Gıda kaynaklı tehlikeler, Türkiye?de de tartışılan konuların başında geliyor. Ancak, risk değerlendirmesi ve buna dayalı bilgi olmadığı için, tartışmalar genellikle algılamaya dayalı oluyor. Dolayısı ile tartışılan konuların gerçeği yansıtma olasılığı azalıyor. Bu konuların başında da gıda katkı maddeleri geliyor.

Gıda katkı maddeleri konusunda son zamanlarda yapılan tartışmaları değerlendiren Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü ve Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu Etiketleme İhtisas Alt Komitesi Başkanı Prof.Dr. Aziz Ekşi; ?Gıda katkısı; bir gıdaya, belirli bir işlevi yerine getirmesi için, bilinçli olarak katılan madde grubunun adıdır. Bilimsel yaklaşıma göre; özellikle gıda kalitesinin geliştirilmesi ve raf ömrünün uzatılması açısından gereklidir. Zararsızlık dozları da bilinmekte ve bilinenlere E kodu verilmektedir. Tüketici algılamasına göre ise; gıda katkısı gerekli değildir, herhangi bir yararı olmadığı gibi zararlıdır ve E kodu zararlı olduğunu göstermektedir. Bilimsel doğru ile tüketici algısı bu kadar farklı ise ciddi bir iletişim sorunu var demektir. Çoğu tüketicinin nerdeyse paranoya düzeyindeki korkusu bundandır. Çözüm için öncelikle tüketicinin bilgilendirilmesi ve gıda kontrolünün etkinleştirilmesi gerekiyor? diyor.
Hangi katkının hangi gıdada ve hangi dozda kullanılacağının Türk Gıda Kodeksi (TKS) kapsamındaki 3 farklı tebliğde (4,5,6) yer aldığını belirten Prof. Dr. Ekşi, TGK?ni hazırlamakla yetkili kuruluşun ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olduğunu; Bakanlığın da bu tebliğleri, AB direktifleri paralelinde hazırladığına ve Türkiye?nin kendine özgü koşullarını da dikkate aldığına dikkat çekiyor. Tebliğ ekinde yer alan izinli gıda katkısı sayısının, AB?de olduğu gibi 300 dolayında ve bunların tümünün ?güvenli kullanılma koşulları bilinen? maddeler olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Ekşi gıda katkıları hakkında kamuoyunda yer alan tartışmaların gerçekle bağdaşmadığını kaydediyor.
?E kodu algılaması, eksik bilginin tipik bir yansımasıdır?
Prof. Dr. Aziz Ekşi değerlendirmesine şu sözlerle devam ediyor:
?Öte yandan; katkıya izin verilirken dayandığı toksikolojik süreç yeterince aktarılmadığı için tüketici gıda katlılarına kuşku ile bakmaktadır. E kodu algılaması, eksik bilginin tipik bir yansımasıdır. Diğer bir örneği, toksiklojik açıdan ADI değeri NS olarak tanımlanan sitrik asidin(E 330) kanserojen (!) olarak tanımlanması ve bu tanımlamanın tuhaf bir öyküye (7) dayanmasıdır. İzinli katkıların kuralına uygun kullanıldığında (izin verildiği gıdada, izin verilen dozda) risk oluşturmayacağı da tüketici tarafından yeterince bilinmemektedir. Ancak bunun önkoşulunun etkili bir kontrol uygulaması olduğu unutulmamalıdır.
Yetkili otoriteden beklenen; gıda güvenliği için tarafsız, bağımsız, bilimsel kanıta dayalı bir ?risk değerlendirme sistemi?ni oluşturması, ?kontrol sistemini etkinleştirmesi?, ?kamuoyunu bilgilendirmesi? ve böylece tüketiciye güven vermesidir.
Tüketici ve örgütlerinden beklenen ise; paranoyaya dönüşen bu ?sanal E tartışmalarına artık yeter? denilmesi ve bunun yerine gıda kontrol sonuçları hakkında otoritelerden sağlıklı ve doğru bilgiyi talep etmesidir.?
gidahatti.com 21.01.2010



sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın