İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), “Müzakerelerin Beşinci Yılında Türkiye?nin AB?ye Katılımı: Süreç, Fırsatlar ve Zorluklar? konulu bir seminer düzenledi. Avrupa Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Burak Erdenir, Macaristan İstanbul Başkonsolosu ve İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu?nun açış konuşmasını yaptığı seminer kapsamında düzenlenen panelde yazar Nedim Gürsel, gazeteci Kadri Gürsel, İtalyan Uluslararası İlişkiler Enstitüsü araştırmacısı Dr. Nathalie Tocci ve Madrid Otonom Üniversitesi?nden Prof. Dr. Alejandro Lorca Corrons konuştu.

Türkiye?nin AB müzakere sürecinin beş yılı ve önümüzde yatan fırsat ve zorluklar ele alındığı seminerin açılışında konuşan AB Genel Sekreteri Burak Erdenir, müzakerelerin başlamasının ardından AB Konseyi tarafından sekiz başlığın askıya alınması ve Fransa ve GKRY?nin bazı başlıkların açılmasını engellemesi ile gelinen noktayı değerlendirdi. Erdenir konuşmasında süreçte yeni bir ivmeye duyulan ihtiyacı vurguladı.

İKV Başkanı Prof. Kabaalioğlu özellikle Kıbrıs?taki sorun çözülmeden GKRY?nin AB üyesi olmasının talihsiz olduğunu ve adilane olmadığını belirtti. Macaristan İstanbul Başkonsolosu ise 2011?in ilk yarısında AB dönem başkanlığını yapacak olan Macaristan?ın Türkiye?nin gerekli hazırlıkları yapması şartıyla üyeliğine olumlu baktığını belirtirken, müzakerelerin hedefinin tam üyelik olduğunu yineledi.

“AB üyeliği hâlâ Türkiye için önemini koruyor”

Panel konuşmacılarından yazar Nedim Gürsel, Fransa?da özellikle Cumhurbaşkanı Sarkozy?nin tutumunu eleştirdi ve aslında AB?de Türkiye?nin üyeliğini destekleyen ülke sayısının desteklemeyenlerden fazla olduğunu belirtti. Kadri Gürsel sürecin geldiği noktayı ele alırken AB üyeliğinin hâlâ Türkiye için önemini koruduğunu ve demokratik ve laik bir Türkiye için AB üyeliğinin önemli bir destek sağlayacağını vurguladı. Dr. Tocci ise müzakerelerin bundan sonraki aşamasını değerlendirdi ve Lizbon Antlaşması ile karar alma sürecindeki bazı yeniliklerin KKTC ile doğrudan ticaret tüzüğünün GKRY?nin engellemesini aşma ümidini doğurduğunu ifade etti.

Konuşmacılar AB müzakere sürecinin rayından çıkmaması ve zamanında hedefine varması için acilen yeni bir ivmeye ve çözüme ihtiyaç duyulduğu konusunda birleştiler. Ana mesajın Türkiye-AB müzakerelerinin çıkmaza doğru sürüklenmesine karşı güçlü bir iradenin ortaya koyulması ve artık gerek AB gerekse Türkiye tarafından bu yönde harekete geçilmesinin gerektiği olduğu seminerde İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu?nun yapmış olduğu açış konuşmada öne çıkan görüşler şöyle:

“Farklı modellerin empoze edilmeye çalışılması tehlikesi ile karşı karşıyayız”

>> Türkiye?nin Avrupa Birliği ile katılma müzakerelerine başlamasının beşinci yılı tamamlandı. Bu beş yılda maalesef gereken mesafeyi alamadık. Gerek sekiz başlığın 2006 yılında AB Konseyi tarafından askıya alınması, gerekse daha sonra Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi?nin engellemeleri süreci yavaşlattı. Son olarak müzakereye açılan gıda güvenliği başlığından sonra açılabilecek durumda olan, yani açılış kriterleri belirlenmiş ve AB Konseyi tarafından bloke edilmeyen yalnızca üç başlık bulunuyor. Bu durum sürecin geleceğini de belirsizliğe sokmaktadır. Önümüzdeki dönemde sürecin tamamen tıkanması ve farklı modellerin empoze edilmeye çalışılması tehlikesi ile karşı karşıyayız.

>> Türkiye?nin AB ile ilişkileri Ortaklık Anlaşması?nın 28. maddesinde görüldüğü üzere baştan beri üyeliği hedeflemiştir. Ancak zaman içindeki gelişmeler bu hedefe varılmasını engellemiştir. Gerek Türkiye?nin kendi içindeki siyasi gelişmeler ve ekonomik sorunlar, gerekse AB’nin Türkiye?ye üyelik perspektifi sunmakta çekimser kalması ilişkilerin ortaklık ilişkisinin ötesine geçmesini geciktirmiştir. Helsinki ile başlayan süreç Türkiye?nin kapsamlı reformları ile üyelik müzakerelerinin açılması ile sonuçlanmıştır. Bu her iki taraf için de tarihi bir fırsattır ve bugün geldiğimiz noktada bu fırsatı gerçekleştirmek için somut adımlar atılmalıdır.

>> Türkiye?nin üyeliğine kültürel savlarla ya da Türkiye?nin Avrupalı olmadığını ifade ederek karşı çıkmak kabul edilemez. Türkiye?nin Avrupalı bir ülke olarak AB üyeliğine ehil olduğu bir çok kez tarafından AB’nin yetkili makamlarınca teyit edilmiştir. Bu tartışmaların üstelik müzakereler açıldıktan sonra gündeme getirilmesi talihsizlik olmuştur. Bu tür politikaları yalnız Türkiye ile ilişkileri zedelemekle kalmaz aynı zamanda AB’nin küresel olarak itibarini ve güvenilirliğini de sarsar. Türkiye üyelik başvurusnda bulunarak Avrupa tarihinin bir parçası olduğu gibi geleceğin de parçası olma niyetini güçlü bir biçimde ortaya koymuştur.

“AB’de hava değişmeye başladı”

>> Son zamanlarda İngiltere Başbakanı David Cameron, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Federal Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westervelle ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Alexander Stubb?ın da ortaya koyduğu Türkiye?nin AB üyeliğini savunan tezler AB?de havanın değişmeye başladığını göstermektedir. Bu durum bizi iyimser olmaya sevk edebilir. Krizden çıkmakta olan AB geleceği için Türkiye?nin öneminin farkındadır. Ancak bunun eyleme dökülmesi ve Türkiye?nin müzakerelerine hız verilmesi gerekmektedir. Zaman harekete geçme ve önümüzdeki on yılda Türkiye?nin üyeliğin gerçekleştirmeye yönelik adımları atma zamanıdır. Bu çerçevede gümrük birliği ile ilişkilendirilen sekiz başlığın KKTC?nin izolasyonuna çözüm getirecek önlemlerle birlikte açılması için adım atılması birincil öneme sahiptir. Tarım ve malların serbest dolaşımı gibi önemli başlıkların bir an önce müzakereye açılması gerekmektedir. Öte yandan enerji gibi bazi kritik başlıkların bir ülkenin ısrari ile engellenmesi kabul edilemez.

>> Türkiye son dönemde güçlü bir aktör olarak dünya sahnesinde sesini duyurmaktadır. Ortadoğu ve Kaflaslar gibi stratejik bölgelerde aktif ve çok yönlü bir dış politika geliştirilmektedir. Dünyadaki gelişmeleri de yansıtacak şekilde hükümetimiz Avrupa dışı bölgelerde gerek siyasi ve diplomatik gerekse ekonomik girişimler ile güçlü bağlar ve ortaklıklar kurmaktadır. Çin ile varılan anlaşma bunun örneklerinden biridir. Çok yönlü ve çok taraflı Türk dış politikasının AB üyeliği ile daha istikrarli ve güçlü hale geleceğini görmek gerekir. Türkiye?nin AB üyeliği bu anlamda hem Türkiye?nin hareket yeteneğini ve etkinliğini destekleyecek, hem de dünya barışı için önemli bir mesaj verecektir.

“Gümrük birliği sorunlarının çözümü için en etkili yol müzakerelerin hızlandırılması”

>> Ekonomik planda ise Türkiye?nin ihracatında yeni pazar arayışları malumdur. Türkiye üreten ve dünya pazarlarındaki payını yükselten bir ülkedir. Bu ticaret ve diğer ekonomik ilişkiler içinde AB’nin önemli yeri olduğu bilinmektedir. Türkiye çok yönlü ticaret politikalarına devam ederken gümrük birliği kapsamındaki AB ile ilişkilerini de düzenlemelidir. Gümrük birliğinde yaşanan sorunların çözümü için de en etkili yol müzakerelerin hızlandırılması olacaktır.

İktisadi Kalkınma Vakfı, 1965 yılından bugüne durmadan Türkiye ile AB ilişkileri alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Konjonktürel gelişmelerden etkilenmeden Türkiye?de kamuoyunun bilgilendirilmesi, iş dünyasının sürece katılması, Türkiye?nin AB?de tanıtılması için faaliyetler düzenlemekte projeler geliştirmektedir. Bugün geldiğimiz dönüm noktasında AB’nin Türkiye?nin geleceği için önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın