Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Türkiye 2010 İlerleme Raporu, Türk iş dünyasını memnun etmedi. İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, “Siyasi nedenlerin ilerlemeyi engellediği AB sürecinde ilerleme raporları etkisini yitiriyor. Artık yeni sözlere ihtiyaç var. Komisyon raporları nalıncı keseri olmaktan çıkmalıdır” görüşünü dile getirirken Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu, Türkiye?nin katılım sürecine yeni bir heyecan ve yeni bir ivme getirmiyor” dedi.

İKV: “Avrupa Komisyonu?nun yaratıcı ve girişimci bir tutum takınması gerekir”

İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun 2010 AB İlerleme Raporu üzerine yaptığı açıklama şöyle:

“Türkiye?nin AB müzakere sürecinde gelmiş olduğu aşamayı değerlendiren ilerleme raporları Türkiye?de birçok alandaki ilerlemeye rağmen, bazı eksiklikleri de gözler önüne seriyor. Bu bakımdan raporda da tespit edildiği gibi Türkiye reform sürecini hızlandırmalı. TBMM?nin AB reformlarına daha etkili katkıda bulunması, ana siyasi partiler ve iktidar ile temel kurumlar arasındaki çatışmacı ortamın yerini daha uzlaşmacı bir iklime bırakması tavsiye ediliyor. Raporda temel özgürlüklerle ilgili başta medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü olmak üzere çeşitli sorunlara da değiniliyor. Yani reform sürecinde daha etkin bir parlamento, çatışmaları uzlaşma ile giderebilen parti ve kurumlar ve özgür bir medya reformların hızlanmasının da anahtarı niteliğinde.

AB üyeliğine gerçek anlamda destek vereceğini açıklayan ana muhalefet partisinin bu konuya sahip çıkması ve  TBMM öncü rolünü üstlenmesi olumsuz tablonun kısa sürede düzelmesine de yol açabilir.

Türkiye?nin 2010 ilerleme raporu 1998?den beri yayınlanan on üçüncü rapor olmanın yanında üyelik müzakerelerinin beşinci yılında yayınlanmakta olup, bu beş yıl sonrasında müzakerelerin önünü tıkayan sorunlara tatminkar çözümler öngörmemesi oldukça endişe verici olarak nitelendirilebilir. AB?nin ortak kimliğini temsil eden ve ortak faydanın savunucusu olması öngörülen Komisyon?un Türkiye ile üyelik sürecinde bazı üye devletlerden kaynaklanan suni sorunların çözümünde etkin bir aktör olarak öne çıkamaması da Avrupa bütünleşme süreci açısından soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Komisyon örneğin enerji başlığında Türkiye?nin iyi ilerleme kaydettiği tespitinde bulunurken bu başlığın siyasi nedenlerle açılamıyor olması kabul edilemez. Bundan sonraki ilerleme raporlarında Komisyonu sadece Türkiye?deki ilerlemeyi kaydetmenin ötesine geçerek gerçekten ilerlemenin önünü tıkayan sorunlara odaklanmaya ve Genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi Stefan Füle?nin basın toplantısında ifade ettiği gibi ?katılım sürecinde bir sonraki adıma nasıl ulaşılacağı ile ilgili tavsiye sunacak ve destek sağlayacak? şekilde sürecin önünü açmaya davet ediyoruz.

Rapor gümrük birliği ile ilgili olarak Türkiye?nin bazı yükümlülüklerini yerine getirmediğini ifade etmekte ve müzakerelerin sekiz başlığını askıya alan ve başlıkların geçici olarak kapatılmasını engelleyen 2006 AB Konseyi kararının yürürlükte olduğunu not etmektedir. Türkiye?nin Güney Kıbrıs lie ikili ilişkilerini normalleştirme yönünde ilerleme kaydetmediği ve Ortaklık Anlaşması Ek Protokolü?nün bütünüyle ayrımsız bir şekilde uygulanması yükümlülüğünü yerine getirmediği ifade edilmektedir. Bu açıdan AB?nin tutumunda herhangi bir değişiklik gözlenmemektedir.

Kıbrıs sorunu konusunda AB?nin KKTC?nin uğradığı izolasyonları kaldırmaya yönelik tedbirleri uygulamaya koymayarak tamamen taraflı bir tutum sergilemesi endişe vericidir. Bunun yanında, gümrük birliği çerçevesinde Türkiye?nin üzerine düşen sorumluluklardaki eksiklikler belirtilirken, gümrük birliğini önemli ölçüde aksatan ve AB üye devletleri tarafından uygulanan kamyon kotaları, iş adamları ve ticaret erbabının AB?deki serbest dolaşımı önündeki vize engeli ve AB?nin üçüncü ülkeler ile müzakere ettiği ve imzaladığı ticaret anlaşmaları ile ilgili olarak Türkiye?nin sürecin dışında bırakılması ve ticaret saptırıcı etkilere maruz kalması gibi ciddi sorunların üzerinde durulmamıştır.

Lizbon Antlaşmasından sonra  bazı konularda Konseyde karar alırken oybirliğinden oyçokluğuna geçilmesi nedeniyle Kuzey Kıbrısla doğrudan ticarette doğan olanakların daha büyük gelişmelere yol açması beklenirken Avrupa Parlamentosunda Rumlar tarafından hukuka aykırı olarak bloke edilmesine  dahi değinilmemesi üzücüdür. İki üye Devletin yarattığı bu olumsuz ortamın aşılmasında  Komisyon’un daha  atak ve yaratıcı olması beklenir.   Anlaşmaların “bekçisi” olarak nitelendirilen Komisyon’un  daha objektif olması ve nalıncı keseri gibi tek taraflı raporlar yazmaması gerekir.

Gümrük birliği iki tarafın ortak karar almasına dayanan ileri bir entegrasyon biçimi olup bir tarafın bu gibi sorunlar nedeniyle önemli ölçüde mağdur olması ve AB üyeliği müzakere sürecindeki Türkiye?nin gümrük birliği ve diğer müzakere başlıklarının siyasi nedenlerle bloke edilmesi kabul edilemez. 2006?daki Konsey kararının yol açtığı aksama iki tarafın da siyasi iradesi ile çözüme kavuşturulabilir.

Komisyon Kopenhag siyasi kriterleri ile ilgili olarak, kabul edilen anayasa değişikliği paketini olumlu bir gelişme olarak ele alırken, birtakım zayıflıklara da işaret etmiştir. Paket ile kabul edilen olumlu unsurlara dikkat çekilirken, anayasa reformlarının hazırlanma ve kabul aşamasında siyasi partiler ve sivil toplumu içeren bir danışma sürecinin olmaması eleştirilmektedir. Türkiye?de de genel bir şikayet konusu olan çatışmacı bir siyasi iklimin hüküm sürdüğü, ana siyasi partiler ve hükümet ile anahtar siyasi kurumlar arasındaki diyalog ve uzlaşı ruhunun eksikliğinin görüldüğü belirtilmektedir. Bu durum gerçekten de Türkiye?de siyasi ortamı olumsuz etkilemekte ve Türkiye?nin sosyoekonomik kalkınması, teknolojik ve bilimsel ilerleme, eğitim, sağlık, çevre, kadın hakları ve sosyal refah gibi gerçek gündem konularının önüne geçerek kısır bir çatışmaya yol açmaktadır. Söz konusu raporda da tespit edildiği gibi, bu husus, AB ile üyelik sürecimize de zarar vermektedir.

Son olarak, Türkiye?nin AB üyeliği yönünde reformlarını hızlandırarak devam ettirmesi ve Türkiye?nin gelişmesini de yavaşlatan siyasi çatışmalar, AB standartlarının gerisinde kalan özgürlükler gibi konularda halkın refahını ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik reformların katılımcı ve demokratik bir ortam içinde uygulamaya koyulması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu süreçte, Türkiye?yi Batı Balkan ülkeleri ile aynı kefeye koyan, Türkiye ile müzakereleri tıkayan siyasi sorunları ve blokajları görmezden gelen bir Komisyon Türkiye?nin üyelik hedefine destek sağlamamaktadır. Türkiye?ye makul bir üyelik perspektifi sunamayan ve sürecin nihai hedefi konusundaki belirsizliği gidermeyen bir AB, geri kabul anlaşmaları gibi son derece hassas ve yük getirici konularda Türkiye?den fedakarlık bekleyemez. Sürecin yavaşlamasında üye devletlerin sorumluluğu saklı kalmak üzere, Komisyonu daha yaratıcı ve girişimci bir tutum takınmaya davet ederken, Türk hükümeti ve ilgili çevreleri de reformları hızlandırarak süreci canlı tutmaya ve Avrupa?da bazı çevrelerin tuzağına düşerek AB üyeliği hedefi ve katılım sürecini raydan çıkarmamaya özen göstermeye davet ediyoruz.”

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu: İş dünyası için son derece önemli bazı konular maalesef raporda yer almıyor

Öte yandan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da 2010 yılı Türkiye İlerleme Raporunu ve strateji belgesini değerlendirdi. Hisarcıklıoğlu, 2010 yılı Türkiye İlerleme Raporunu ve strateji belgesini içeren paket ile ilgili yaptığı açıklamada, İlerleme Raporu’nun Türkiye?nin katılım sürecine yeni bir heyecan ve yeni bir ivme getirmediğini söyledi. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu?nun açıklaması şöyle:

?Avrupa Komisyonu 2010 yılı Türkiye İlerleme Raporunu ve strateji belgesini yayımladı. İlerleme raporu ile bir envanter çıkarılmaya çalışılmış. Türkiye?nin siyasi kriterler, ekonomik kriterler, Türkiye?nin AB piyasası içindeki rekabet baskısıyla baş edebilme kapasitesi tüm boyutlarıyla raporda ayrıntılı bir şekilde yer alıyor. Türkiye?nin gerçekleştirdiği çalışmalar ve eksikler vurgulanıyor. Raporun hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Genel anlamda rapor, her zamanki gibi, teknik ve bürokratik bir yaklaşımla hazırlanmış. Raporda, Türkiye?ye cesaret verecek, Türkiye?deki reform sürecini hızlandıracak, Türkiye?nin katılım sürecine ilişkin çalışmalarını cesaretlendirecek bir yaklaşım maalesef yok.  Türkiye?nin katılım müzakerelerini tamamlamak için bir hedef tarih bu yıl da telaffuz edilmemiş. Hal böyle olunca, üyelik için de bir tarih yok. Avrupa Birliği?nin bütçe çalışmaları başlayacak. Bütçe hedeflerine de bakıldığında Türkiye?nin üyeliğine ilişkin zorluklar olduğu görülüyor. Raporda, bu konularda Aralık ayındaki AB zirvesine bir çağrı yapılmasını beklerdik.

Diğer taraftan, iş dünyası için  son derece önemli olan bazı konuların maalesef raporda yer almadığını gördük. Örneğin, gümrük birliğinin aksayan yönleri, sadece AB boyutuyla ele alınmış. Vize konusu yok. Serbest Ticaret Anlaşmalarından kaynaklanan sorun yok. Taşıma kotaları yok.

Bu hususlara ilaveten, Kıbrıs konusuna sadece üye devletlerin bakış açısıyla yer verilmiş. Kıbrıs sorununun çözümü, sadece Türkiye?nin gayretlerine bırakılmış. Adil çözümün bu yaklaşımla bulunması elbette çok zor gözüküyor. Kıbrıs sorunun çözümü konusunda, Avrupa Birliği?nin üzerine düşen yükümlülüklere hiç yer verilmemiş. Doğrudan ticaret tüzüğü unutulacak hale gelmiş.

Kısaca, İlerleme Raporu maalesef Türkiye?nin katılım sürecine yeni bir heyecan ve yeni bir ivme getirmiyor.?


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın