiziki altyapılarla ilgili  birçok ülkenin zengin deneyimi var; onlardan yararlanılmalı?

Eğer  mekan seçimi gerektiği gibi yapılmaz, iş akışları etkinleştirilmez, lojistik avantajlar yaratılmaz, yerleşim yeri için büyük sermayelerin bağlanmasının önüne geçilmez, üniversiteler ile yerleşim yerleri bağlantıları baştan öngörülmez, doğru kümelenmeler yaratmanın  ortamı oluşturulamazsa  “1000 yılın fırsatı” kesinlikle kaçırılacaktır?

Gelin bu konuyu tartışmaya açalım?Susarak  kaçırılan fırsatların paydaşlarından biri  haline  gelmeyelim.

Bu satırların yazarı, “tek yolcu” mantığının  ülkeye nelere mal olduğunu iyi bilir. ” İyi dostu olanın  aynalara ihtiyacı yoktur” diyen Mevlana’nın sözünü, sadece ağızlarda söyleyenlerden olmayalım;onu yaşam tarzının,yani irfan sahibi olmanın özü haline getirelim…


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın