2006 yılından bu yana sektörün envanter çalışmasını hazırlayan Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF), 2009 yılı envanterini kamuoyuyla paylaştı. TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, sektörün mevcut durumu ile ilgili verilerin yanı sıra öngörülerine ilişkin çarpıcı detaylar verdi. Geçtiğimiz yıllardan kriz yılına rakamlarla hatırlatma yapan TGDF Başkanı Kopuz, Gıda ve İçecek Sanayinin bu yıl üzerinde ağırlıklı olarak durduğu konunun kayıtdışı ve kurumlararası verilerle ilgili çelişkiler olduğunu belirtti.
İşaretler olumlu, ortak payda umut
Hükümet tarafından hazırlanan Orta Vadeli Plan?da; 2009 yılı küçülme tahmini yüzde 6 idi. 2001 yılındaki yüzde 5,7?lik keskin düşüşün ardından; Türkiye ekonomisinde, 8 yıl üst üste seyreden büyüme trendi, 2009’da sekteye uğradı. Ancak, yılın son çeyreğindeki sürpriz büyüme ve 2010 yılı ilk çeyreğindeki yüzde 8?lik büyüme tahmini bu yılın büyüme rakamları konusunda iyimser bir hava yarattı.
Bu iyimser havanın olumlu etkisiyle; Orta Vadeli Plan?da yüzde 3.5 olan 2010 yılı büyüme tahmini, yerini, yetkili ağızlar tarafından yapılan ?büyümenin yüzde 4-6 aralığında gerçekleşeceği? yönündeki açıklamalara bıraktı. İşaretler; 2010?da toparlanmaya başlayan dünya ekonomisi ile birlikte dünya ticaretinin de büyüyeceği yönünde. Buna dair ilk açıklama Dünya Ticaret Örgütü Başkanı?ndan geldi. DTÖ, dünya ekonomisinin yüzde 9.5 civarında büyüyeceğini tahmin ediyor. Bu perspektiften bakıldığında ortak paydanın; ?umut? olduğu görülüyor.
2009 yılı envanter verilerine bakacak olursak, gıda ve içecek sektörünün krize karşı büyük bir direnç gösterdiği söylenebilir. Ancak bu direncin, sektörün kendi iç dinamiklerinden ve gıdanın vazgeçilemez oluşundan kaynaklandığını da belirtmek gerekiyor.
2009?da baş gösteren işsizlik, iç talepteki daralmanın en çarpıcı faktörüydü. Geçen yıl bu nedenle tüketici tercihlerinde değişiklik yaşandığı gözlemlendi. Şemsi Kopuz bu durumu;?Türk Gıda ve İçecek Sektörü olarak; stratejimizi; “erişilebilir”, “uygun fiyatlı” ve “güvenilir gıdayı” tüketicimizle buluşturmak üzerine kurduk. Tarıma dayalı hammadde fiyatlarında beklentilerin aksine yükseliş yaşanmaması da sektörümüzün elini krize ve tüketiciye karşı rahatlatan faktörler arasındaydı. Bu durum firmalarımızın krizde daha uygun fiyatlarla tüketicinin karşısına çıkmasını sağladı? diyerek açıklıyor.
Kopuz,?Rakamlara da baktığımızda çabalarımızın ve söylediklerimizin teyidini görüyoruz; Örneğin; Türkiye Gayri Safi Yurtiçi Hasıla değeri cari fiyatlarla binde 4 artarken, gıda ve içecek sektörü yüzde 4 büyüme ile 187 milyar lira oldu. Yine aynı dönemde Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın sabit fiyatlarla yüzde 4.7 azaldığını, Gıda ve İçecek Sanayi?nde ise küçülme olmadığını görüyoruz? diyor.
Dış ticaret karşılama oranı yüzde 204,3
Ancak; 2009, dünya pazarlarının daraldığı, iç tüketimde de düşüşün yaşandığı bir yıldı. Bu nedenle kapasite kullanım oranları bakımından sanayimiz için 2009 yılı, 2008?e oranla daha verimsiz bir yıl oldu. 2009 verileri, krizlere rağmen 4 büyük üretim sektöründen biri olduğumuzu gösteriyor. Bu özelliğiyle gıda ve içecek sektörü Türkiye ekonomisinin ve kırsal kalkınmanın lokomotifi görevini görüyor. 2009 yılında; Sanayi ve İmalat sanayi üretim daralmaları yüksek oranda olurken, Gıda ve İçecek Sanayi daralması sadece yüzde 1.3 seviyelerinde gerçekleşti. Bu da sektörde krize rağmen çarkların döndüğü anlamına geliyor. Bunun sonucu olarak istihdamda 2008 yılı ile kıyaslandığında büyük ölçüde artış yaşandığı görülüyor.
Yine aynı dönemde Gıda ve İçecek Sanayi 5.9 milyar dolar ihracata karşın, 2.9 milyar dolar ithalat yaparak yüzde 204,3 ile en yüksek dış ticaret karşılama oranını yakaladı. Kriz yılında ülkemizin 38.6 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğini düşünürsek, hemen her yıl çok yüksek oranlarda dış ticaret fazlası vererek denge unsuru olan sanayinin ihracattaki önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor.
Et ve süt tüketmiyoruz, tarım-sanayi entegrasyonu şart
Yine; kırmızı ve beyaz et, süt ve süt ürünleri tüketimine baktığımızda kişi başına tüketimin AB ve dünya ortalamasının altında olduğu açık. Bunun en önemli sebepleri arasında halen tarım- gıda – sanayi entegrasyonunu sağlayamamış olmamız geliyor. Bunun yansıması; tarımsal ürünlerde yaşanan fiyat dengesizlikleri, yüksek girdi maliyetleri ve yetersiz piyasa arzı olarak karşısına çıkıyor. Diğer gelişmelerin yanı sıra, birkaç önemli faktör bile gıda ve içecek sektörünün ne kadar stratejik bir öneme haiz olduğunu ve gelecekte de bu önemini koruyacağını gösteriyor. Geleceğe ilişkin gıda ve içecek politikalarının oluşturulmasında bazı ipuçları veriyor. Bu ipuçlarından hareketle sektör için bir takım konuların ön plana çıktığını görüyoruz. Bunların başında, tarım-gıda sanayi entegrasyonu geliyor. Kopuz?a göre; ?Kırsal Kalkınma, ülke kalkınması; gıda ve içecek sanayinden bağımsız düşünülemez. Bu nedenle her türlü tarımsal politika, teşvik ve yatırımlar gıda ve içecek sanayi ile birlikte düşünülmeli ve entegrasyonu baz almalıdır. Son günlerde et ve sütte yaşananlar bunun bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Tarımsal planlamalarda tüketici ihtiyaçları doğrultusunda sanayi persfektifinden atılacak adımlar, oluşturulacak politikalarla; ne süt inekleri kesime gönderilecek ne de arz-talep dengesizliğinden kaynaklanan fiyat artışları yaşanacak.?
Vergi yükü en aza insin, kayıtdışı kayda girsin
Bugün baktığımızda sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin önünde kayıtdışıproblemi duruyor. “Kayıtdışı” gıda güvenliğinin önündeki en büyük risklerden biri. Halk sağlığının korunması noktasında ambalajlı üretim ve tüketim tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi önemli bir yer tutuyor. Toplantının en önemli noktalarından biri sektörün vergi yükünün en aza indirilmesi talebi idi. Kayıtdışı engelinin ortadan kalkması adına bu uygulamanın gerçekleşirse, atılacak büyük bir adım olduğunu belirten Kopuz; ?O nedenle Gıda Sanayi işletmelerinin üzerindeki her türlü vergi yükünün en aza indirilmesini, halkımızın daha ucuz ve daha kaliteli beslenmesi adına talep ediyoruz. Gıda zincirinin tarladan sofraya her boyutu ile kayıt altına alınmasının yegâne yolunun bu olduğu hiç bir şekilde unutulmamalıdır? dedi.
AB?ye uyumda taviz verilmemeli
Gıda ve içecek sanayi olarak 2010 yılı büyüme hedeflerini yüksek tuttuklarını ifade eden Kopuz, ?Ancak dünyaya entegre olmayı, kırsal kalkınmayı gerçekleştirmeyi ve sürdürülebilir üretim-tüketimi devam ettirebilmeyi istiyorsak, geleceğe ilişkin projeksiyonlarımızı buna göre yapmalıyız. Bugünlerde Gıda ve içecek sanayimizi yakından ilgilendiren birçok kanun taslağı mecliste görüşülüyor, GDO Yönetmeliği gibi çok önemli mevzuatlar üzerinde de çalışmalar devam ediyor. Bu noktada oluşturulacak her türlü mevzuatta AB uyum perspektifinden her hangi bir nedenle taviz verilmemesi zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Zira halihazırda ihracatımızda Avrupa Birliği’nin kilit bir öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. O nedenle de AB ile tam uyumlu bir yasal altyapı oluşumu için başta Meclisimiz olmak üzere mevzuat oluşumunda rolü olan tüm kurumların önerilerimizi dikkate almasını talep ediyoruz? diyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.