Hazırlıkları son iki yıldır devam eden ve 17 Ocak 2010?da İstanbul?un 7 tepesini temsilen 7 bölgesinde konserlerle start vuruşu verilen İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinin yıl boyunca gündemimizde yerini alacağını düşünüyoruz?
Kimi zaman beklenen zamana kadar geçen sürenin heyecanı, takvimin yaşandığı andan daha fazladır. Bize göre İstanbul gibi tüm ihtişamı, olağanüstü güzelliğiyle dünya başkenti olmaya aday bir metropolün, asırlardır ilk kez dünya çapında bir organizasyondan başarıyla çıkması, öncelikle o şehrin halkıyla bütünleşmesini gerektiriyor.
Nitekim organizasyon yönetimi de, 7 bölgede aynı anda düzenlenen popüler sanatçıların verdiği konserlerle başlattığı etkinliklere İstanbulluları dahil etti. Ancak, toplumun bazı entelektüel kesimleri de dahil İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti olgusunun yanıtını verebilmiş değil. Bu yanıtta, olgunun içeriği yanı sıra etkinlikler takvimi de yer alıyor.
Yılın ikinci ayına da geldiğini düşündüğümüzde, Türkiye?nin başta Avrupa olmak üzere dünyada tanıtımı için yakalanan bir büyük fırsatın en etkili şekilde yönetilerek, İstanbul?un kazandığı bu haklı unvanın layıkıyla değerlendirileceğini düşünmek istiyoruz.
Şüphesiz ki, Türkiye?nin dünya metropolü İstanbul kentinin Avrupa Kültür Başkenti olgusu, Avrupa Birliği üyelik süreciyle de çok yakından ilgili. Avrupa?yla böylesine kenetlenmiş bir unvanı elde etmenin şenlikleri yapılırken, geçtiğimiz ay gerçekleştirilen seçimli TÜSİAD Genel Kurulu?nda, ana temanın AB?yle ilişkilerin neredeyse rafa kaldırılmış olduğu vurgusu dikkat çekiyor?
Her ne kadar Türkiye?de genel olağan seçim takvimi 2011 olsa da, bugünden girilen atmosfere bakıldığında, AB ilişkilerinin durağan seyrinin önümüzdeki dönemde de süreceğini söylemek mümkün olabilir. Bu arada, İspanya?nın dönem başkanlığı da önümüzde olumlu bir fırsat olarak duruyor?
Prag-Viyana-Budapeşte
Bu yazımızda, 2009?un son aylarında gerçekleştirdiğimiz AB üyesi Orta Avrupa ülkelerini kapsayan gezimizdeki bazı gözlemlerimize değinmek isteriz. Türkiye?nin 50?li yıllarda başlayıp günümüze kadar kimi zaman ateşli, kimi zaman durgun AB ilişkilerindeki kilit nokta ?Serbest dolaşım ve ne zaman üye olacağımız? noktasında düğümleniyor.
Prag, Viyana, Bratislava, Budapeşte şehirlerine yaptığımız ziyarette, öncelikle düşünce-davranış biçimlerine dair geleneklerdeki önemli farklılıkları gözlememek imkansız gibi? Sosyo-ekonomik açıdan iki önemli konuya bakıldığında ise; Avrupa Birliği?nin tüm üyeleri Hıristiyan ve gelir dağılımlarında Türkiye gibi ?uçurum? sorunları bulunmuyor.
Bazılarımız, son üye Doğu Avrupa ülkeleriyle kıyaslamaya girerek ?Türkiye?nin daha gelişmiş olduğu? yönünde savlarla haklı veya haksız eleştirilerde bulunuyorlar. Son gezimizin bize bir kez daha düşündürttüğü ise, AB?ye üyelik için ekonomik verilerin tek gösterge olamayacağı, kültür ve eğitimle bütünleşmesi gerektiği yönünde. Kendi özgürlük sınırları içinde bireyselliğin rahatlıkla gözlenebildiği Avrupa ülkelerinde özellikle şehircilik altyapısı ve vatandaşlarının düzenin kurallarına uyumlarının ortaya çıkardığı manzara dikkat çekici bir farklılık oluşturuyor.
Hepimiz biliyoruz ki, bazı Avrupa ülkelerinin tamamından da yüksek nüfusa sahip olan İstanbul?da olağanüstü boyutta bir trafik karmaşası yaşanıyor. Sözünü ettiğimiz dört ülkede ise öncelik yayaların. Sürücüler, trafik kurallarına sıkı sıkıya bağlılar. Otoyollarda hız limitlerine kesin kes uyulurken, anormal sollamalar, tacizler yaşanmıyor.
Tesadüftür ki, seyahatimizin dönüşünün ilk gününde bir tebligatla karşılaştık. Trafikteki sarı ışık ihlalimiz, Elektronik Denetleme Sistemi?yle belirlenmiş, 128 liralık cezanın 15 gün içinde ödenmesi bildirilmişti. Tebligatı aldıktan hemen sonra para cezasını ödemek için yola çıkarak, sarı ışığa uyduğumuzda da arkadaki aracın keskin bir frenle ve birkaç santimlik farkla vurmadan zorlukla durabildiğini gördüm. Kimi zaman sarı ışıklar da kaza nedeni olabilir!..
Sanırız, benzer konular gibi trafik kurallarında da yüzyıllık geleneklerimizin dikkate alınarak cezalarla birlikte algılamaların değiştirilmesi, eğitimin verilmesi önem taşıyor?
Kar ve ısınma?
Bu yazımızda değinmek istediğimiz diğer konu olarak; yaşadığımız yoğun kar yağışlarının küresel ısınmayla bir ilgisi olabilir mi sorusunu sorsak, çelişkili gelebilir. Ancak, çevre için ifade ettiğimiz ana kavramı yanlış kullandığımızı belirtmekte yarar var. Bilim adamlarının küresel iklim değişikliği olarak adlandırdıkları kavram, dilimize küresel ısınma olarak yerleşmiş!.. Tüm dünyanın öncelikli meselesi olan çevre probleminin sonuçlarının ?ısınma? ve/veya ?soğuma? olarak karşımıza çıktığını belirtebiliriz.
Ocak ayında yapılan bir araştırmanın sonuçlarını da, dikkatinizden kaçmış olabileceği düşüncesiyle paylaşmak istiyoruz. Araştırmaya göre, Avrupalı tüketiciler çevre dostu ?yeşil ürenler? için daha fazla para ödüyorlar. Araştırmaya katılanların yüzde 90 gibi çok büyük bir oranının tercihi olmuş yeşil ürünler?
Eğer Türkiye?de bu araştırma yapılmış olsa sonuçlarını nasıl tahmin edersiniz?.. Bize göre, henüz Türkiye halkı yeşil ürünlere daha fazla para ödeyecek kadar güçlü değil!.. Bunun haklı nedenlerinin ortadan kaldırılması için yeşil ürünlerin fiyatlandırmalarının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor?
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.