ZEYNEP ÖZLER (İKV Kıdemli Uzmanı)>> AB ile Türkiye arasında bir süredir askıda bulunan geri kabul anlaşması müzakereleri, ?eşit külfet paylaşımı? ilkesi temelinde yeniden başlatılmıştır. Büyük ölçüde ?kapalı kapılar ardında? gerçekleştirilen müzakereler neticesinde, Türk ve Avrupalı yetkililerin yaptığı açıklamalardan, gelinen noktada ortak bir metin üzerinde uzlaşıldığı, hatta söz konusu anlaşmanın parafe edilecek hale getirildiği anlaşılmaktadır. 2010 yılı İlerleme Raporu?nda da söz konusu ilerleme not edilmektedir.

Ancak, Avrupa Komisyonu ile görüşmelerde geri kabul metnine yeşil ışık yakan Yunanistan, ‘ortak sınırlara’ (common borders) açık bir şekilde atıfta bulunulmadığı gerekçesiyle vetosunu sürdürmekte, Geri Kabul Anlaşması gibi teknik bir anlaşmanın önünü kapatabilecek siyasi konuların gündeme getirilmesi, müzakereler için yoğun çaba harcayan Avrupa Komisyonu?nun da elini zayıflatmaktadır.

Türkiye ile Yunanistan arasında 2001 yılında imzalanan geri kabul anlaşmasına ilişkin Mayıs 2010 tarihinde Türkiye ve Yunanistan tarafından yayımlanan ortak deklarasyon ile iyi niyet beyanında bulunulsa dahi, uygulamada ciddi sorunlar gözlenmektedir.

Yasadışı göçle mücadelede önemli bir dış politika aracı olarak görülen Geri Kabul Anlaşmaları, doğası gereği AB lehine asimetrik bir ilişki barındırır. Avrupa Komisyonu, tam da bu nedenle, Türkiye?ye vize kolaylığı anlaşması önererek ?havuç? ya da ödül mekanizmasını işletmeye çabalamaktadır. Türkiye, son derece haklı bir çekince ortaya koymuştur. Buna göre, Avrupa Komisyonu, Üye Devletler tarafından vize serbestisi konusunda yetkilendirilmediği sürece, Türkiye, Birlik için büyük önem taşıyan Geri Kabul Anlaşması?nı imzalamayacaktır. Makedonya, Karabağ ve Sırbistan?ın ardından henüz aday ülke dahi olmayan Bosna Hersek ve Arnavutluk?a vize muafiyeti tanınması, Türkiye?nin haklılığını güçlendirmektedir.

Diğer taraftan, Türkiye, hızla ev ödevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. İşleyen bir geri kabul ve iltica sisteminin kurulması ve göçün yönetilmesi yönünde önemli adımlar atılmaktadır. Kasım ayı sonunda Başbakanlığa gönderilmesi öngörülen İltica ve Yabancılar Kanun Tasarısı taslakları, buna somut bir örnektir. Belge güvenliği konusunda AB normlarına uyum açısından önemli bir adım olan biyometrik pasaport uygulamasına geçilmiştir. Entegre Sınır Yönetimi Ulusal Planı?nın uygulanması ve bir yol haritasının tanımlanması yönünde, Avrupa Komisyonu yetkilileri ile işbirliği içerisinde çalışmalar yürütülmektedir.

Bu gelişmeler olurken, 2 Kasım 2010 itibariyle, Yunanistan?ın talebi üzerine, Meriç sınırında hızlı sınır müdahale ekipleri olan RABIT?lerin konuşlandırılması dikkat çekicidir. Geri kabul gibi siyaseten tartışmalı bir politika konusunda dahi uzlaşmadan yana bir tutum sergileyerek, AB politikalarına bugünden dâhil olma istek ve kararlılığını sergileyen Türkiye?nin, sınırına -Edirne?nin 23 km. ilerisi- gönderilen ekiplerin varlığı, ?yasadışı? göçle mücadelenin tarafları ve işbirliğinin niteliği konusunda ve hatta Türkiye-AB katılım müzakerelerinin akıbeti hakkında soru işaretleri uyandırmaktadır. ?Duvarın dışında? bırakılan Türkiye?nin, potansiyel tam üye olarak çözümün parçası değil de, sadece ?yasadışı? göçmenlerin tutulduğu bir güvenlik kordonu olarak görüldüğü izlenimini kuvvetlendirmektedir.

Çok boyutlu ve bütüncül bir yaklaşımı gerektiren düzensiz göçün önlenmesi konusunda, göçe neden olan unsurları gidermeye yönelik tedbirler almadan, askeri çözümlerden medet ummak, sorunu kronikleştirmek öteye geçemez. Bu kapsamda, ancak Türkiye ve Yunanistan arasında çok boyutlu ikili işbirliğinin geliştirilmesinin yanı sıra Türkiye ile AB arasında tesis edilecek düzenli işbirliği mekanizmaları (teknik, idari, mali) aracılığıyla, düzensiz göçle mücadelede gerçek ve kalıcı kazanımlar elde edilmesi mümkün olacaktır.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın