Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PwC Türkiye, enerji sektörüne yönelik yeni bir çalışmaya imza attı. Türk enerji sektöründe faaliyet gösteren veya yatırım yapmayı düşünen yerel ve uluslararası yatırımcıları petrol piyasasındaki son durum hakkında bilgilendirmek amacıyla gerçekleştirilen Türkiye Petrol Piyasasındaki Gelişmeler Raporu?nda (Developments in the Turkish Petroleum Market) sektörde 2010 yılında yaşanan gelişmeler analiz edilirken 2011 yılına ilişkin beklentiler ve öngörülere de ışık tutuyor.

Petrol Kanunu değişmese de yabancı oyuncular petrol aramaya devam etti

2010 yılında dünya, finansal krizden çıkışla birlikte yükselmeye başlayan petrol fiyatlarını, yukarı yönlü hareket etmesi beklenen enerji talebini, Meksika Körfezi?ndeki çevre faciasını ve ulusal petrol şirketlerinin artan etkisini tartışırken Türkiye piyasası ise daha farklı konulara odaklandı.

Bu konuların başında mevzuat gelirken; 2007?den bu yana değiştirilmesi gündemde olan 6326 sayılı Petrol Kanunu 2010 yılında da meclis gündemine gelmedi ama özellikle yabancı oyuncuların Türkiye?de petrol arama faaliyetlerine devam ettiği görüldü. Petrol arama ve çıkarma segmentindeki en önemli gelişme ise, TPAO?nun Karadeniz?de uluslararası petrol şirketleriyle ortaklıklar kurarak başlattığı faaliyetler oldu.

2011 yılına mevzuat değişiklikleri yön verecek

Toparlanan finansal piyasaların yansımalarıyla yükselen petrol fiyatları, yukarı yönlü revize edilen talep projeksiyonları, OPEC merkezli arz kararları, ulusal petrol şirketlerinin büyüyen etkisi ve uluslararası şirketlerin portföylerin petrol arama ve çıkarma operasyonlarının büyüyen payı, 2011 yılının gündemini oluşturuyor. Buna karşılık Türkiye piyasasındaki gündemin, dünya gündeminden bu yıl da ayrışacağını ve bu ayrışmanın en önemli unsurunun mevzuattaki gelişmeler olacağını öngörmek hatalı olmayacaktır.

Özel sektör yatırımcılarının Türkiye?de petrol arama ve çıkarma faaliyetleri için daha uygun bir yatırım ortamı sağlamak amacıyla değiştirilmesi umulan 6326 sayılı Petrol Kanunu?yla ilgili somut adımlar atılması beklenti dahilinde. Bu paralelde, Karadeniz?de başlatılan çalışmalar her geçen gün artan yabancı oyuncu ilgisiyle daha da önemli boyutlara ulaşacak. Ancak, halihazırda toplam petrol talebinin yaklaşık yüzde 10?unu karşılayan yerli üretimde orta vadede çok yüksek bir artış yaşanması öngörülmemektedir.

PwC Türkiye Enerji, Altyapı ve Madencilik Sektörü Lideri Faruk Sabuncu raporla ilgili şu değerlendirmede bulundu:

?2011 yılında petrol, makro ekonomimizin en önemli konusu olacak. Büyüyen cari açık ve bu açığın en önemli kalemi olan petrol ithalatına yapılan harcamaların azaltılması için petrol sektöründe yapılması gerekenleri hızlandıracak boyuttadır. 6326 sayılı yasa ile ilgili değişiklikler başta olmak üzere, boğazlardan yapılan geçişler, gelecekteki Petrol Hub?ımız olarak düşünülen Ceyhan?ın durumu, yeni kurulacak SOCAR-Turcas Rafinerisi, intifa hakları tartışmaları ve yüksek akaryakıt fiyatları 2011?de sektörün önemli konuları olmaya devam edeceklerdir. Rapor okuyuculara, sektörün yapısı, regülasyonu ve gündemdeki konuları ve beklentileri sunmaktadır.?

Raporda değinilen diğer konular
2010 yılında yaşanan diğer gelişmeler
Boğazlardaki tanker trafiğinin yarattığı risklere karşı daha ciddi tedbirler alınmasına yönelik somut adımlar, 2010 yılına ilişkin hatırlanacak olan bir diğer önemli konu oldu.

Akdeniz Havzası?ndaki rafinerilerin, petrol ürünlerine azalan talep ve buna bağlı olarak eriyen marjlar yüzünden çok düşük kapasite kullanım oranlarıyla çalışırken ve bu tedbirlerle bile kara geçemeyerek depolama tesislerine dönüştürüldüğü gözlendi. Buna karşılık, Türkiye?deki talepte önemli ölçüde bir gerileme yaşanmadı ve tam tersi yönde güçlü talebe istinaden orta distilat üretiminin artışına yönelik yatırımlar hız kazandı.

Ulusal Stok Tutma mevzuatı çerçevesinde, dağıtım şirketlerine getirilmiş olan yükümlülükler ve tedarikle ilgili süreçlerin etkin bir şekilde yönetilerek rekabetçi bir yatırım ve fiyatlama sistemine erişimde gereklilik haline gelen dikey entegrasyon için bir nev?i zorunluluk haline gelen depolama faaliyetleri, 2010 yılında da birleşme ve devralmaların yaşandığı bir segment olmaya devam etti.

Türkiye akaryakıt piyasası 2010 yılında değer zincirinin şüphesiz en hareketli halkasıydı. EPDK?nın 2009 yılındaki kısa süreli tavan fiyat uygulamasının psikolojik etkileri 2010 yılında da sürerken, Rekabet Kurumu?nun intifa kararı sektördeki yerleşik dağıtıcı-bayi ilişkisini çok farklı bir boyuta taşıyarak kar marjı dağılımını ekseriyetle bayilerin lehine değiştirmiş oldu. Akaryakıt fiyatlarında yılsonunda yaşanan yükseliş iç piyasadaki tartışmaları farklı bir boyuta taşıdı. Pompa fiyatlarındaki yüksek vergi yüküne ilaveten, 2008 yılıyla karşılaştırıldığında, benzin ve motorinin uluslararası piyasalardaki fiyatında önemli bir değişiklik olmazken, aynı süre zarfında Türk Lirasında yaşanan %30?a varan değer kaybının da varılan noktada önemli bir etken olduğunu gözden kaçırılmamalıdır.

2011 yılından beklentiler
2010 yılında boğazların güvenliğine ilişkin olarak atılan adımların, 2011 yılında daha somut bir karakter kazanması ve bu önemli konuya katkıda bulunması öngörülen Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi?nin Rusya?nın da katılımıyla hız kazanması beklenmektedir.

Finansal kriz boyunca petrol ürünlerine ve özellikle motorine olan talepteki direnç, Türkiye?yi önemli bir orta distilat pazarı haline getirmiştir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, EURO V standartlarına geçişle birlikte Akdeniz Havzası?ndaki ticaretin yönünde önemli değişiklikler beklenmektedir.

Evsel kullanımda doğalgaza geçilmesiyle birlikte hızla daralan tüplü ve dökme LPG pazarına karşılık, oto LPG pazarı nedeniyle büyümeye devam etmiş ve Türkiye dünyanın en büyük ikinci oto LPG pazarı haline gelmiştir. Bu büyümedeki en önemli etken, özellikle benzinin aleyhine olacak şekilde bugüne kadar sağlanmış olan vergi avantajıdır.

Akaryakıt piyasasında 2009 yılından bu yana yaşanan gelişmelerin etkisi 2011 yılında da görülmeye devam edecektir. 2010 yılının ilk 9 ayı itibariyle, ilk dört oyuncunun pazar payı yine %70in üzerinde seyretse de, yenilenen bayi sözleşmelerinin etkisiyle ortaya çıkacak yeni pazar paylaşımı ancak bu yılın sonuna doğru daha belirgin hale gelecektir. Yine de takip edilen gelişmeler ışığında, bu süreçten en karlı çıkacak olanların bayiler ve orta ölçekli dağıtıcılar olacağını öngörmek hatalı olmayacaktır.

Yüksek akaryakıt fiyatlarındaki vergi unsuru göz ardı edilerek yoğunlaşan marj tartışmaları, EPDK?nın getirdiği promosyon yasağı ile yeni bir boyut kazanmıştır. AB ortalamasıyla karşılaştırıldığında, Türkiye akaryakıt dağıtım sektöründeki marjların yüksek olduğu görülmektedir. Ancak gelişim sürecine bakıldığında, AB?deki piyasaların geçirdiği evrelerden Türkiye piyasasının henüz geçmediği ve bu suretle serbest piyasa kuralları dahilinde hareket edildiği sürece marjlardaki rasyonalizasyonun zaten kaçınılmaz olduğu da unutulmamalıdır.

Tüm bu gelişmeler ışığında 2011 yılında, depolama sektörüne ek olarak dağıtım cephesindeki operasyonların optimizasyonu ve özellikle ithalat esnasında karşılaşılan finansal ve bürokratik yüklerin daha verimli bir şekilde aşılabilmesine yönelik olarak dikey entegrasyonlar ile birleşme ve devralmaların da hızlanacağı beklenmektedir.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın