Türkiye açış kriterlerinden en önemlisi olan ve eksik kalan, devlet yardımlarını düzenleyen kanunu çıkarmış ve yardımları denetleyecek kurumu oluşturmuştur. Kanunun uygulanmasıyla ilgili ikincil düzenlemeler de peyderpey uygulamaya konacaktır. Kanunda devlet desteklerinin Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesi ve ilgili mercilere (AB Komisyonu) bildiriminin sağlanması öngörülmektedir. Dolayısıyla ancak AB mevzuatıyla uyumlu devlet yardımları uygulamaya konabilecektir. İkincil düzenlemeler yapılıncaya kadar, AB kurallarına uygun devlet yardımları verileceği hususunda taahhüt istenmesi herhalde bir aday ülkeyle müzakere sürecinde olması gereken güven esasına uygun düşmemektedir. Aynı husus demir-çelik sektörü için talep edilen taahhüt için de geçerlidir. Kaldı ki bu tür bir talep herhangi bir başka faslın açılması için de istenebileceğinden ileriye dönük taahhütler alınmadan hiçbir başlığın açılması mümkün olmayabilir.
Türkiye?de uygulanan yatırımları teşvik paketi, küresel ekonomik krize karşı önlem olarak, geçici mahiyette iki yıl için 2009 yılında yürürlüğe konmuş ve 31 Aralık 2010?da süresi dolmuştur. İhtiyaç görülmesi halinde süresi uzatılabilecektir. Bu dönemde tüm dünyada olduğu gibi AB?de de üye ülkelerin ekonomik krize karşı, normal dönemlerdekinden daha geniş kapsamlı ve hacimli devlet yardımlarına izin verilmektedir. Ayrıca AB, Birlik çapında istihdamın ve rekabet gücünün arttırılması, belirli bazı büyük projelerin desteklenmesi için ayrıca pakt, fon vs adı altında büyük miktarlarda çeşitli yardımla da sağlamaktadır. Türkiye?de uygulanan teşvik paketi esasen AB normlarıyla da uyumlu olarak hazırlanmıştır. 2010 İlerleme Raporunda AB Komisyonu tarafından teşvik paketinin bazı yönlerinin AB mevzuatına uygun olmadığını belirtmekte ancak bu uyumsuzlukların neler olduğu henüz ortaya konulmuş değildir. ABGS ile Komisyon yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde sektörel veya bölgesel bazda belki bazı farklılıkların söz konusu olduğu gündeme gelmiş olabilir. Ancak bunlar rekabet faslının müzakere sürecinde ele alınabilecek hususlardır.
Esasen Türkiye üyelik yolundaki belirsizliklere ve AB tarafından ortaya konan çeşitli engellemelere (18 faslın bloke edilmesi) rağmen ?Rekabet? gibi zorlu bir başlıkta da AB normlarına çok büyük ölçüde uyum sağlamıştır ve haklı olarak bu faslın müzakereye açılmasını beklemektedir. Gerçekten rekabet başlığı, özellikle bunun alt başlıklarından birisi olan devlet yardımları konusu diğer aday ülkelerin müzakere süreçlerinde, üyelik öncesi son sıralarda uyum sağladıkları alanlardan birisidir. Nitekim üyelik müzakereleri süren Hırvatistan?ın ilk başlığı 2006 yılında müzakerelere açılmış, Rekabet başlığı ancak yakın zamanda Haziran 2010 tarihinde müzakerelere açılmıştır. Müzakereleri henüz kapatılmayan 5 başlıktan birisi de Rekabet başlığıdır (Hırvatistan tüm başlıkları müzakerelere açmıştır) ve halen İlerleme Raporlarında örneğin demir-çelik sektöründe devlet yardımlarıyla ilgili uyum eksikliklerinin olduğu belirtilmektedir.
Kaldı ki, AB ile müzakere sürecinin geleceği belirsizliğini korumaktadır. Rekabet başlığı ile birlikte açılması mümkün olan ve engellenmeyen 3 başlık kalmıştır. Bu başlıklar müzakereye açılsa dahi, 2006 Konsey kararlarına göre geçici olarak kapatılamayacaktır. Bunun da ötesinde AB?nin önde gelen ülkeleri olan Fransa ve Almanya Türkiye?nin üyeliğini desteklemediklerini açıkça beyan etmektedir. Üyelik perspektifinin açık ve net bir şekilde ortaya koyulamadığı böyle bir ortamda Türkiye?den kapanması bugünkü şartlarda mümkün olmayan bir başlık ile ilgili olarak müzakereye başlamadan önce yüzde yüz uyum beklemek ve ikincil mevzuat ile ilgili taahhüt talep etmek AB kendi üzerine düşen sorumlulukları dikkate almazken oldukça yadırgatıcıdır.
Son olarak, 1996 yılından bu yana devam eden gümrük birliğinde yaşanan sorunlarla ilgili olarak dahi herhangi bir ortak karar sürecinin gündemde olmaması, Adalet Divanı tarafından da hukuka aykırı bulunan Türk vatandaşlara uygulanan vizenin Gümrük Birliğini ihlal eden bir tarife dışı engel olduğunu dikkate almayan AB?nin Türkiye?ye tavrı ve sürecin geleceği açısından düşündürücüdür. İki taraf için de büyük önem taşıyan müzakere sürecinde üyelik perspektifinin belirgin bir şekilde ortaya koyulması iki tarafın da önlerini görebilmeleri ve geleceğe dönük plan yapabilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.