Görüntüyü içerikten önemli sayan bir algılamanın yansıması olarak da değerlendirilmemeli.
Bizim bilebildiğimiz kadar ülkemizin uzak ve yakın tarihinde kaçırılan çok sayıda fırsat var? Bugünlerde ise tarihin önümüze koyduğu “1000 yılın fırsatını” değerlendirme sorumluluğu ile hep birlikte yüzleşiyoruz. Bireyler, topluluklar, toplumun bütünü, onu oluşturan siyasi irade, sivil inisiyatifler, girişimciler, entelektüeller, akademisyen çevreler vb. aklınıza gelen tüm toplum katmanları Bilgi Toplumu’na geçiş sürecinin yarattığı olağanüstü fırsatları etkin biçimde değerlendirebilmek için kafa yormalıyız.
Türkiye’de “1000 yılın fırsatını” yaratan dış ve iç dinamiklerin neler olduğunu daha önceki birkaç yazıda paylaştık. Yeni koşullarda, yazının başlığındaki genellemeyi çürütebilmek için “yerleşim yeri” konusunda atılması gereken adımlar üzerinde durmalıyız.
Mevcut yerleşimlerde rekabet güç
Organize Sanayi Bölgeleri dışında, kent içinde geçmişin koşullarına göre oluşmuş, iş akışı açısından verimlilikleri rekabet edebilir düzeye çıkarmanın önünde en gel oluşturan yerleşimleri hızla terk etmek gerekiyor.
Organize Sanayi Bölgeleri’nde oluşmuş “karma yapı” ve “yüksek toprak bedeli” yeni yatırımların “toprağa az sermaye bağlama” ihtiyaçlarına cevap veremeyior.
Mevcut OSB’lerdeki yerleşimin çok büyük bir bölümü “sinerjik etki yaratan kümelenmeler” oluşturulma şansını da yitirmiş.
OSB’lerin çok önemli bir bölümü, ülkemizde endüstri altyapısının “ileriye ve geriye bağlantılarını” dikkate alan; lojistik avantajları yaratan, denizyolu, demiryolu, havayolu ve karayolunda uygun bağlantılarla birbirini besleyen bütünsel yapılara sahip değil.
Özellikle meta-odaklı üretim giderek yayılıyor; bu üretim alanlarında “rekabet edilebilir alanlar keşfederek” o alanlarda enformasyon, koordinasyon ve odaklanma ile fark yaratma açısından ülkemize üstünlük yaratacak koşulları mevcut yerleşimlerde yaratmanın güçlüklerini hepimiz biliyoruz.
Geçmişteki “yatırım yönetimi algılaması” ile “günün ve geleceğin yatırım yönetimi anlayışını” köklü biçimde değiştiren talep koşulları, faktör koşulları, karşılıklı-bağımlılık ilişkileri ve rakip stratejileri giderek baskın hale geliyor.
Eğer ülkemizi yönetenler yazı başlığındaki genellemeden rahatsız oluyorsa, hemen yarın bir dizi “stratejik kararı” yürürlüğe koymak zorunda. Bu kararlardan biri de “İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri” arzıdır.
TOKİ ‘nin gerçek görevi
Metaa-üretim odaklı ve özelleşmiş ürünlerde rekabet gücü analizlerinde “makine ve yedek parça üretiminin” potansiyel alanlardan biri olduğu konusunda birçok bağımsız araştırma birleşiyor.
Makine ve yedek parça üretimi, eşit olmayan gelişmeler yasası, kuvvetler yasası, yakınlık ilkesi, iş çevresi karşılıklı-bağımlılıklar yasası vb. ekonomik yasaların tümü dikkate alındığında Marmara Bölgesi’nde konumlandırılması gereken üretim alanlarından biridir.
TOKİ konut üretimi gibi Organize Sanayi Bölgeleri de üretmeli? İstanbul, Bursa, İzmit, Sakarya, Bilecik, Balıkesir ve Eskişehir Belediyeleri’nin de aktif katılımları ile belirlenecek orta ve uzun dönemli strateji bağlamında yer seçimleri yapılmalı.
Gerekirse özel bir yasa ile kamulaştırma ve tahsis işleri- üretim odaklı mülkiyet bağlamında- yasa ile düzen altına sokulmalı ve güven sağlanmalı.
TOKİ hızla OSB’lerin altyapılarını tamamlamalı yerleşim yeri tahsislerini yapmalı?Bugünün koşullarında TOKİ’nin ülkeye gerçek katkısı böyle bir işlevi yerine getirmesi olacaktır.
Sadece OSB bağlamındaki fiziki altyapılarla ilgili birçok ülkenin zengin deneyimi var; onlardan yararlanılmalı?
Eğer mekan seçimi gerektiği gibi yapılmaz, iş akışları etkinleştirilmez, lojistik avantajlar yaratılmaz, yerleşim yeri için büyük sermayelerin bağlanmasının önüne geçilmez, üniversiteler ile yerleşim yerleri bağlantıları baştan öngörülmez, doğru kümelenmeler yaratmanın ortamı oluşturulamazsa “1000 yılın fırsatı” kesinlikle kaçırılacaktır?
Gelin bu konuyu tartışmaya açalım?Susarak kaçırılan fırsatların paydaşlarından biri haline gelmeyelim.
Bu satırların yazarı, “tek yolcu” mantığının ülkeye nelere mal olduğunu iyi bilir. ” İyi dostu olanın aynalara ihtiyacı yoktur” diyen Mevlana’nın sözünü, sadece ağızlarda söyleyenlerden olmayalım;onu yaşam tarzının,yani irfan sahibi olmanın özü haline getirelim…
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.