Dr. VEYİS FERTEKLİGİL (T-Bank Başekonomisti) >> 2010’da dünya ve Türkiye ekonomisi: 2010 yılı dünyada küresel krizin etkilerinin yavaş yavaş azaldığı ve ekonomik toparlanmanın başladığı bir yıl oldu. Buna rağmen, özellikle ABD, Euro Bölgesi ve Japonya gibi ülkelerde toparlanma oldukça yavaş ve sancılı bir şekilde yürümekte. ABD düşük büyüme ve yüksek işsizlik gibi sorunlarla mücadele ederken; Euro Bölgesi zayıf bölge ülkelerinin bütçe ve borçlanma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Gelişmekte olan ülkeler ise krizin etkisinden çabuk sıyrıldı ve dünyadaki bol likidite ortamının da etkisiyle gelişmiş ülkelere göre daha hızlı büyümeye başladılar. Ancak, likidite bolluğu ve düşük faiz ortamı bu ülkelere dönük risk iştahını artırırken, sıcak para hareketlerinin de artmasına yol açtı. Bu nedenle gelişmekte olan ülke para birimlerinin dolar ve euro gibi para birimleri karşısında değerlerinin hızla artmakta olduğunu görmekteyiz. Sonuçta bu ülke ekonomileri, ekonomik dengelerini bozan ve varlık balonları yaratabilecek kısa vadeli para akışlarını engellemek için çeşitli önlemler almaya mecbur kaldılar.

Bu ülkelerin arasında yer alan Türkiye de, dünyanın diğer ülkelerine göre krizden hızlı bir şekilde toparlandı. Türkiye ekonomisi 2010 yılının ilk yarısında yüzde 11 büyüdü ve böylelikle Türkiye bu yıl dünyada en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer aldı. Yılın tümüne ilişkin büyüme hızının da yüzde 7.5-8 arasında olması beklenmekte. Diğer olumlu bir gösterge de özellikle gelişmiş ülkeler hızla artan bütçe açıklarıyla baş edemezken, Türkiye?nin olumlu giden bütçe performansı oldu. 2010?da bütçe açığının 44 milyar TL olan hedefin altında kalma olasılığı yüksek. Diğer taraftan, işsizlikte 2009?a göre belirgin bir düzelme var, ancak yılsonunda işsizlik oranının yüzde 12.5 civarında gerçekleşmesi beklenmekte. Kasım sonu itibariyle yüzde 7.3 olan tüketici enflasyonun da yılsonunda yüzde 7?ye gerileyeceğini tahmin etmekteyiz. Tüm bu olumlu ekonomik göstergelere rağmen, dış ticaret açığındaki artış ve buna bağlı olarak cari işlemler açığındaki artış oldukça tedirgin edici. Cari işlemler açığının yılsonunda 45 milyar dolar civarında olması beklenmekte. Ayrıca cari açığın finansmanı tercih edilen  doğrudan yatırımlar yerine daha çok kısa vadeli portföy yatırımları ve borçlanmalar yoluyla olmakta, bu da ekonominin geleceği açısından kaygı yaratmakta (daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi. Buna ek olarak yukarıda söz ettiğimiz kısa vadeli para akışının Türk Lirası’nın değerini artırıcı etkide bulunması sonucu ithalat teşvik edilirken, ihracat zorlaşmaktadır.
2010 yılına genel olarak bakıldığında Türk Lirası, dolara ve euroya karşı reel olarak değer kazanmış durumdadır. Tahvil ve bono faiz oranları ise bileşik olarak yüzde 7.3 civarına geriledi. Krizde politika faizlerini hızla aşağı çeken Merkez Bankası krizden sonra ?çıkış stratejisini? uygulamaya başladı. Bu çerçevede, politika faiz oranı haftalık repo oranı olan yüzde 7 olarak belirlenirken; gecelik borçlanma oranı yüzde 1.75?e düşürüldü, borç verme oranı ise yüzde 8.75 olarak belirlendi. Ayrıca zorunlu karşılık oranları da artırıldı. Yabancı para yükümlülüklerde zorunlu karşılık oranı yüzde 11?e çıkarken; Türk Lirası yükümlülüklerde zorunlu karşılık oranı yüzde 6 oldu. Merkez Bankası son aldığı kararlarla hem sıcak para hareketlerine, hem de aşırı kredi büyümesine karşı önlemler almış oldu. Bankanın cari açıkla mücadele açısından politika faizlerinde yeni bir indirime gitmesi ve zorunlu karşılıkları artırması bekleniyor.
2010 bankacılık sektörüne ilişkin görüş:
Türk bankacılık sektörü küresel krizde de sağlam durumunu sürdürdü. Sermaye yeterlilik oranı Eylül itibariyle yüzde 19.3 düzeyinde. Krizde bir ara yüzde 5.3?e kadar yükselmiş olan tahsili gecikmiş alacaklar oranı bu yıl Eylül itibariyle yüzde 4.25?e geriledi. Sektörün sermaye ve likidite pozisyonunun yanısıra aktif kalitesi de ekonomideki canlanmaya paralel gelişti. Özellikle kriz sonrasında kredi hacmi hızlı bir şekilde artış gösterdi. Bu yıl net kar ve faiz marjlarında 2009?a göre hafif bir düşüş olsa da genel olarak Türk bankaları bu bakımdan da da sağlıklı düzeylerini devam ettirmektedir. Gelecek yıl da ekonomide büyümenin sürmesinin ve elverişli ekonomik ortamın bankaların aktif kalitesi açısından destekleyici olacağı tahmin edilmektedir. Ancak düşen marjlar sektörün karlılığını etkileyebilir. Bir başka potansiyel risk unsuru da uzun vadede varlık balonları yaratabilecek ve tüketicilerin aşırı borçlanmasına neden olabilecek hızlı kredi artışıdır. Bu risklere rağmen, Türk bankacılık sektörü güçlü sermaye ve likidite yapısı, gelişen aktif kalitesi ve gerileyen risk unsurları açısından cazip konumunu sürdürecektir.
2011 yılına genel bakış
2011 yılının Türkiye ekonomisinin küresel kriz sebebiyle 2008?in sonlarından itibaren yaşamış olduğu olağanüstü koşullardan sonra kendi normallerine dönme yılı olacağını düşünüyorum. Ekonomik büyümenin uzun dönem büyüme hızı olanyüzde 4-5?ler civarına gerileyeceğini tahmin ediyorum. Bu büyüme hızının ise Türkiye?nin işsizlik problemine önemli bir katkı sağlamayacağını ve işsizliğin yüzde 11-12?lerde kalacağını tahmin ediyorum. Tüketici enflasyonunun gelecek yıl yüzde 6.7 olacağını öngörüyorum. Cari açığın gelecek yıl da dış ticaret açığındaki artış eğilimi ekonomik büyümenin azalması sonucu daha yavaş olsa da sürebilecek. GSYİH?nın yüzde 6?sı kadar bir açık verilmesi söz konusu olabilir. Dış ticaret açığı ve cari açıkla mücadele konusunda daha kararlı önlemler alınırsa ve Avrupa?daki ekonomik performans olumluya dönerse, cari açıkta biraz düzelme görülebilir. Bütçe açığında ise eğer hükümet seçim nedeniyle harcamaları artırmaz ve bütçe disiplinini sürdürürse beklenen açığın gelecek yıl da yüzde 3?lere doğru inmesi mümkün olabilir.
2011 yılı için en önemli ekonomik risk cari açıkta yaşanabilir. Cari açıktaki artış eğiliminin sürmesi ekonomik dengeleri bozabilir. Öte yandan dünyada emtia fiyatlarındaki artış eğilimi de enflasyon açısından bir risk olarak görünüyor. Bunun dışında Merkez Bankası?nın açıklamış olduğu birinci senaryosunu öne alan yeni bir faiz indirim sürecinin, cari açığı sınırlamak yönünde fazla bir katkısının olmayacağını ve enflasyonist açıdan riskli bir politika olabileceğini düşünüyorum. Faiz indirimlerine başlayabilecek Merkez Bankası’nın gelecek yıl faizleri hızlı bir şekilde artırma zorunluluyla karşılaşma olasılığı var. Ayrıca zorunlu karşılıkları daha fazla artırmak ise kredi genişlemesini sınırlamasının yanısıra gibi bankaların karlılığını ve faiz politikalarını olumsuz etkileyecek. Bu da bankaların performansı açısından 2011’in daha zorlu geçeceğine işaret etmekte. Diğer taraftan yüzde 4?ler civarına gerileyebilecek bir büyüme hızının ise ekonominin en önemli sorunu olan işsizliği düşürmek konusunda yetersiz kalacağı açık.  Son olarak hükümetin bir seçim ekonomisi uygulama ihtimali düşük de olsa, bu da ekonomiyi olumsuz yönde etkileyebilir.
2011 bankacılık sektörüne ilişkin görüş
2011 yılında yukarıda da değindiğim gibi bankacılık sektörü azalan marjlar ve artabilecek olan zorunlu karşılık oranlarıyla birlikte daha zor bir yıla girecek. Bankacılık sektöründe karlılığın azalması ve kredi-mevduat genişlemesinin de biraz sınırlanması olasılığı var. Ayrıca Merkez Bankası’nın ve finans sektörüyle ilgili diğer kurumların cari açığı sınırlamak için atabileceği faiz ve faiz dışı önlemler konusundaki belirsizlik de sektörü olumsuz yönde etkileyebilir. Yine de bankacılık sektörünün birçok ülke finans sektörlerine göre sağlam yapısını 2011 yılında da sürdürmesini ve ekonomiye güçlü katkı yapmaya devam etmesini beklemekteyim.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın