DİDEM ŞANVER >> Gündeme damgasını vuran konulardan biri kuşkusuz GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar – Genetically Modified Organism). GDO?lu ürünler 1998?den bu yana hiçbir denetime tabi tutulmadan ülkemize giriyor ve tüketici tarafından bilinmeden tüketiliyor. Buna rağmen bu konu hakkındaki yönetmelik ve ulusal biyogüvenlik yasa tasarısı ancak 2009 senesinde gündemde kendine yer bulabildi. Görünen o ki, insan sağlığını ve ekolojiyi ciddi anlamda tehdit eden GDO silahının tetiğini çekenlerin yeni hedefinde ülkemiz bulunuyor.
?Açlığa çözüm?, ?üretimde 10 kata kadar artış? gibi söylemlerle GDO?lar yararlı bir şekilde sunulmaya çalışılsa da işin boyutunun bambaşka olduğunu anlamak zor değil. GDO?lu tarım yapan ülkelerden olan Arjantin?de 1 milyon hektarlık alanı süper yabancı otlar basmış ve bu durum ot öldürücü ilaçların (herbisit) kullanımını artırmıştır. Dolayısıyla GDO?lu tohumların tarım ilaçlarının kullanımını azaltmak şöyle dursun artırdığı açıktır. Hindistan?da ise normal pamuk ekenlerin, GDO?lu pamuk ekenlere göre yüzde 60 daha fazla gelir elde ettikleri, GDO?lu pamuk ekenlerin ilaç kullanımını azaltamadıkları gibi verimi de arttıramadıkları araştırmacılarca saptanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda Hindistan?da GDO?lu tohum satan dükkanlar yakılmıştır ve 2003?ten bu yana bu nedenle intihar eden çiftçi sayısının 16 bini aştığı da acı bir gerçektir. Karşımızda böyle kötü örnekleri varken akıllara takılan ve bir türlü yanıtlanamayan soru ise neden bu ürünlerin ülkemize sokulmaya çalışıldığı! Öyle ki herhangi bir konuda bir sorun olduğu zaman, çözüm amaçlı olarak önce sorunun kaynağına inilir, ardından çözüm önerileri getirilerek sorun belki kökten belki kısmen çözülür. GDO konusunda hiçbir şey bilmeyen biri dahi konu hakkındaki yönetmeliği okuduğunda eksikliklerle ve çelişkilerle dolu olduğunu görür yani ortada bir sorun olduğu açıktır. Öyle ki bilim adamları tarafından yapılan onca deneyden hiç biri GD ürünleri destekler nitelikte değildir. Dolayısıyla bu konuda çözümü bilip de uygulamamak bile bile lades demekten başka bir şey değildir.
GDO?larla ilgili yasa tasarısı gündeme geldiğinden beri üzerinde çok konuşuldu. Uzmanlar tarafından yapılan açıklamalarda doğal ürün cenneti olan ülkemizde GDO?lu üretim yapmaya gerek olmadığı gibi üretim yapılmak şart olsa dahi henüz GDO?lu üretim teknolojisini kullanmak için yeterli alt yapı, bilgi ve beceriye sahip olunmadığı belirtiliyor. Ayrıca Türkiye?de ne yazıktır ki ithal edilen ürünlerin gümrüklerde GDO içerip içermediğini denetleyen sistemimiz de halen mevcut değil. Tüm bunlara rağmen hazırlanan yönetmelik GDO?lara kapılarını açmış durumda. Türkiye GDO?lu gıdaların ithalini, üretimini yapacak olursa ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşabileceğimiz gibi Türk tarım ve çiftçisi sıkıntılı döneme girecek. Zira, şeker fabrikaları özelleştirilerek ilk adım atılmıs durumda. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle birlikte, şeker pancarından üretilen şeker yerini Amerikan şirketlerine çok kâr getiren mısır şurubuna bırakacak. İthal ettiğimiz GDO?lu mısırdan üretilen bu GDO?lu şeker sayesinde ülkemize bu amaçla yerleşen Amerikan şirketlerinin yüzü gülerken Türkiye?de şeker pancarına dayalı üretim de tarihe karışacak. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile çiftçi ve üreticiyi zor günler beklemesi de çabası.Yani çiftçinin ekonomisine balta vurulurken halkın da sağlıklı gıda tüketme hakkı elinden alınmış olacak. Kısacası GDO?lu tohum patentlerini ellerinde bulunduran dev şirketler dışında bu işten fayda sağlayan yok. Ayrıca Hindistan?a ait Basmati pirincini patentlemeye çalışan bu Amerikan şirketlerinin ülkemizdeki gen kaynaklarını da sahiplenmeye çalışmayacağını kim garanti edebilir?
GDO?lu ürünlerin ülkemizde üretimine izin verilmesi durumunda çiftçiye verdiği bir diğer zarar ise; çiftçi, GDO?suz üretim yapsa dahi, GDO?lu üretim yapılan arazilerden rüzgar, böcekler vb. yoluyla GDO?suz üretim yapılmaya çalışılan arazilere gen kaçışlarının olması ve bunun cezai sorumluluğunun da yine çiftçiye yüklenmesi.
Kısaca özetleyecek olursak GDO teknolojisinin açlığa karşı çözüm olacağı, üretimi artıracağı söylemlerinin aksine biyolojik anlamda bir silah niteliği taşımakta olduğu görülüyor. Ülkemize girmesi halinde ise beklenen sağlık sorunlarının yanında tarımımızı dışa bağımlı yapacak bir uygulamaya da kapı açılmış olacak.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Türkiye’ de herkes her konu üzerine çok konuşur, kimileri rant kaygısıyla insan sağlığını ve birçok şeyi gözardı eder. GDO da gündemimizi meşgul etmekten ötede çözüm getirilemeyecek hatta getirilmeye çalışılmayacak bir konu olarak kalacaktır yazık ki… Bu konuda umutsuzum nedense… Yine de şaşırmaya ihtiyacı var herkesin! Ancak Didem Hanım ‘ın bu konuda çok ayrıntılı araştırma yapmış olduğu dikkatli gözlerden kaçmayacaktır. Emeğine teşekkür eder, sesinin duyulmasını arzu ederim…
emperyalistler boş durmuyor, sürekli kendilerine yeni rant alanları yaratıyorlar, işin kötü yanıda doğal ürün üretmeyide kendi tekellerine almaya çalışmaları. GDO lu ürünleride kendileri geliştiriyorlar. sonra bunların zararları ortaya çıkıyor. insanlar doğal ürün kullanmanın önemini kavradıklarında iş işten geçmiş oluyor. çünkü doğal ürünlerin üretimini bile yasa ile düzenleyerek büyük şirketlerin pazar alanlarına sunuyorlar. kazı kazan, yarışması gibi, hep kazanan büyük şirketler,
yazı için teşekkür ederiz Didem, birazda ben yorum katayım istedim. işin bilimsel yanı sizden, yorum kısmı bizden,
Cok guzel yazmissin Didem. Ellerine saglik. Gelismis ulkelerde, ozellikle de Amerika da yüksek fruktozlu mısır şurubu (High-fructose corn syrup) kullanimi cok yaygin cunku maliyeti cok dusuk. Diger taraftan da gelismis ulkeler icerisinde en sagliksiz millet tonton Amerikalilar. Bu konuya dikkat cekilmesi ve devlet yoneticilerinin bir an once onlem almalari cok onemli. Cunku neticede bu olayin faturasi Turk halkina ve O’nun saglik kurumlarina yuklenecektir. Haksiz rekabetten dolayi emeginin karsiligini alamayan ciftcinin hali de cabasi.
Calismalarinda basarilar. Gelecekteki yazilarini merakla bekliyorum.
Evet Didem hanım haklısınız çok güzel bir konuyu kaleme almışsınız öncelikle sizi tebrik ederim.Birinci dünya ülkeleri GDO ürünleri üreterek üçüncü dünya ülke halklarını bir kobay olarak kullanarak ,hem bu gibi ülkelerin saglıklı toplum gelişmesini engellemek, diger taraftanda saglıga zararı olmayan ürünleri kendi halkı için kullanmış olacaktır.bence burdaki amaç hem bizim gibi gelişmemiş ülke halklarının üretimi elinden alınarak dahada yoksullaşmasını saglamak hemde saglıksız bir toplum yaratmak..buda başka bir yok etme savaşı…Başarılı çalışmalar diler ,başka yazılarında buluşmak dilegiyle….