Tüccar iki arkadaş yaptıkları piyasa araştırması sonucunda; o yıl “haki” renkte kumaşın moda olacağına kanaat getirmişler. Varlarını yoklarını paraya çevirip, piyasadaki bütün haki kumaşları satın almışlar ve beklemeye başlamışlar. Ancak kimse gelip onlardan haki kumaş istememiş. Depolarında tıka basa haki kumaş dolu, iflasın eşiğine gelmiş iki ortak; kara kara ne yapacaklarını düşünürken, dükkânın kapısı açılmış ve içeriye bir albay girmiş:
“Sizde haki renkte kumaş var mı” diye sormuş.
Ortaklar kulaklarına inanamış.
“Evet albayım var, buyurun inceleyin!”
Albay kumaşları dikkatlice incelemiş, çok beğenmiş ve siparişini vermiş:
“Bu yıl askerlere 200 bin, subaylara 50 bin adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak benim tek başıma kumaşları beğenmem yetmez, generalimin de olur demesi lazım! Bana bir parça numune verin, generalime göstereyim. Eğer size yarın saat 12:00’ye kadar telgraf çekersem, siparişi iptal ettik demektir. Yok eğer telgraf gelmezse, kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz!”
Albay numune kumaşı alıp gitmiş.
O gece bitmek bilmemiş, ertesi günü iple çekmişler. Saat 11:00, ortakların içi içini yiyor. 12:00’ye 10 dakika kalmış, bizimkiler korkuyla kapıya bakıyorlar, postacı gelmesin diye dualar ediyorlar. Ancaak tam 12:00’ye 5 kala, sokağın başında postacı gözükmüş. İki ortağın beti benzi atmış. Gene de bir umut, “Belki bize gelmez” diye birbirlerine teselli vermişler ama postacı gelip dükkanın kapısını çalmış.
Ortaklardan biri büyük bir kederle koltuğuna yığılmış kalmış, öbürü korka korka postacının getirdiği telgrafı almış. Elleri titreye titreye kağıdı açmış. Gözlerine inanamamış, sevinçle bağırmaya başlamış:
“Ortak müjde! Ortak müjde! Baban ölmüüüüş!”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.