PwC?nin gerçekleştirdiği 2010/2011 Küresel Aile Şirketleri Araştırması, Türkiye sonuçları ile birlikte PwC Türkiye Kıdemli Ortağı Adnan Nas ve Denetim Hizmetleri Direktörü Mehmet Karakurt tarafından İstanbul?da açıklandı. 2007 yılında yapılan bir önceki araştırmaya göre, Türk aile şirketleri mevcut durum açısından daha karamsar bir tablo çizseler de büyüme beklentileri daha yüksek.

>> Türkiye?den araştırmaya katılan aile şirketlerinin yüzde 64?ü geçtiğimiz bir yılda büyüdüklerini söylerken yüzde 82?si önümüzdeki 12 aylık süreçte büyümenin süreceğini öngörüyor.

>> Küresel sonuçlara paralel bir şekilde, Türk aile şirketlerini zorlayacak dışsal risklerde ilk sırada yüzde 56?lık bir oranda piyasa şartları yer alıyor.

>> Türk aile şirketlerinin yarısından fazlası önümüzdeki 5 yıl içinde el değiştirmeyi bekliyor; bu, küresel eğilime göre çarpıcı bir ayrışma.

>> Türk aile şirketlerinin yüzde 69?u halefini (gelecekteki mülkiyet ve yönetim) seçmiş değil.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PwC tarafından dünya çapında gerçekleştirilen 2010/2011 Küresel Aile Şirketleri Araştırması?na 35 ülkeden 1600?ün üzerinde aile şirketi yer aldı. Araştırmaya Türkiye?den 50 aile şirketi katıldı.

Küresel düzeyde aile şirketlerinin yüzde 60?ı büyüme hedefinde olduklarını dile getirirken bu oran Türk şirketlerinde yüzde 82 olarak gerçekleşti. Araştırmaya göre, Türk aile şirketlerinin yüzde 73?ü aile şirketi olmanın krizde koruyucu etki yaptığını düşünüyor. Bununla birlikte küresel sonuçlarla paralel olarak, Türk aile şirketlerinin yüzde 85?i stratejik iş planlarını güncellediklerini dile getirdi.

Küresel düzeyde, aile şirketlerinin neredeyse yarısı işlerinin gelecekteki mülkiyet ve yönetim yapısını ana hatları ile belirleyen bir plana sahip değilken Türk aile şirketlerinin yüzde 69?u halefini seçmiş olmadığını belirtti. Ancak, ancak önemli pozisyonlarda haleflerin aile üyelerinden olacağı aynı ağırlıkla kabul edilen bir durum.

Toplantıda konuşan PwC Türkiye Kıdemli Ortağı Adnan Nas, Türk aile şirketlerinin bazı noktalarda küresel rakipleri ile benzer durumda olsalar da; ayrıştıkları konuların Türk ekonomisinin yapısal özellikleri ile bağlantılı olduğunu dile getirdi:

?Özellikle ölçek yetersizliği, sermaye ihtiyacı, finans erişiminde ve kurumsal yönetim altyapısında aksaklıklar, nitelikli işgücü ve eğitim gibi sorunların şirket sahipleri ve yöneticilerin hareket alanını ve vizyonunu etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte, yaşanan son küresel krizin ve hızlı toparlanma sürecinin de katkısıyla, şirketlerimizin kemikleşmiş alışkanlıklarını aşarak, kendi yapılarını dönüştürme ve küresel rekabete uyum sağlama yönünde olumlu bir değişim içine girdiklerini de gözlemliyoruz. Ekonominin bütünü ve milli gelir içindeki payları dünya ortalamasının çok üzerinde olan Türk aile şirketlerinin bu paradigma değişikliğini kurumsallaşma ve saydamlaşma boyutlarına da taşıyarak nitelikli işgücüne ve maddi kaynaklara daha kolay ulaşmayı başaracaklarına inanıyoruz.?

Kriz öncesine dönüş

Son 12 ayda satışlarının, yani ürün ve hizmetlerine olan talebin arttığını belirten Türk şirketlerinin oranı (yüzde 64) küresel ortalamadan daha yüksek bir durumda. Gelişmekte olan ülkelerdeki trende paralel olan bu sonuç, aynı zamanda kriz öncesi performansa yaklaşıldığını gösteriyor. Türk aile şirketlerinin yarısından fazlası sabit sermaye yatırımlarını ve karlılıklarını, küresel ortalamanın çok, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının biraz üzerinde artırmış durumda. Ancak karlılıkta azalış görenlerin sayısı da kriz öncesi düzeyinden oldukça fazla durumda.

Piyasa şartları, hükümet politikaları ve mevzuat büyük risk

Türk şirketleri, kendilerini zorlayacak dışsal risklerde bir önceki araştırmadan oldukça yüksek düzeyde yüzde 56?lık bir oranla piyasa şartlarını gösterdiler. Bunu yüzde 53 ile hükümet politikaları ve mevzuat; yüzde 50 ile rekabet takip ediyor. Bu alanda küresel sonuçlara göre ciddi farklılık gösteren kaygılar ise yüzde 38 ile ihracat ve yüzde 50 ile döviz kurları ile ilgili.

Türk şirketleri, önümüzdeki 12 ay içinde kendilerini en fazla zorlayacak şirket içi riskler konusunda ise en önemli üç konuyu küresel sonuçlara paralel olarak yüzde 44 oranı ile nitelikli işgücü yetersizliği, yüzde 35 oranı ile nakit akımı/maliyet kontrolü ve yüzde 38 ile firmanın yeniden yapılandırılması olarak görüyor. Küresel sonuçlardan en fazla farklılaşan risk faktörleri ise kar marjları, finansman ve teknoloji konularında ortaya çıkıyor.

Marka Türk aile şirketlerinin en büyük gücü

Türk şirketleri, hem kendilerinin hem rakiplerinin en güçlü özelliğini ?güçlü marka? olarak nitelerken, kendilerinin ikinci güçlü özelliğini ürün tasarımı ve kalitesi, rakiplerinin ikinci güçlü özelliğini rekabetçi fiyat ve maliyet olarak görmektedir. Finansal güç ve pazarlama da şirketlerimizin rakipleri karşısında Türk aile şirketlerinin kendilerini göreceli olarak zayıf hissettikleri etkenler.

Türk aile şirketleri el değiştirecek

Yüzde 56?lık oranla Türk şirketleri; hem 2007 yılında yapılan bir önceki araştırmaya (yüzde 34), hem de küresel ortalamaya (yüzde 27) göre çok daha yüksek oranda önümüzdeki 5 yıl içinde şirket mülkiyetinde bir değişiklik öngörüyor. Üstelik değişiklik öngörenlerin yüzde 53?ü halka arz veya başka bir şirkete satış ihtimaline ağırlık verirken, gelecek kuşağa devir yüzde 37?lik bir oranla çok daha düşük ve neredeyse özel sermayeye (Private Equity) satış ile aynı düzeyde bir öncelik sayılıyor. Küresel sonuçlar ise tam tersi yönde; aile şirketlerinin yüzde53?ü gelecek kuşağa devri, yüzde 20?si başka şirkete veya özel sermaye fonuna satışını ancak yüzde 5?i halka arzı önceliklendiriyor.

Öne çıkan diğer sonuçlar:

İşlerin devri ve gelecek planlaması

>> Şirketlerin dörtte üçü, kilit yöneticilerin vefatı veya yetersizliği durumunda devreye girecek acil durum planına sahip değil. Halefiyette olduğu gibi bu konuda da küresel ortalamanın gerisindeyiz.

>> Buna karşılık hissedarlardan birinin ayrılması durumunda hisseyi satın alabilecek ya da mirasta bütün mirasçıları tatmin edebilecek yeterli varlığa sahip olmak açısından Türk şirketleri, küresel ortalamaya göre daha rahat görünmektedir. Ancak bu konularda yöntem belirleyen prosedürler yoktur.

>> Türk aile şirketlerinin yarıdan fazlası yerel standartlarda, dörtte üçü ise uluslararası standartlarda değerleme yaptırmamış durumda. Küresel sonuçlar da aynı paraleldedir.

>> Değer artış kazancı ve veraset vergilemesi konusunda yerel kurallar bakımından şirketlerin yarısı, uluslararası kurallar bakımından dörtte üçü bilgi sahibi değildir; küresel olarak da benzer sonuçlar söz konusudur.

>> Üst düzey yöneticiler için Türkiye?de dünyaya ve diğer yükselen ekonomilere oranla daha az teşvik ve destek yöntemi uygulanmaktadır.

Anlaşmazlıkların çözümlenmesi

>> En önemli anlaşmazlık konusu, küresel sonuçlara paralel şekilde, şirketin gelecek stratejileri konusunda yaşanmaktadır. Türkiye?de daha fazla gerilim yaratan bir konu ise aktif hissedarların diğer aile üyelerine danışmaması olduğu görülmektedir.

>> Şirketlerin dörtte üçü, aile üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar için çözüm prosedürlerine sahip değil.

>> Anlaşmazlık çözüm yöntemi olarak Türk şirketlerinde daha çok Aile Konseyi (yüzde 67) ve Aile Anayasası (yüzde 33) gibi gelenekçi eğilimlere uygun düşen kapalı yöntemler ağır basmaktadır. Dünyada yaygın kabul gören hissedarlar sözleşmesi ve arabuluculuk benimsenmemiştir.

Mevzuat ve toplumsal sorumluluk

>> Hem Türk şirketleri, hem küresel sonuçlar itibariyle vergi kurallarının basitleştirilmesi ve/veya vergi yükünün azaltılması birinci öncelik olmaya devam etmektedir.

>> Krizin de etkisiyle kurumsal uyum ortamının güçlendirilmesi daha fazla talep edilmektedir; Türkiye?de bu talep daha da yüksektir.

>> Dünyada sermaye piyasalarına erişim, Türkiye?de ise üniversite ? sanayi işbirliği daha az önemli görülmektedir.

>> Türk şirketleri, devlet teşviklerini ve kriz tedbirlerini, küresel ortalamaya oranla, daha yetersiz bulmaktadırlar.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın