SEDA POYRAZ >> 90?lı yılların sonlarından başlayarak 21. yüzyılda küçük, orta, büyük tüm şirketler kanadında önemi  ve keşfi  büyük ölçüde tamamlanan Marka kavramı, bir süredir ?sessiz ama hızlı?, Türkiye?nin coğrafyasına yayılıyor. Şüphesiz ki, marka değeri  şirketlerin zenginliğine önemli bir katma değer sağlıyor.

Bu yazımızda, Türkiye?nin coğrafyasını oluşturan iller, ilçeler, hatta köylerin marka yatırımlarından bahsedeceğiz. Geçtiğimiz ay Türkiye?nin batısı ve doğusunda yer alan Adapazarı ve Kemaliye?ye yaptığımız ziyaretlerde de gördük ki, Türkiye tüm bölgeleriyle marka değerini artırmaya odaklanmış durumda?

Sakarya ili ve Erzincan?a bağlı Kemaliye ilçesi örneğinde belirtirsek,  etkinlikler farklı da olsa amaç; marka oluşturabilmek?  Ekonomi Gazetecileri Derneği üyeleri olarak Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası?nın ev sahipliğindeki Sakarya ziyaretimizde, İstanbul?un hemen yanı başında olan bu ili tanımakta  geç kaldığımızı düşündük.  Sakarya, daha çok otomotiv yatırımlarıyla gündeme gelen ancak tekstil, gıda, makine gibi tüm sektörlerde önemli gelişmeler kaydetmiş ekonomik yapısının yanı sıra sanayi, tarım-hayvancılık ve turizm potansiyel gücüyle, ?dört dörtlük? bir bölge imajını verme çabasında?

Sakarya Ovası

Ağustos 1999 depreminin yaraları altyapısal açıdan her ne kadar sarılmış olsa da, Sakarya?da Oda üst düzey yetkilileri dahil görüştüğümüz pek çok kişinin göçükler altından çıkarılmalarının ve ayrıca yakınlarını kaybetmiş olarak yaşadıkları büyük travmanın duygusal etkilerini hissetmemek mümkün değil.  Sakarya?da saklı duygular realitelere galebe çalarak ilin, ekonominin dört dörtlük olarak ifade ettiğimiz tüm sektörlerindeki çıkışlarını keskin çizgileriyle görebilmek mümkün.

Hemen sadece Sapanca ?sıyla iyi bildiğimiz Sakarya; Taraklı ilçesi, Marmara?nın Karadeniz?e en yakın noktası Karasu?yu, yeryüzünün tüm renklerindeki bitki ve canlılarını barındıran Acarlar Longozu?yla turizmde markalaşma yolunda iddialı çalışmalar içinde? Tarım ve hayvancılıkta İstanbul?u besleyen Sakarya?nın, mevcut devasa Organize Sanayi Bölgeleri?ne yenilerini ekleyerek ve otomotiv dışındaki sanayi yatırımlarını çeşitlendirerek, marka şehir yaratmaktaki kararlılığını izliyoruz.

Kemaliye kayalıkları

Sakarya?nın ardından gittiğimiz Erzincan iline bağlı eski adıyla Eğin olan Kemaliye ilçesi ise, markalaşmanın adını ?Doğa Sporları Şenliği? olarak koymuş.  Malatya Erhaç Havaalanı?ndan yaklaşık 3 saatlik vahşi doğanın yeşil uçurumlu manzarasıyla, köylerden, kasabalardan geçerek Kemaliye?ye ulaştığımız başlangıç noktasında belki de dünyada benzerini göremeyeceğiniz kayalık yüksek dağın zirvesine tutturulmuş tahtadan yapılı kuş yuvası tarzı küçük ev dikkatinizi çekiyor. Emekli öğretmen çiftin bu farklı yaşam tarzı, Kemaliye?de görecek ve yaşayacaklarınızın bir habercisi gibi de algılanabilir.

Kemaliye Kültür ve Dayanışma Vakfı-KEMAV Başkan Yardımcısı ve Şenlik Koordinatörü Dr. M. Ferudun Çelikmen?in önemli çabalarıyla, bu yıl 7?ncisi yapılan şenliklerde doğa sporları adına yok yok. Devasa kayalık dağlar arasındaki, Fırat?ın tüm gizemiyle uzanan sularının yarattığı Karanlık Kanyon?u görmeli?

Karanlık Kanyon?da yapılan Base Jump (Serbest Atlayış) dediğimiz, iki dağın zirvesine Kaya Grubu ekibi tarafından 440 metre olarak kurulan Türkiye?nin en uzun çelik tel hattından, Arif Kemal Buhara?nın 400 metreden atlayışını da Türkiye?de sadece Kemaliye?de görebilmek mümkün? Buhara?nın atlayışını gerçekleştirdikten sonra bu yılın şenliklerinde ilk kez kurulan,  Kaya Via Ferrata (Demirden Yol) parkurundan kolaylıkla yola çıkışı da Türkiye?nin ilklerinden biri olarak büyük heyecan veriyor.

Beş gün süren şenlikte; akarsu sporları, yamaç paraşütü, rafting, bot safari, dağcılık, cirit, bisiklet yarışları, halk koşuları, köy gezileri, foto safari, uçurtma şenlikleri, yemek kültürü  ve diğerleri, gece eğlenceleriyle sürüyor. Özellikle de Kemaliye ve bölge köylerdeki  gençlerin, halkın katılımıyla?

Hayvancılık sektörü

Türkiye?nin batı ve doğusuna ardı ardına yaptığımız seyehatler , her iki il ve ilçenin hayvancılıktaki ileri düzeyi nedeniyle aklımıza ağıllardaki krizi getiriyor. Türkiye?nin uzun yıllardan sonra gündeme gelen et ithalatı konusu, 1980?li yıllarda Turgut Özal dönemini anımsatıyor. Bugün et fiyatlarındaki artış nedeniyle ithalatın başlaması, 20 yıl sonra benzer şekilde hayvancılık sektörünü gündeme taşımış durumda.

Bizim bildiğimiz ve yaşadığımız, et fiyatları son 10 yıllarda hiçbir zaman durulmadı, fiyatlardaki çıkış eğrisi sürekli yukarı pozisyondaydı?  Dolayısıyla ani ve anormal olduğu ifadeleriyle ortaya çıkan fiyat artışlarının çok da hissedilmediğini söylemek de mümkün olabilir.

Bir zamanlar üretim, toptan, perakende piyasalardaki regülasyonda stratejik rol oynayan ve hepimizin hayatına kısaca EBK olarak giren Et Balık Kurumu vardı.. SEK, TEKEL gibi.

80?li yıllarda başlayan ?açık pazar? ekonomisi, 1996 yılında Gümrük Birliği?yle perçinlenince, ithalat furyasına tarım ve hayvancılık ürünleri de dahil oldu. Şüphesiz ki bugün gelinen global dünyada serbest rekabet tüm unsurlarıyla yaşanıyor ancak ABD ve AB?nin çiftçi ve köylüsünü korumacı politikalarda da lider olduğunu hatırlamakta fayda olabilir. Nitekim, geçtiğimiz ay başlayan et ithalatının sonuçları perakende piyasalara yansımış değil?

Türkiye?nin tarımda pek çok tarım ürününde olduğu gibi hayvancılıkta da 80?li yıllara gelmeden önce 80 milyon baş hayvanla dünyada ikinci sırada olduğunu da hatırlatmak isteriz.

Makro ekonomi

Hayvancılık sektöründen makro ekonomik gelişmelere göz atarsak, TOBB?un Ekonomik Raporu?nun da ortaya koyduğu gibi, 2009 global krizinin 2001 ve 1994 krizlerinden temel farkı olarak; global krizde, diğer krizlerin  aksine Türkiye?de dolar-faiz, enflasyon, ihracat göstergelerindeki düşüş dikkati çekiyor. Hatırlarsanız, 2001 ve 1994 yıllarında, devalüasyonla birlikte kurlar fırlamış, enflasyon ve yanı sıra ihracat artmıştı.

Krizler tarihine geçen, söz konusu her üç dönemin ortak noktası ise istihdamdaki düşüş. 2009 yılında işsizlikte 5.6 milyon kişiyle tüm zamanların rekoru kırılırken, gözler ilk beş ayı geçen 2010 yılında?

Her ne kadar henüz istihdama olumlu yansımaları gözlenmemiş de olsa, özellikle otomotiv gibi ekonominin ana sektörlerinde büyüme yönünde gelen veriler, yeni işyeri sayılarındaki artış, iç piyasada kısmi canlanma gibi faktörler 2010?u bir umut yılı haline getiriyor. Rakamlara yansıyan olumlu sonuçlarını önümüzdeki aylarda görerek hissedebileceğimiz?

Nitekim, krizin motoru konumunda olan gelişmiş ülkelerden gelen mesajlar da küresel toparlanmanın başladığı yönünde?

Tam da bu noktada, İsrail?in aralarında çok sayıda Türk vatandaşlarımızın da olduğu Filistin-Gazze?ye sivil yardım konvoyuna uluslar arası karasularda düzenlediği baskın, dünya siyaset sahnesinin ilk gündem maddesini oluşturuyor. Aynı zamanda Türkiye?de para piyasalarında bir süredir Euro karşısında artış eğiliminde olan ABD Doları?nın ivmesini arttırmasına yol açmış durumda. İsrail?in Gazze?ye yardım götüren gemilere saldırısının ardından, başta Türkiye?de uluslar arası siyasi gerilim artarken, küresel krizin yaralarını sarmakta olan makro ekonomik göstergelere olumsuz yansıması beklenebilir mi?

Bize göre, bu soruya verilebilecek yanıt; her dönemin kendi farklı koşullarını yarattığı biçiminde olabilir. İsrail?in yarattığı kriz diplomatik yollarla aşılacaktır?


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın