RİFAT HİSARCIKLIOĞLU – TOBB BAŞKANI >> Türk-Amerikan ilişkileri güçlü ve sağlam temellere dayanmaktadır. Zaman zaman iniş ve çıkışlar yaşansa da, ilişkilerimizde derinlik ve çeşitlilik vardır. Algılama farklarına rastlansa dahi hedefler örtüşmektedir. Dolayısıyla siyasi ve askeri ilişkilerimiz kökleşmiştir. Ancak ekonomik ilişkilerimiz öyle değildir. Burada daha ciddi adımlara ihtiyaç vardır. ABD firmaları Türkiye’de sermaye birikim sürecinin başında vardı. Şimdi de üçüncü ülkelere birlikte açılmalıyız.

Dünya’ya bakış açılarımızda, batı toplumunun üzerine inşa edildiği, demokrasi, hukukun üstünlüğü serbest piyasa ekonomisi ve benzeri evrensel ilkelerde Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri aynı doğrultuda hareket etmektedir.

Birkaç hafta önce Washington’da ATC tarafından düzenlenen Türkiye konulu toplantıdaydım. Orada da altını çizerek vurgulamıştım. Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyası ile paylaştığı temel değerler aynen muhafaza edilmektedir. Son dönemde, Washington’da Türkiye’nin yönünü değiştirmesinden endişe duyan daha çok insan olduğunu görmekteyiz.

Şunun altını çizmek istiyorum; Türkiye’nin politikası, Avrupa standartlarında bir demokrasiyi hedeflemektedir. Türkiye’de yapılan reformlar, Türk halkının çok büyük bir çoğunluğunun benimsediği bu hedef doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.  Buna bağlı olarak, Türkiye’nin yaşamakta olduğu ekonomik değişimin doğru analiz edilmesi gerekir. TOBB Başkanı olarak, bu değişim sürecine ilişkin analizimi sizinle paylaşmak ve Amerikalı dostlarımızın, resminin tamamını gördüklerinden emin olmak istiyorum.

Ekonomik verilere baktığımız zaman, Avrupa Birliği’nin hala Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olduğunu görmekteyiz. Türkiye’nin dış ticaretinin yarısı, AB ülkeleriyle yapılmaktadır. Türkiye, AB’nin en büyük 6. ticaret ortağıdır.

İçinde bulunduğumuz bölgede Türkiye bir sanayi devidir. Ben bunu ilk kez 2003 yılında Bağdat’a gittiğimde duymuştum. Rakamlar da izlenimleri desteklemektedir. Türkiye İsrail ile birlikte bu bölgenin iki sanayi ülkesinden biridir. Şimdi önceliğimiz Türkiye’den bölgeye, bölgeden Türkiye’ye değerler zinciri kurmaktır. Bunu piyasa ekonomileri ile yapmayacağız. Devlet kontrolünde ekonomilerle yapacağız. Bu bölgenin küresel ekonomiye bir başka doğal entegrasyon yolu yoktur.

Türkiye’nin bu niteliği yabancı yatırımları artırmaktadır. Doğrudan yabancı yatırım girişindeki rakamlar daha da çarpıcıdır. 2002 yılında, doğrudan yabancı yatırım girişinin yüzde 80’i AB kaynaklıydı. 2009 yılında bu oran yine aynıdır. Şimdi zaman bölgenin tümüne yönelik ortaklıklar için Türkiye’yi üs haline getirmektir.

Avrupa, Türkiye’nin ticaretinde en önemli paya sahip olmaya devam etmektedir. Öte yandan iş dünyasının, özellikle küresel kriz dönemlerinde, yeni piyasa arayışının olmasını da, doğal karşılamak gerekir.

Ayrıca, Türk işadamlarının, bu yeni piyasa arayışları, AB’de karşılaştıkları ve AB kurumlarının hiçbir çözüme yanaşmadıkları engellerle de yakından ilişkilidir. Örneğin, işadamlarına uygulanan vizeler, seyahate yönelik kısıtlamalar, ticaret konusu malların taşınmasında getirilen kısıtlamalar, AB’nin kuruluş ilkelerine dahi aykırı olsa da, uygulanmaktadır.

ABD cephesine gelince, batı dünyasının en büyük piyasalarından biri olan ABD ile ticari ve ekonomik ilişkilerimiz, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, ileri gitmiyor. Aksine, ivme kaybediyor. ABD’nin Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki payı, 2002 yılında yüzde 7.3 iken,  2008 yılında bu oran yüzde 4.8’e gerilemiştir.

Biz, TOBB olarak, Başkan Obama’nın ortaya koyduğu “model ortaklık” yaklaşımın iktisadi boyutunun güçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, “Türkiye-ABD Stratejik Ekonomik ve Ticari İşbirliği Çerçevesi”ni güçlü bir şekilde destekliyoruz. Biz Hükümetlere uygulanabilir, iş dünyasına hitap eden çözümler önermeye devam edeceğiz.

Mevcut işbirliği platformları ve bunlara ilave olarak kurulmaya çalışılan Türk Amerikan İş Konseyi ile daha yakından çalışmak istiyoruz. Burada, kendimizi tekrardan kaçınmalıyız. İş dünyasının girişimiyle daha 1980’li yılların sonlarında Türk-Amerikan İş Konseyi’ni kurduk. Türkiye’nin en önde gelen işadamları bu konseyin çalışmalarına aktif şekilde katılıyor. İş konseyi dahil var olan kurumların etkinliğini artırmamız gerekirken, biz birbirini tekrarlayacak kurumlar kuruyoruz. Kaynaklarımızı israf ediyoruz.

Türkiye-ABD ikili ilişkilerinde ciddi bir problem olma potansiyeli olan İran konusuna değinmek istiyorum. ABD, İran’a yönelik yaptırımlar öngören bir düzenlemeye gitti. Bu düzenlemenin kapsamını öğrenmeye ve üyelerimize aktarmaya önem veriyoruz.  1.3 milyon firmayı temsil eden Türkiye’deki en büyük iş organizasyonunun başkanı olarak, öncelikle bir hususun altını çizmek istiyorum: İran’ın nükleer silaha sahip olmasını tasvip etmiyoruz. Olası tehlikenin farkındayız.

“Komşu” her zaman ilk mağdur olandır. Öte yandan bize göre, İran da dâhil, bütün nükleer silahların ortadan kaldırılması gerekir. Bu konuda bir kamuoyunun oluşması gerekir. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu ekonomik yaptırım kararına uymaktadır. Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleri’nin, BM dışında İran’a yönelik uyguladığı yaptırımların Türk şirketlerini ek zarara uğratma tehlikesi var. Unutmamak zorundayız ki, Türkiye İran’ın komşusu ve öyle olmaya devam edecek. Geçen yıl Türkiye ile İran’ın ticaret hacmi 8 milyar dolara ulaşmıştı. İran’ı küresel sisteme entegre etmenin bir yolu da ticarettir. İran ile iş yapan Türk şirketleri, elbette bireysel olarak yapacağı işin artılarını ve eksilerini değerlendirerek karar verecekler. Ancak bunların, İran’da nükleer silah üretimine katkıda bulunmayacakları bilinmelidir.

Son olaylar gösteriyor ki, Türk-Amerikan ilişkilerindeki ihtilaflı siyasi konular, ortaklığımızda çeşitli sıkıntılar meydana getiriyor. Oysa ilişkilerimizin iktisadi temeli güçlü olsa, sorunların çözüm süreci de daha hızlı olur. Türkiye’nin komşularıyla artan ikili iktisadi ilişkileri, Türkiye-ABD ikili ilişkileri açısından, bir engel olmaktan ziyade bir fırsattır.

Türkiye-ABD iktisadi ilişkileri bakımından, üçüncü ülkelerde de ciddi bir işbirliği imkanı vardır. Bu imkân, özellikle Irak ve Afganistan’da başarılı projelerle somutlaşmıştır. Türk özel sektörünün gelişimi, küresel ekonomiye entegre olma sürecindeki komşularımız için ilham kaynağıdır.

Bölgemiz piyasalarındaki iktisadi etkinliğimiz, Bölgemiz barış ve refahına katkı sağlayacaktır. Bu katkı, Amerika Birleşik Devletlerinin de vizyonuyla örtüşmektedir. TOBB olarak da Bölgemizin iktisadi dönüşüm sürecine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bölgemizde barışın tesisine katkı sağlayacak somut projeler geliştiriyoruz. Türkiye, Afganistan ve Pakistan’ın katılımıyla gerçekleştirilen İstanbul Forumu ve Türkiye, İsrail ve Filistin katılımıyla oluşturulan Ankara Forumlarıyla doğrudan üçlü diyalog mekanizmaları kurduk.

Bu forumlarda, sadece konuşmadık, özel sektör gelişim projelerine dair somut adımlar attık. Ankara Forumu kapsamında, kapasite geliştirme projelerine ilaveten, Batı Şeria’nın Cenin bölgesinde bir sanayi bölgesi oluşturmak için çalışıyoruz. İstanbul Forumu kapsamında da Pakistan ve Afganistan’a dönük kapasite inşa programları uyguluyoruz. İlk aşamada, rekabet ve bütçe konularında eğitimler düzenledik. Vardak Bölgesinden kaymakamlara eğitim programları uyguladık.

Yine, Irak ile ilişkilerin geliştirilmesi için çalışıyoruz. 2003’deki savaş sonrası, başkanlığımdaki bir heyet ile Ankara’dan Bağdat’a uçtuk. O dönem Koalisyon Güçlerinin Geçici Yönetim Başkanı Paul Bremer ve Irak yönetimi ile bir dizi görüşmeler gerçekleştirdik.

Irak’ın ihtiyaç duyduğu temel gıda, mutfak tüpü ve ilaç ihtiyacının karşılanması açısından ciddi adımlar attık. Türkiye ile Irak arasındaki tek sınır kapısı olan Habur Sınır Kapısını modernize ettik. Sınır geçişleri, sınırdan mal taşıması kolaylaştı. İşlemler hızlandı.

Amerikan Yönetiminin başlattığı, “Yeni Başlangıç için Ortaklar” projesinin, İslam Ülkeleriyle ABD arasındaki diyalog tesisinde bir umut olduğunu düşünüyorum.  Programın “Girişimcilik Bileşeni”ne ciddi katkı sağlayacak, deneyim ve bilgi birikimimizin olduğuna inanıyoruz.

Konuşmamı sonuçlandırmadan, ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin, içinde geliştirilmesi çalışılan ortama doğrudan etkisi olan bazı siyasi konuların altını çizmek istiyorum. ABD Yönetimlerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği Katılım Sürecine verdiği destek, halkımız tarafından ve Avrupa’nın vizyon sahibi çevreleri tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır.

Bugün, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde ABD’nin desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. ABD Yönetiminin sürece vereceği destek, Türkiye’ye olduğu kadar, Avrupa Birliği’ne ve aslında Avrasya Kıtasına yeni ufuklar açacaktır. Birleşmiş Milletlerin geliştirdiği çözüm planına “evet” oyu vermesine rağmen, Kıbrıs adasının Kuzeyinde yaşayan Türkler, hala cezalandırılmaktadır. Ekonomik ve siyasi ambargo altında yaşamaya zorlanmaktadır. Doğu Akdeniz’de çatışmalara gerek yoktur.  Annan Planını reddeden Türk Toplumu değildir.  Biz kalıcı bir çözüm istiyoruz. BM girişimiyle atılacak adımlarda da ABD’nin liderliğine ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye,  PKK terör örgütüyle devam eden mücadelesinde uluslararası toplumun tam desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu durum sadece Türkiye için önem arz etmemektedir. Aynı zamanda, gerek Irak gerekse bütün bölgenin barışı, istikrarı ve ekonomik durumu içinde önemini sürdürmektedir.

Sözlerimi tamamlarken, Türkiye-ABD ilişkileri açısından çoğu kez ihmal edilen bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Türkiye-ABD ilişkileri bugüne kadar sıkıntılı dönemlerin eşiğinde ikili ilişkileri temelinde değil, başka kavramlarla, başka kapsamlarda konuşuldu. Çeşitli lobi kuruluşları tarafından ilişkileri rehin alınmak istendi. Seçmenlerin gündelik yaşamlarına hiçbir katkısı olmayacak, suni gündemlerle ilişkilerimizin istikrarı tehdit edildi.

Oysa yaklaşık 1 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü, 500 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ve 73 milyon nüfusu ile Türkiye, ABD yönetimi açısından başlı başına bir gündem konusu haline getirilebilmelidir. Türkiye-ABD ilişkileri ülkelerimizin halklarını, refahını ve tabii ki güvenliğini ilgilendirdiği için bu gündemle konuşulmalıdır. Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığında Türkiye artık ayrı bir yapılanma ve gündem haline getirilmelidir.

(Bu yazı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun 8 Kasım 2010 tarihinde Ankara’da düzenlenen 26. TransAtlantic Konferansı’nın açılışınd yaptığı konuşmanın kısaltılarak değerlendirilen kısmıdır.)


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın